Katliam denklemleri
“İnsanlık” dediğimiz şey, Christchurch’de katliamı işitir işitmez caminin önüne, Müslümanların yanına koşanların yaptığıdır. Yeni Zelanda’nın Müslüman göçmenlerine, “Siz bizim parçamızsınız, o katil değil,” demenin tercümesi, Hrant’ı vurdukları yerde söylenen “Hepimiz Ermeni’yiz” sözüdür.
Çok basit aslında. Etrafına bakıyorsun, kim sahiden kurbanlar ve geride kalanları için üzülüyor, hemen anlıyorsun. Sosyal medya, meselâ, bu konuda muazzam elverişli ortam. Hemen anlıyorsun. Duygu, dijital süzgeçlerden geçtiğinde bile iletilebilen, mesafe kat edebilen, algılanan bir esinti.
Aynı şekilde, kim taze felaketten çıkar umuyor, kim bugüne kadarki hezeyanlarını doğrulanmış, ihtiraslarını meşrulaşmış hissediyor, üzüntü ilanı ve kınama duyurularının arasına sıkıştırdıkları memnuniyet ve doğrulanma kibri zerreciklerini teşhis edebiliyor, bunları kolayca birleştirip o mâhut, meşum ve kahrolası zaafların türlü resmini elde edebiliyorsunuz. Bu resimlerde, kanlar içinde yatan zavallıların paralanmış bedenlerinin, perişan halde iki büklüm olmuş, gözyaşları yanaklarında donmuş, birkaç dakika içinde on yıllarca yaşlanmış sahici insanların gerisinde, emniyetli bir yerde, hindi gibi kabarmış, şişinen, şimdi kendini daha bir kıymetli, avantajlı ve güçlü hisseden yapma insanları seçebiliyorsunuz. Yapma, yani mâmûl.
Bütün bu utandırıcı insan hallerinin resmigeçidini iğrenerek şöyle bir tarayıp geçmeden yas bile tutulamıyor. Öyle kaplıyorlar ki her yeri.
Elbette beterin beteri var. Hele bizim memleketimizde. “Oh olsun!”, failler birileri kurbanlar da öbür birileri olduğu sürece, artık kanıksanmış bir katliam tepkisi. Ölen çocuğun annesi kalabalığa yuhalatıldığından beri, toplumumuzun bir bölümü katliama oh çekme yarışında dereceleri hap gibi yutuyor. Yüzden fazla insan bombayla paramparça edildi, katliamda can verenler için yapılan saygı duruşu stadyumda ıslıklandı bu ülkede. Sonra ne oldu? Hiç. Dün, Christchurch katliamının ertesinde benzer bir toplu cinayetin burada da işlenmesini dileyen şuursuz hıyarağası -ki yaptığı, âdetâ fikir ve ifade özgürlüğünün sınırlarını göstermek üzere kurgulanmış bir rezilâne gösteri sayılmalı-, merhametsizlik, acımasızlık ve pişkinliğin belirlenmiş bir resmî veya meşru istikameti olduğunu, sivri ucu bu zehirlere bulanmış mızrağı başka yöne doğru çevirirse bunun hiç de katliam kurbanları ıslıklamaya benzer tepki görmeyeceğini hesaplayamamış. Neyse ki katliama sevinme rezilliğini faşistlerden devralan çok kimse çıkmadı.
Buna karşılık Christchurch katliamcısı Beyaz ırkçısı faşistin silahını donattığı yazılara karşılık olsun diye, herifle tıpatıp aynı hamurdan yapıldıklarını ispat eden Türk-İslâmcı faşistler, makinelinin namlusuna, ufak ama en görünür yere, “1915” kondurmayı ihmal etmeden, kendi silahlarını resmetmiş olarak çıktılar sahneye. Ülkücülerin “yaptık yine yaparız”ının görsel ifadesini. Devlet Bahçeli de tweet attı, “ırkçılık amma da yükseldi” mealinde.
Türk-İslâmcı kodamanlar, militanlar ve ezcümle iktidar destekçileri, takipçileri, Christchurch katliamı “Hıristiyan terörü” olarak nitelensin diye canla başla çalışmaya koyuldular. Oysa DAİŞ’inkine “İslâmî terör” dendiğinde itiraz ve çırpınıştan yerler sarsılıyordu vs… Üzüntü yoktu hallerinde. Hırs vardı. Dünyaya fırsat yakalamış kurnazın parıltıdan kendileri kamaşan gözleriyle baktıklarını işitebiliyordunuz. Çok gürültü çıkarır böyle durumlar.
