YAZARLAR

'Tampon bölge' ve yeni olasılıklar

ABD’nin “tampon bölge” denilince Türkiye’den çok farklı düşündüğü açık. Şam, Tahran ve Moskova ise zaten böyle bir bölgeye ihtiyaç olmadığını düşünüyor. Bu durumda Ankara’dan yapılan “ABD’liler ile konuştuk, tampon bölge böyle olacak, şöyle olacak” sözlerinin bu başkentlerin hiçbirinde değeri yok.

Her başkentten bir sesin çıktığı tampon bölge konusunda durum daha da karmaşık bir hal almaya başladı. Durumun yeniden değerlendirmesini gerektirecek hamlelerin, çelişkilerin ya da çelişkili açıklamaların sergilendiği ortamda her sabah yeni olasılıklara uyanıyoruz. Son açıklamalar sonrasında da böyle oldu. Sebep basit aslında:

“Tampon bölge” Türkiye tarafından ortaya atıldığı andan itibaren (Türkiye dahil) kimsenin ne olduğu konusunda tam olarak fikir sahibi olamadığı husus. Hâlâ hangi sebep ile ve kime karşı olduğunu anlatabilen de, anlayabilen de yok. Vitesin sürekli boşalması da öncelikle bu durumdan kaynaklanıyor.

Tampon bölgenin bizatihi kendisinin bir tartışma konusu olması, diğer mücadele alanlarında enstrüman olarak kullanılmak istenmesi ve başka konular ile birlikte ele alınması konuyu daha da çetrefilli bir hale sokuyor. Dolayısıyla atılan her adımda taraflar açısından yeni olasılıklar doğuyor:

ABD

Çekiliyorum dedikten hemen sonra Ankara, Moskova, Tahran ve Şam’ın ne kadar aceleci olduğunu gördü. “Fevri kararını gözden geçirmesi için kendisine baskı yapılan” Trump, aceleci davranarak istemeden de olsa yardımlarını esirgemeyen bu dört başkente müteşekkir olmalı. Bu yardımlarda özellikle Türkiye ve Kürtlerin gösterdiği başarılı performansın üzerinde durmak lazım. Türkiye’de iktidar “yarın girip dağıtacağız” türünden söylemler ile, Kürtler de Şam ile daha açıktan görüşerek ABD’ye “sakın gitme!” mesajı verdiler. ABD şimdi Kürtlerin Şam ile anlaşmasını önlemek ve Kürtleri Türklere karşı korumak amacına odaklanmak istiyor. Yani Türkiye’nin aksine “Türkiye’ye karşı” bir tampon bölge istiyor. Sonunda gelinen nokta 400 ABD askerinin kalması. Bu sayıya müttefiklerden takviye de düşünülüyor.

TÜRKİYE

ABD’nin “tampon bölge” denilince Türkiye’den çok farklı düşündüğü açık. Şam, Tahran ve Moskova ise zaten böyle bir bölgeye ihtiyaç olmadığını düşünüyor. Bu durumda Ankara’dan yapılan “ABD’liler ile konuştuk, tampon bölge böyle olacak, şöyle olacak” sözlerinin bu başkentlerin hiçbirinde değeri yok. Aslında Ankara bu gerçeğin farkında. Ancak ısrarcıymış gibi yapıyor. Seçim sürecinde olunmasının da etkisi ile varsa yoksa tampon bölge. İktidarın ve Hariciye’nin gündeminde başka konu yok mu? Dikkat edin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ısrarla ve net bir şekilde Sincan – Uygur bölgesinden bahsediyor mu? O bölgede gerçekten nelerin yaşandığı konusunda bilgi karmaşası olmasının önemi yok. İktidar, karşısında Çin olmasa ve “faydasını” göreceğine inansa bu meseleyi gündemde tutar. Hadi Sincan uzak ve Çin’in şakası yok diyelim. Doğu Akdeniz’de kaynakların çıkartılması ile ilgili ciddi bir girişim var mı? Hayır. AB’den bahsediliyor mu? Hayır. Mısır’daki idamlardan? Hayır. Bu liste uzayıp gider. Geriye en kolay konu “tampon bölge” kalıyor. Tampon bölgenin işe yaradığı tek konu da galiba gündemde konuşulacak bir şeylerin olmasını sağlaması.

