Cumhur İttifakı'nın büyük açmazı
“Bugün Türkiye’de iki ittifak karşı karşıyadır” başlıklı grafik, sayfayı (aslında ülkeyi) bayrağın rengi olan kırmızı ve onun karşısındaki her türlü tehdidin bir araya geldiği bir tür karanlığı, yok oluşu, ölümü simgeleyen siyah arasında ikiye bölüyor. Üstelik bu ikili simgeselliğin altında bizzat cumhurun, yani halkın, kamunun temsilcisi olma sıfatını taşıyan cumhurbaşkanının imzasına yer veriyor.
AKP ve MHP ittifakının yerel seçimler için benimsediği stratejinin bir kez daha siyaseti dost-düşman arasındaki ezeli rekabete indirgeyen Schimidtçi bir çizgide kurulacağı netlik kazandı. Seçmene vaat edecek yeni bir şeyi olmayan ittifak kendisi dışındaki bütün toplum kesimlerini, bütün muhalefeti bir blok olarak gayr-ı meşru, terörist, militan görmeyi vaat ediyor. Üstelik bu sefer, yalnızca seçim kampanyasında başvurulan bir tema, seçmene sunulan felaket senaryoları eşliğinde seçimlerden bir kez daha iktidar partisi galip çıkmazsa istikrarın nasıl bozulacağına, dış politikanın nasıl sarsılacağına, bizi kıskananların, yıkmak, bölmek isteyenlerin ekmeğine nasıl yağ sürüleceğine, üstüne ekonominin de nasıl dara gireceğine, yani genel olarak ülkenin başına nelerin gelebileceğine dair bir simülasyon olmaktan çok daha öte, topyekûn seçim stratejisi olarak karşımıza çıkıyor kutuplaşma. Korku siyaseti ve beka söylemine dayalı tehdit algısı üzerine kurulu kampanya mesajları, 7 Haziran’da da, 1 Kasım’da da, 16 Nisan’da da ve nihayet 24 Haziran’da işe yaramıştı. Bu seferkini farklı kılan, düşmanlaştırmanın yalnızca HDP’yi ya da CHP’yi değil, bir strateji olarak bütün muhalefeti hedef alması. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Twitter hesabında paylaşılan grafikte açıkça görüyoruz.
“Bugün Türkiye’de iki ittifak karşı karşıyadır” başlıklı grafik, sayfayı (aslında ülkeyi) bayrağın rengi olan kırmızı ve onun karşısındaki her türlü tehdidin bir araya geldiği bir tür karanlığı, yok oluşu, ölümü simgeleyen siyah arasında ikiye bölüyor. Üstelik bu ikili simgeselliğin altında bizzat cumhurun, yani halkın, kamunun temsilcisi olma sıfatını taşıyan cumhurbaşkanının imzasına yer veriyor. Grafiği ayrıntılı inceleyelim:
Kırmızı tarafta ay yıldızlı Cumhur İttifakı var. AKP ve MHP’nin 24 Haziran öncesinde kurduğu seçim ittifakının geçmişi, bu sefer 15 Temmuz gecesine kadar götürülerek 15 Temmuz’da darbeye karşı direnen halkın iradesini AKP ve MHP ortaklığıyla özdeşleştiriyor. “Milletin emrinde”, “hak ve hakikatin savunucusu”, “zalimlerin karşısında”, “mazlumların yanında” ve “sadece milletin hizmetine talip” olan bu ortaklığın “pazara kadar değil mezara kadar” süreceği iddia ediliyor. Bunun karşısında, sayfanın sağ tarafında ise “Zillet ittifakı” başlığı var. Cumhur İttifakı'nın ay yıldızına karşın, bu ittifakın bir simgesi yok. Muğlak. Kimlerden oluştuğunun açık ifadesi de yok; ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi rakiplerini aşağılamak için sıkça başvurduğunu bildiğimiz harf oyunu ile yine 24 Haziran seçimleri öncesinde CHP ve İYİ Parti ortaklığıyla oluşan Millet İttifakı’ndan türetildiğini anlıyoruz. Siyah zemin üzerine beyaz harflerle, Cumhur İttifakı’nın karşısında olduğu iddia edilen bu ittifakın aslında gizli pazarlıkların, kirli ilişkilerin, siyaset mühendisliklerinin bir ürünü olduğu iddia ediliyor. Yani kendiliğinden, halkın darbeye direnmesiyle ortaya çıkan ittifakın karşısında gizli pazarlıkların oluşturduğu bir ittifak var. Bu da yetmiyor, söz konusu ittifak bir ayağı dışarıda olan terör örgütlerinin, hem Kandil’in hem de Pensilvanya’nın güdümünde hareket ediyor. Cumhur İttifakı'nın aksine, mazlumdan değil, zalimden yana; hak ve hakikati değil, yalan, iftira ve hakareti dillerinden düşürmüyor. Üstelik amacı millete hizmet değil, terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine taşımak.
