Bir ziyaretin kodları: Şeytan çarpacak ama…
İran’ın hesabı büyük; Basra-Şalamçe arasında demiryolu inşa edilirse bunu Suriye’ye uzatıp Lazkiye’ye indirme planı var. Ki bir süre önce Şam’la da ön mutabakat sağlandı. ABD’nin Fırat’ın doğusu ile Tanaf’ta kalmaktaki hesabı da İran’ın geçiş hatlarını kesmek. Haliyle tren hattı sıkı bir el yükseltme denemesi.
Tehlikeli bir ekiple yürüyen ABD Başkanı Donald Trump’ın iddiası, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirecek ‘yüzyılın barış anlaşması’ için arıza çıkartan ne varsa hepsini elimine etmek; bu minvalde Suriye’ye ölümü gösterip sıtmaya razı etmek, Irak’a yeniden ayar vermek ve en başat sorun İran’ın boğazına urganı geçirmekti. Hizaya sokmakta pek iddialıydı!
ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildikten sonra İran’a dayattığı yaptırımları çok boyutlu tecrit hamleleri izliyor. Geçen ay Varşova’daki konferansta gürültüden başka hasılatı olmayan ABD’den yeni adımlar geliyor:
- Merkez Kuvvetler Komutanlığı 19 Mart’ta Suudi Arabistan, BAE, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Mısır ve Ürdün savunma bakanlarını Tampa’da ağırlayacak. Yeni kurgu Orta Doğu Stratejik İttifakı. Temel kaygı İran’ın defterini dürmek; yanı sıra Suriye, Yemen ve Libya’daki süreçleri etkilemek. “İslam NATO’su” sakızının jelatinli sürümü…
- Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Kuveyt, İsrail ve Lübnan’ı kapsayan bölge turuna çıkıyor. Pompeo, Kuveyt’ten Orta Doğu Stratejk İttifakı’nın etkili olabilmesi için Körfez’deki çatlakları gidermesini isteyecek. Beyrut’ta “Sizi İran'a bırakmayız” diyecek.
- Dışişleri de patronları toplayıp kovboyluk yaptı: “Kurallar hızla değişebilir. İran’la yaptığınız ticaret bugün yasal olabilir ama yarın olmayabilir.” Yetkililer İranlı 850 şirket ve kişiyi ekleyip ‘tarihin en büyüğü’ dedikleri yaptırım listesinin İran ekonomisinin yüzde 90’ını kapsayacak şekilde genişleyeceğini söyledi.
***
Amerikalıların katranla yoğurduğu hamur böyle. Peki, ‘sürek avı’ işe yarıyor mu? Kuşkusuz İran’ın belini kütürdetiyor, lakin Fars’ın aklı da az değil yani. Sadece bir ziyaret bağlamında meseleye bakalım:
Cevad Zarif’in şahsındaki dış siyaset ile Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin şahsındaki ‘gölge siyaset’ arasında görülen bir dalgalanmanın ardından Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani geçen hafta hem iç dinamikler hem de yaptırımlar açısından çok konuşulacak Irak seyahatini gerçekleştirdi.