Oysa aynı sırada dünyanın birçok yerinde Hıristiyanlar, ellerinde çiçeklerle camilere, Müslüman toplulukların mahallelerine koşuyorlardı. Evde buldukları kartonların üzerine alelacele yazdıkları yazıları gösteriyorlardı camilerin önünde, “Dostumuzsunuz, ibadetinizi yapın, biz buradayız,” gibi sözler söylüyorlardı; buralara ulaştığında anlamsız cızırtılara dönüşen. Yeni Zelanda Başbakanı, sıcağı sıcağına, tereddütsüz tavır gösterdi, katliamı hakkınca lanetlemeyen yalnız bir faşist Avusturalyalı senatör çıktı, onun da başında 17 yaşında bir oğlan yumurta kırdı, korumalarının kendisine neler yapacaklarına aldırmadan.
Yani “kokteyl terör” demediler. Öldürülenleri fail yerine geçirmeye kalkmadılar. Her şeyden geçtim, ne İslâm âlemi önderliği iddiasındaki esas liderin ne de o esnada başbakan makamındaki medeniyet hokkabazının yüzünden şöyle bir geçen üzüntü ifadesi göremedik. Dahası… dahası, stadyumda kurbanlar için yapılan saygı duruşu ıslıklandı. Kınayan da çıkmadı yukarılardan. Haydi yukarının hissizliğini filan geçtim, dört bir taraftan esen hava “oh olsun”dan halliceydi.
Ve bu laf burada kalmayacak. Yeni Zelanda katliamından sonra yine tek özne haline getirilip yabancıların bize düşmanlığını, dolayısıyla bizim meçhul gelecekteki kahramanlığımızı şişirmek için ortaya sürülen “Batı”da ne oluyor, tercüme edeceğiz: Burada “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye sokaklara dökülebilen insanların oralardaki muadilleri, camilere koşuyor, Müslümanlara taziyeye, dayanışma bildirmeye gidiyor, faşistleri, Beyaz ırkçılarını lanetliyor. Ve muhterem Türk-İslâmcı, senin gibiler de, katliamdan, hakları olmadığı halde ülkelerine göçtüklerini düşündükleri Müslümanları sorumlu tutuyor, eyleme “terör” demekten kaçınmak için taklalar atıyor, içten içe “olacağı buydu” deyip Müslüman göçmenlerin bir an önce toz olmasını arzuluyor. Buradaki Suriyelileri hatırlamaya ne dersin bu noktada? Bazıları Yeni Zelanda’ya gidebilmişti, camide katledildiler. Senin “Ne Ermeni’si lan!” postaları koyanlarının, askerde Ermeni eri vurup öldüren ve onun cezasız kalmasını sağlamak için seferber olanlarının, Gaziantep’te düğünde can verenlerin ardından, “Hepsi gebermemiş, yazık olmuş” çekenlerinin oralardaki karşılıkları da, yeni katliamlar için silahlar temin ediyor, afili manifestolar hazırlıyor.
Bu dünyada Hıristiyanlık adına da Müslümanlık adına da o kadar çok kötülük yapıldı ki, bu dinlerden biri adına kendini konuşmaya yetkili sayan hiç kimse öbürüyle bu konuda masumiyet yarışına girecek halde değil. Ancak milyarlarca insanın inandığı, varoluş kılavuzu saydığı hiçbir din bugün kendisi adına konuşan ve eyleyenlerin yaptıklarını hak etmiyor. İkbal ve tatmini varoluşsal düşmanlara beslediği hınçta ve günün birinde onları yok etme arzusunda, herkese hükmetme ihtirasında arayanlar her şeyi kirletiyor. “İnsanlık” dediğimiz şey, Christchurch’de katliamı işitir işitmez caminin önüne, Müslümanların yanına koşanların yaptığıdır. Yeni Zelanda’nın Müslüman göçmenlerine, “Siz bizim parçamızsınız, o katil değil,” demenin tercümesi, Hrant’ı vurdukları yerde söylenen “Hepimiz Ermeni’yiz” sözüdür. Kahire’de kiliseleri basıp Hıristiyanları öldürdüklerinde oraya gidip zincir oluşturan Müslümanların yaptığıdır insanlık, o esnada o da “Hepimiz Hıristiyanız” demektir.
Milliyet ve din ırkçıları, şunu anlayabildiniz mi yoksa asla imkânı yok, bu yüzden daha uğraşmayalım mı: Camide katledilenlerin yanındakiler, burada sizin kökünü kurutmak istediklerinizin benzerleri. Siz, katleden faşistin buradaki karşılığısınız. Hem de o kadar çok şeyiniz o Beyaz ırkçılarına benziyor ki, inanamazsınız! Birileri size bu denklemin aksine dair masal anlatıp duruyor. Lâkin maalesef durum bu.