Aynı simgesellik, AKP’li adayların dilinde de karşılık buluyor: AKP’nin Ankara belediye başkan adayı Özhaseki, seçmene oylarını kendisine değil de anamuhalefet partisinin adayına vermeleri durumunda başlarına gelecekleri şu ifadelerle anlatıyor: “Yarın bir gün o militanların, PKK’lıların veyahut kafasına göre, değişik örgütlere mensup olanların, ya da bunlardan daha tehlikeli olan DHKPC’lerin, ülkeyi yıkmak isteyenlerin, bölmek isteyenlerin bunları boş bırakacağını mı sanıyorsunuz, o listelere hiç dokunmayacaklarını mı zannediyorsunuz, sana destek verdik, sen de bizi gör diyecekler. Bu oyun çok oynandı Türkiye’de hepimiz biliyoruz zaten bu oyunu; ve arkasından insanların parklarında artık bu militanlar olacak, evine su parasını getiren tahsildarın militan olduğunu bir düşünün, başımıza gelecek felaketleri bir düşünün, Allah korusun.”
Özhaseki’nin çizdiği tabloyu kaç seçmen gözünün önünde canlandırabilmiştir, bilmiyorum. Ben deniyorum, bir türlü olmuyor. Yani ellerinde silahlarıyla parklarda oturan militanlar, ya da yüzünü siyah bir mendille gizlemiş (sanırım öyle yapıyorlardır), mutlaka yine arkada silahlı destek gücüyle, su faturası tahsilatına giden bir grup militan… Belediyeden iş istemişler, biz size destek verdik, siz de bize iş vereceksiniz demişler… Birkaçı bir araya gelmiş kiraya çıkmış… İşte belediye de bunlara park temizliği olsun, su tahsilatı olsun, yol, kaldırım düzenleme çalışmaları olsun, anlaşma gereği iş vermiş, çalışıyor, faturalarını ödüyorlar. Tabii arkalarındaki dış mihraklar da boş durmuyor, onlar da sebze hali ihalesini almışlar, fitneliklerini oradan sürdürüyorlar… Yürüttükleri belediyecilik faaliyetleriyle ülkeyi ha böldü ha bölecekler… Maazallah, tablo korkunç. Gözünde canlandırabilene tabii.
Şimdi, esas soru şu: Eğer bu seçimler gerçekten bu denli korkunç bir tehdit altında yapılıyorsa; yani bir tür ölüm kalım meselesi, bir beka sorunuysa, üstelik seçmenin yarısının ya da belki de yarıdan fazlasının grafiğin siyah tarafına denk gelen muhalefet adaylarına oy vermesi ihtimali varsa, anketler bu ihtimalin gün geçtikçe daha da arttığını gösteriyorsa, bu seçim yapılır mı? AKP’nin karşı karşıya olduğu büyük açmaz bu soruyla ortaya çıkıyor. Yıllardır meşruluğunu ve her türlü baskıcı politikasının dayanağını sadece ve sadece seçim sonuçlarına, sandıkta elde ettiği göreli çoğunluğa dayandıran, demokrasinin elbette sandıktan ibaret olduğunu yüksek sesle, göğsünü gere gere ilan eden bu siyaset anlayışı, bugün geldiği noktada “dost” “düşman” siyasetini öyle bir aşamaya taşıdı ki, seçime karşısında rakipleri olmaksızın girmek istiyor. Bunu, bugüne kadar kendisinin dışında kalan herkesi, her siyasal görüşü, her türlü hak talebini gayr-ı meşru göstererek yapıyordu; şimdi ise açıkça terörist, terör örgütlerinin üyesi, terör destekçisi, karanlık güçlerin işbirlikçisi, militan ilan ediyor. Terör örgütlerinin ve işbirlikçilerinin seçim yoluyla kentlerin yönetimini ele geçireceklerini iddia ediyor. Terör örgütleriyle seçime girilemeyeceğine veya kentlerin yönetimi açıkça bunlara bırakılamayacağına göre, o zaman Cumhur İttifakı bu seçimlerde kiminle, neyle yarışıyor?
Peki ya muhalefet? İktidar tarafından kendilerine biçilen rolü öyle güzel benimsiyorlar ki, sadece belli bir partiyi ya da onun seçmenlerini kriminalize etmekle kalmayan, seçimin kendisini, dolayısıyla istediği gibi çıkmaması durumunda seçim sonuçlarını da bir beka meselesi olarak açıklayacak olan bu anlayışın bizzat siyaseti, siyaset imkânını ortadan kaldırması karşısında, “PKK’lılar bu belediyenin yakınından geçemez” demekten başka hiçbir şey yapamıyorlar. Ne diyelim, militanları işe almayacaklarına söz de verebilirlerdi!
Ülkü Doğanay Kimdir?
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.
İktidarın siyaset korkusu, deprem ve sivil toplum 02 Mart 2023
Seçimleri ertelemek: Asrın felaketi mi asrın gaspı mı? 15 Şubat 2023
Muhalefet loading! 05 Ocak 2023
İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Akşener: Muhalefete her yol aynı kavşağa mı? 22 Aralık 2022 YAZARIN TÜM YAZILARI