Irak, Tahran-Washington kapışmasının giriş-çıkış eşiği. Haliyle Suriye kadar mühim. İran’la dirsek teması olan aktörleri iktidar denkleminden çıkartamayan ABD, Bağdat’ı yaptırımlara uyması için sıkıştırıyor. Özellikle enerjide işbirliğinin bitirilmesi için bastırıyor. Buna boyun eğmek bellerini kıracağı için Iraklılar önce 45, ardından 90 günlük muafiyet kopardı. Muafiyet mayısta uzatılacak mı belli değil. Amerikalılar ‘Bu zaman zarfında alternatif üret’ diyor. Irak’ın yanıtı; “En az iki yıl lazım”. İran’dan yıllık 12 milyar metreküp doğalgaz ve 5 milyar megawat elektrik alıyor. Anlaşma gereği almasa bile 3 milyar dolar ödemek zorunda. Ve elektrik ihtiyacının yüzde 40’ı İran doğalgazından sağlanıyor. “Vanayı kapat” demek Irak’ı istikrarsızlaştırmaktır. Geçen yaz Basra’daki isyanı İran’ın vanayı kısmasına bağlı elektrik kesintisi tetiklemişti. Bağdat, Kerkük’ten günde 30 ila 60 bin varil arasında petrolün Kirmanşah’taki rafineriye gönderilmesini, karşılığında işlenmiş petrolün Basra’ya pompalanmasını öngören anlaşmayı askıya alarak ABD’yi teskin etmeye çalışsa da Başbakan Adil Abdülmehdi, 6 Şubat’ta İran Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Hemmati’ye “Yaptırımların bir parçası olmayacağız” demişti. O ziyarette iki ülkenin merkez bankaları, özel ödeme mekanizması için anlaşmıştı. 11 Şubat’ta ise İran’la elektrik anlaşması bir yıl uzatıldı.
Ayrıca otomobil dahil sayısız ürün ulaşımı ve fiyatı uygun olduğu için İran’dan geliyor. Irak sokaklarında İran malı 290 bin otomobil var. Ticaret hacmi 12 milyar dolar.
***
Bağdat’a ilk ziyaretini gerçekleştiren Ruhani, başlangıç vuruşunu, “Irak’la bağlarımız Amerika gibi bölgede nefret edilen işgalci bir ülkeyle kıyaslanamaz” diyerek yaptı. Bağdat’ta demiryolu, ortak petrol çıkarma ve vize kolaylığını da içeren 5 anlaşmaya imza atarken ticarette hedefi 20 milyar dolar olarak koydu. Şatt’ül Arap’taki sınır anlaşmazlığına dair 1975 Cezayir Anlaşması’nın tatbiki kararlaştırıldı. Saddam 1980’de anlaşmayı feshedip İran tarafını işgal edince savaş çıkmıştı.
İran’ın hesabı büyük; Basra-Şalamçe arasında demiryolu inşa edilirse bunu Suriye’ye uzatıp Lazkiye’ye indirme planı var. Ki bir süre önce Şam’la da ön mutabakat sağlandı. ABD’nin Fırat’ın doğusu ile Tanaf’ta kalmaktaki hesabı da İran’ın geçiş hatlarını kesmek. Haliyle tren hattı sıkı bir el yükseltme denemesi. Hasımlara göre trenin yolunu gözleyenlerin başında Hizbullah olacak! İsrail bu hattı uçurmak için sabırsızlanacak!
Irak siyasetinde artan Amerikan karşıtlığı da İran’ın işini kolaylaştırıyor. Sairun ve Fetih blokları yabancı askeri üs kurulmasını yasaklayan ama askeri danışman ve eğitmenlere izin veren bir tasarıyı geçirmeye çalışıyor.
***
Ziyarette Amerika’ya kafa tutan anlaşmalardan daha çok ses getiren başka bir boyut var. Görüşme taleplerinde kılı kırk yaran, özellikle çatışmacı figürlere randevu vermeyen Necef merkezli Şii havzanın lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani, Ruhani’yi kabul etti. Sistani, 2008’de dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve (son döneminde) eski Irak Başbakanı Nuri el Maliki’yi reddetmişti. Buna karşın eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani ve Cevad Zarif’i kabul etmişti. Al Monitor’dan menkul bir rivayete göre Sistani, Zarif’e, diplomatlık anılarını anlattığı kitaba atfen, “Ağayi Sefir’i okudum, tecrübelerine değer veriyorum, dışişleri makamını hak ediyorsun” dedi.
Ruhani’yi kabul, Irak ve İran siyasetinin köşebaşlarına gönderilen referans mektubudur. Bölgenin sinir tellerini sızlatan Amerikalılara da had bildirmedir.
