Hırıltı hariç değil: Melek Mosso
Melek Mosso’nun sesinde bir hırıltı var. O hırıltı bana bu tuhaf günlerde çok iyi geliyor. Daha çok söylerse, o hırıltı belki yok olacak. Olsa bile, ben hep o kusurlu söyleme ânındaki müthiş yükselmeyle hatırlayacağım onun icralarını.
Müzik konusunda epey muhafazakâr arkadaşlarım var. Muhafaza etmekten kastım, sadece uzun erimli bir duruma ya da bir janra sahip çıkmak değil; külliyen yeni olanı reddetmek, asla kulak kabartmamak, oradan hayırlı bir şeyin çıkmayacağından adı gibi emin olmak. Ben de beri değilim bu durumdan bir ölçüde; Hey! Douglas seviyorum ama gidip gene Neşet Ertaş dinliyorum gecenin sonunda. Yahut Çekiç Ali. Yahut Enver Demirbağ.
Melek Mosso’yu YouTube’dan tanıyorum. Kanlı canlı hiç dinlemedim, çalıştığı müzisyenlerden birini tanıyorum, onu dinlemişliğim ve enstrümanına hakimiyetine sevinmişliğim var. Meğer Mosso sokak müzisyenliğinden gelirmiş, burada yazdığım Sedat Anar gibi tıpkı. Burada başka birinden söz etmeliyim. Daha doğrusu iki.
Oğuz Aksaç’ı Ankara’dan, Grup Çığ zamanlarından bu yana tanır, bilir, birçok icrasını severim. Dediler ki, YouTube isimli mecrada vokal koçluğu yapan bir şan hocası var, Emre Yücelen. Aksaç, meğer artık Antalya’da yaşıyormuş, Yücelen de onu ziyarete gitmiş. Uzunca muhabbet etmişler. Bir yerde Aksaç, yöreleri enstrümanlar üzerinden tarif ediyor ve bu enstrümanların sesine, tonuna göre vokale nasıl etkilerde bulunabileceğini anlatıyor. İnternet denen arastada epey dönüyormuş. İzledim; çok sevdiğiniz bir okul arkadaşınızın “artık” hak ettiği değere eriştiğini görmek iyi bir şey.
Oğuz Aksaç’ın bir kaydı var. Üzerinde misafir tişörtü (sarı), dizi çıkmış bir misafir pijaması (gri); “Kirpiğin Kaşına Değdiği Zaman”ı icra ediyor, elinde bağlamayla. Sanki aralarda yanlış nota da basıyor çalarken. Bir yeri geliyor türkünün, tize çıkacak. Ki, Aksaç’ın tize çıkışlarına tutkunuz daima. Yanında, ev sahibi olduğunu tahmin ettiğim insan var. Ona dönüyor mahcubiyetle, kafasıyla yukarıyı işaret ediyor. Komşuları. Rahatsız olurlar mı acaba, diyor. Adam, olmazlar gibi bir hareket yapıyor. Ve tize çıkıyor. O an için şunu yazmışım 2014’te: “Misafirliğe yatıya kalmaya gittiğimizde, ev sahibi bize üst baş verir. Temizdir genelde, ya misafir için ayrılmıştır, ya da işte daha geçen yıkanmıştır, birkaç defa giyilmiştir, vallahi tam da sana göre olmuştur. Oğuz Aksaç da belli ki bir yakınının evine misafirliğe gitmiş. Ona sarı bir tişört vermişler, altına da gri, dizi çıkmış bir pijama giymiş. Şarkının icrası falan değil meselem. Söylerken, bağıracak gibi olduğu anda komşular için kaygılanması. İkinci defa sorması, ikna olmaması. Bunun jestler içinde bir jest olduğunu düşünüyorum niyeyse. Öyle.”
Emre Yücelen’den gördüm Mosso’yu ben de. Aksaç’tan sonra takip etmeye başlamıştım. Ağız açıklığı, kafa sesi, çarptırmalı ses, icracının notası… biraz izleyen herkesin bir çırpıda hatırlayacağı şeyler. İşini aşkla yapan insanlardan biri Yücelen. Aksaç gibi. Mosso gibi.
Orada, o videoda Yücelen bir Mosso cover’ını dinleyip yorumluyor. Yıldız Tilbe’nin “Arzular Arsız”ı. Ama benim bahsedeceğim başka bir cover burada. Hırıltı hariç değil, dediğim. Tatlıses şarkısı: “Ne Faydası Var”.
İki enstrüman var icrada. Bir klarnet, bir gitar. İki enstrümanist şarkıya girmeden evvel bakışıyorlar. Başlıyorlar. Hemen sonrasında Mosso başlıyor “Ne Mecnun, ne Kerem bir çare bulmuş” diye. Anladığım kadarıyla YouTube’da ulaşılamıyor artık telif sorunlarından ötürü. Kimi başka hesaplar yüklemiş; halen dinlenilebiliyor o yüzden. İlk kıtadan sonra klarnetin tize çıktığı bir yer var. “Sanki bir gün çıkıp gelecek misin?” kısmının hemen öncesi. Müthiş bir hazırlama ânı. Mosso orada tize çıkıyor. Ama gene de esas bahsedeceğim burası değil.
Yücelen, Mosso’nun genç sesler içinde yolu en açık kimse olduğunu belirtiyordu analiz ettiği Tilbe şarkısında. Bu şarkının ikinci kısmında, ikinci bölümün nakarat kısmında daha doğrusu, şöyle bir an var. Ben öyle anlara da tutkunum sanırım. Cengiz Özkan’ın yarım nefes alışları gibi.
“Kadere sitemin ne faydası var?” diyeceği yerde, “Teselli etmenin ne faydası var?” diyor Mosso. Yanlış söylediğini fark ediyor. Gitarist Veys Çolak ile bakışıyorlar. Tebessüm ediyorlar ve şarkı döndüğünde “doğrusunu” söylüyor. Ama o yanlış, daha doğrusu o kusurlu ânı ben her şeyin yanında bambaşka bir yere koyuyorum zihnimde.
Melek Mosso’nun sesinde bir hırıltı var. O hırıltı bana bu tuhaf günlerde çok iyi geliyor. Daha çok söylerse, o hırıltı belki yok olacak. Olsa bile, ben hep o kusurlu söyleme ânındaki müthiş yükselmeyle hatırlayacağım onun icralarını.
Kadere sitemin ne faydası var?