RUSYA

Rusya Lavrov’un “Tampon bölgede polis gücümüz görev yapabilir” açıklaması ile “Adana dedik anlamadınız, Şam dedik yine anlamadınız, madem bu kadar ısrarcısınız merak ettim ben de bakacağım, içinde ben de olacağım” diyerek tampon bölgeye şimdiden bodoslama dalmış oldu. Rusya bütün işbirliğine rağmen Türkiye’nin ABD ile anlaşmaya çalışmasından endişe duyuyor, ayrıca bölgenin Türkiye’ye teslim edilmesi konusunda Şam’ın da kaygılarını gözardı etmiyor. Böylece İdlib’te birlikte garantör olduğu Türkiye’ye karşı bu kez tampon bölgede Şam lehine garantör olmak istiyor. Moskova için önemli bir sebep daha var: Eğer şimdi girmezse o bölgeye ilanihaye giremeyebilir.

SURİYE

Suriye Cumhurbaşkanlığı siyasi Danışmanı Buseyna Şaban “Türkiye’nin tampon bölge düşüncesinin asla gerçekleşmeyeceğini” söyledi. Moskova’nın Adana Mutabakatı’nı işaret etmesinden sonra yapılan bu açıklama Erdoğan’ın “istihbari düzeyde görüşüyoruz” dediği ilişkilerin hangi aşamada olduğunu gösteriyor. Tabii Şam sadece Türkiye ile değil gideceğim dedikten sonra sevinç gösterilerine neden olan ABD “durun yahu sevinmeyin” dediği için de Kürtler ile eski günlere dönüverdi, olumlu hava dağıldı. Bundan sonra sert rüzgarların estiği günlere tanık olabiliriz. Şam meseleyi tampon bölge üzerinden değil ABD varlığı üzerinden okumaya devam edecek.

KÜRTLER

Bu süreçte en çok zorlanan Kürtler olsa gerek. Düşünün her sabah başkentlerin birinden yapılan açıklama ile durum birden değişebiliyor ve siz de pozisyonunuzu ona göre ayarlamak durumunda kalıyorsunuz. Yine de Trump’ın çekilme kararını açıklamasından sonra oluşan şaşkınlık dağılmış gibi. ABD’nin kendilerini Şam’a karşı da Ankara’ya karşı da yalnız bırakmayacağının ve tampon bölgenin Ankara’nın düşündüğünün tam tersine Ankara’ya karşı oluşturulma ihtimalinin sinyallerini vermesi sonrası bir rahatlama da oldu ancak bu, sorunların bittiği anlamına gelmiyor. Sonuçta yedi düvele karşı sekiz yıldır savaşan bir Suriye – Rusya – İran ittifakı var ve bu ittifakın “en büyük silahı” sabır. Kürtlerin en çok dikkate almaları gereken husus bu olsa gerek.

Yani tampon bölgenin halen kullanışlı bir iç ve dış malzeme olmasının ötesinde bir özelliği yok.

Bu arada Suudi “İlaf” sitesi ABD ile Türkiye’nin tampon bölge konusunda anlaşmaya yakın olduğunun iddia etti. (1)

Şam ile Kürtler arasında bir süre öncesinde oluşan olumlu hava ABD’nin açıklamaları sonrası dağıldı, gerginlik arttı. Türkiye’nin Şam ile Kürtler arasındaki olumlu havanın dağılmasından sorumlu tuttukları ABD ile anlaşması, Moskova ve Tahran’da soğuk duş etkisi yaratabilir. Böyle bir olasılık bu ülkelerin arasındaki ilişkiler de dahil olmak üzere gerginliğin artmasına yol açabilir.

(1) http://www.ydh.com.tr/HD15893_suudi-basinindan-guvenli-bolge-iddiasi.html


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.