Sistani, bu jestiyle, İran’da radikal muhafazakâr kanadın indirmeye çalıştığı Ruhani’ye arka çıkarken müdahaleciliğe de set çekti. “Karşılıklı çıkarlar, devletlerin egemenliğine saygı ve içişlerine karışmama temelinde Irak’ın komşularıyla ilişkilerini güçlendiren adımları memnuniyetle karşılarız” dedi. İlişkinin üç şartı doğrudan ‘radikal’ cenaha ilkesel hatırlatmadır. Ayrıca bölgesel ve uluslararası politikalarda denge ve ılımlılık vaaz etti.
İran doğumlu olup Irak’ın haklarını bu denli sahiplenen ve istikrarın sigortası haline gelen Sistani’nin Şii dünyasındaki yeri, İran’ın iç siyasetini etkileme kapasitesine sahip. Taklid merciî olarak İran’da milyonlarca takipçisi var. Ve başka şeyler…
Yine Sistani, Irak’ta yapılması gerekenleri sıralarken yolsuzlukla mücadele ve hizmetlerin genişletilmesiyle birlikte silah taşımayı devletin güvenlik güçleriyle sınırlandırmaktan bahsetti. IŞİD’e karşı Haşd el Şaabi, Sistani’nin çağrısıyla teşekkül etmişti. Bu milisler hükümete bağlansa da tam olarak zapturapt altında değiller. Milisler siyasette de kaldıraca dönüştüğü için temel sorun. Bu alan İran müdahalesine de açık pencere bırakıyor. Sistani, İran’ın IŞİD’e karşı yardımları doğrudan milislere değil hükümete göndermesini istemişti. İran’ın Haşd el Şaabi’nin Devrim Muhafızları gibi paralel ordu olarak korunmasından yana olduğu biliniyor.
***
Burada Irak siyasetindeki denge arayışına bir fasıl açmazsak nağme bozulur: Irak, ABD’yi frenlemek zorunda ama kafa tutacak askeri-ekonomik güç ve siyasal bütünlüğe sahip değil. Şii paydaşlığa rağmen Fars etkisine karşı Irak ve Arap kimliğini güçlendirme gereği duyuyor. Türkiye ve İran’ı dengelemek için Araplarla yeni sayfalar açmaya çalışıyor. Ruhani’den sonra Suudi Ticaret Bakanı Mecid el Kasabi ağırlandı. Enerjide İran’a bağımlılığı azaltmak için devreye giren Suudiler koordinasyon konseyi oluşturmak üzere 3-4 Nisan’da Bağdat’a daha büyük bir çıkarma yapacak.
Körfez mihveri, birkaç yıl önce Irak’ı Fars etkisinden çekip Arap kalbine döndürmek için Bağdat’ı tecritten vazgeçmişti. Bu yaklaşımı satın alan bir anlayışla geçenlerde Kuveyt, Suudi Arabistan ve Ürdün’ü ziyaret eden Cumhurbaşkanı Berhem Salih, 6-7 Mart’ta Süleymaniye Forumu’ndaki konuşmasında Irak’ı Türkiye, İran ve Arap komşuları arasında köprü olarak niteledi. Irak üzerinde nüfuz savaşı veren bu üç cepheye oynamak Bağdat’ta yükselen siyasetin mottosu. Salih buna ayna tutuyor. Irak’ın nazarında anlaşmalar, İran’a teslim olmak değil denge kurmak demek. Tabii bu İran açısından da tecridi yarmak demek. Ki Ruhani’ye eşlik eden bir yetkili Reuters’a şunu söylüyor: “İran için Irak, yaptırımları atlatmak için bir diğer kanal.”
Yaptırımlara koşut, “Irak'taki üssü tutmamın nedeni İran’ı izlemek” diyen Trump’ın işi, sadece İran’ın satrançtaki ustalığı değil Irak’ta yükselen Amerikan karşıtlığı nedeniyle de zor. Şimdi atış sırası Trump’ta.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI