YAZARLAR

İklim grevine çağrı

Beyaz ve uzaktan çok sevimli kutup ayısı ölmesin diye greve çağırıyoruz. Yalan bu tabii ki. Kutup ayısının öleceği değil, bizim öldüğümüzü söylemekten kaçınmamız yalan. Eski İstanbul yangınları gibi, tutuşan evleri seyretmek için, her tarafa hakim bir tepeye tırmanıp, nargilelerimizin eşliğinde, dünyayı seyrediyoruz. Ne görkemli yanıyor ama dünya değil mi?

Zeyno’yu yarın okula göndermiyoruz. Grev var katılır mısın, diye önce soracağız tabii. İklim değişikliği nedeniyle, Kutuplarda buzlar eriyor, kutup ayıları ölüyor, gibi şeyler söyleriz herhalde. Sonra sorarız çok muhtemel. Zaten katılır hemen. Yoksa bütün gerçekleri söylemeyiz çünkü henüz beş yaşında bile değil. Kızım bak dünya sana kalmayacak. 2030’a kadar devletler, devlet başkanları, maliye bakanları, kalkınma bakanları filan yani topyekûn şu iktidar denilen şey, yani alçaklığın evrensel tarihi, yeni bir karar almazsa dünya geri dönüşsüz bir şekilde yok olacak diyemeyiz. Yüreğimiz el vermez, bu kadar gerçek konuşmaya.

Bütün insanlık gibi yapıp, sanki hiçbir şey olmayacak gibi davranabiliriz ancak. Duyarlıysak, -hassas terazi duyarlılığı bu- çöpleri ayırıp atarız, plastik ambalajları metal kutularla iç içe koymayız mesela, musluklar damlamasın diye contalarını değiştirir ve balkonda çiçek sularız.

Bir kutup ayısı resmi gösterebiliriz, ayaklarının altından buzların eridiği. Yoksa kuraklıktan çatlamış toprağın üzerinde kemiklerinden ibaret bir Afrikalı çocuk resmi göstermek çok gaddarca. Zaten biz de bakmıyoruz böyle resimlere. En fazla yardım kutularına bozuk para atıp, iklim zekâtı vermenin vicdani rahatlığı içinde sonumuzu bekliyoruz. Sonra ‘Aa havalar niye bozuldu bu kadar’ diye hayıflanıyoruz klimaların sağladığı serinlikte, dikey çöllerin, yani gökdelenlerin enerji emici ferahlığında yükselen ve alçalan borsa rakamlarını, döviz fiyatlarını ve ne kadar muasır olduğumuzu konuşuruz.

15 yaşındaki İsveçli grev çağırıcısı Greta Thunberg bu hafta Birleşmiş Milletler toplantısında konuştu: ‘Popüler olmak benim umurumda değil. İklim adaleti ve yaşayan bir gezegen benim umurumda. Oldukça az sayıda insan muazzam miktarda para kazanma fırsatlarını kaybetmesin diye medeniyetimiz feda ediliyor. Benimki gibi ülkelerde yaşayan zengin insanlar lüks içerisinde yaşayabilsin diye biyosferimiz feda ediliyor. Birkaç kişinin lüksünü ödeyen şey birçok kişinin acısıdır. 2078 yılında 75'inci yaş günümü kutlayacağım. Çocuklarım olursa belki o günü benle geçirecekler, belki bana sizi soracaklar, belki harekete geçmek için hâlâ vakit varken neden hiçbir şey yapmadığınızı soracaklar. Çocuklarınızı her şeyden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama böyle olmasına rağmen onların gözleri önünde geleceklerini çalıyorsunuz. Politik olarak neyin mümkün olduğunu konuşmak yerine yapılması gerekenlere odaklanmadığınız sürece umut yok…’

Beyaz ve uzaktan çok sevimli kutup ayısı ölmesin diye greve çağırıyoruz. Yalan bu tabii ki. Kutup ayısının öleceği değil, bizim öldüğümüzü söylemekten kaçınmamız yalan. Eski İstanbul yangınları gibi, tutuşan evleri seyretmek için, her tarafa hakim bir tepeye tırmanıp, nargilelerimizin eşliğinde, dünyayı seyrediyoruz. Ne görkemli yanıyor ama dünya değil mi?

Zeyno’ya tabii ki İsveçli bir kardeşinin grev çağrısı olduğunu söyleriz ama ‘Unabomber’ın yani Ted Kaczynski’nin 25 yıl önce önce bombalar koyma pahasına yayınlattığı şu manifestodan söz etmeyiz; ‘Sanayi Devrimi ve sonuçları insan soyu için bir felaket oldu. Bu sonuçlar, “gelişmiş” ülkelerde yaşayan bizlerin yaşamdan beklentilerimizi oldukça arttırırken toplumun dengesini bozdu, yaşamı anlamsızlaştırdı, insanları aşağılamalara maruz bıraktı, yaygın psikolojik acılara (Üçüncü Dünya’da fiziksel acılara da) yol açtı ve doğal dünyayı şiddetli zararlara uğrattı. Teknolojik ilerleyişin devamı durumu daha da kötüleştirecek; insanları daha büyük aşağılamalara maruz bırakıp, doğal yaşamda daha fazla zarara sebep olacak; büyük olasılıkla daha fazla sosyal bozulmaya ve psikolojik acılara yol açacak; belki de “gelişmiş” ülkelerde bile fiziksel acıların artmasına neden olacak.’ ya da ‘Biz, bu nedenle, endüstriyel sisteme karşı bir devrimi savunuyoruz. Bu devrim, şiddetli veya şiddetsiz olabilir, hemen gerçekleşebilir veya birkaç on yıla yayılarak görece daha aşamalı olabilir. Bunların hiçbirini şimdiden bilemeyiz. Ancak biz, endüstriyel sistemden nefret edenlerin, bu çeşit bir topluma karşı bir devrimi hazırlamak için atmaları gereken adımların bir taslağını çiziyoruz. Bu, POLİTİK bir devrim olmayacaktır. Amacı ise hükümetleri değil, bugünkü toplumun ekonomik ve teknolojik temelini yıkmak olacaktır.’ dediğini de söylemeyiz.

Ve bütün bunlar için elektrik santrallerini yok etmeyi önerdiğini de…

Plastikleri ayırırız, pazar filesi kullanırız, muslukları sıkıca kaparız ve gözlerimizi de… Sımsıkı…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...