YAZARLAR

İşte böyle bir şey: Ölümünün 14. yılında Melih Kibar anısına bir yazı

Melih Kibar, yaptığı şarkılar ve başta “Hababam Sınıfı”, müziğine imza attığı filmlerle bütün zamanların en önemli bestecilerinden biri olarak tarihte yerini aldı. Aksak ritmin sihirbazıydı. Tıpkı Çiğdem Talu gibi kansere yakalandı ve 2005 yılının 7 Nisan günü aramızdan ayrıldı. Ölümünün on dördüncü yılında onu anarken, şarkılarını art arda sıralamak boynumuzun borcu. Bize kattığı bütün güzellikler için teşekkür de öyle…

Bundan on dört yıl önce bugün, memleket müziğinin en büyük bestecilerinden biri olan Melih Kibar aramızdan ayrıldı. Çiğdem Talu’yla yaşadığı büyük aşk sırasında onunla yaptığı şarkılar, hâlâ pop tarihimizin klasikleri arasında anılıyor. Bu yazıda, bu aşkın hikâyesini anlatma niyetindeyim; elbette Melih Kibar’ın hikâyesinden satır başları vererek…

Kibar, müziğe erken yaşlarda başladı, çalışmalarını “okullu” olarak sürdürdü ve İstanbul Belediyesi Konservatuvarında piyano eğitimi aldı. Alman Lisesi’ndeki öğrenimi sırasında icraya yöneldi; kurduğu okul orkestrasıyla art arda başarılar kazandı. 1970 yılında Milliyet tarafından düzenlenen Liselerarası Müzik Yarışması’nda aldıkları “en iyi beste” ödülü, yıllarca sürecek bir birlikteliğin başlangıcı. “Gevheri”, Halit Kakınç’ın bestesi. Ekipte, Kakınç dışında Muhtar Turan, Melih Kibar, Zeki Baktir, Atilla Hünal ve Hüsnü Erim var. Kibar, sonrasında ekiple ilerlemiyor ama Kakınç ve Turan, yanlarına Rahmi Oğuz Güvenç’i alarak Dönüşüm’ü kuruyor. Yıllar sonra yollar yeniden kesişecek ve memleket pop tarihinin en acayip plaklarından birine imza atılacak: İçinde Melih Kibar’ın da olduğu “Taek-won-do / Güle Oynaya”.

Lise sonrası bir yandan Robert Kolej’de kimya mühendisliği eğitimi görürken diğer yandan Timur Selçuk’la çalışmaya başlayan Kibar, Timur Selçuk Orkestrası adına yapılan enstrümantal albüme (sonradan pek çok filmde karşımıza çıkacak) bestelerini verdi –ki bunlar arasında bulunan “Panayır Günü”, yıllar sonra TRT tarafından yayımlanan bir çocuk programının jenerik müziği oldu, hafızalara kazındı. Selçuk’la mesaisi sırasında sadece enstrümanına hakimiyetiyle değil besteciliğiyle de aradan sıyrılmış Kibar. O dönemden kalma bir başka beste, 1975 yılında katılmaya karar verdiğimiz Eurovision Şarkı Yarışması’nın Türkiye elemeleri için yaptığı sinyal müziği “Çoban Yıldızı”. Bu bestenin plak olarak yayımlanması, hayatındaki en büyük kırılma noktalarından biri.

İstanbul Gelişim Orkestrası tarafından plak yapılan “Çoban Yıldızı”nın arka yüzünde yine bir Melih Kibar bestesi var: “Ferahnak”. Kökünü alaturkadan alan bu ferahnak makamındaki beste, o dönem “aranjman”lara söz yazan Çiğdem Talu’nun dikkatini çeken çalışma. Bir anlamda muazzam bir birlikteliğin başlama vuruşu.

Talu, 1975 yılında 36 yaşında bir İngilizce öğretmeni. Işık Lisesi’nde çalışıyor. Arnavutköy Kız Koleji’ni bitirmiş, Avrupa’da filoloji eğitimi görmüş, memlekete döndükten sonra kendini eğitime adamış. Edebiyatçı bir ailenin çocuğu: Recaizade Mahmut Ekrem’in soyundan geliyor; Selahattin Hilav’la evleniyor. Bu bağlantılara rağmen edebiyattan uzak duruyor. İyi bir okur ama yazar değil. 1973 yılında, bir arkadaşının önerisiyle şarkı sözü yazmaya başlıyor ve bir anda büyük başarı kazanıyor, aranan bir söz yazarı hâline geliyor. Soyadını kullanmıyor, sözleri Çiğdem olarak imzalıyor. Nilüfer’in ilk 45’liğinin arka yüzünde yer alan “Ağlıyorum Yine”, yayımlanan ilk şarkı sözü. Sonrası hızla geliyor ve pek çok şarkıcı, onun sözlerini yazdığı şarkıları söylüyor.

“Ferahnak”ı çok beğenen Talu, bestecisiyle tanışmak istiyor. 1975 yılında, 25 Mayıs’ı ertesi güne bağlayan gece, Mustafa Oğuz, Melih Kibar’ın yanına gidiyor ve o yaz yapılması planlanan Marmaris Festivali için bir sinyal müziğine ihtiyaç duyduklarına söylüyor. Kibar’ın olumlu cevabı üzerine Bebek’te Çiğdem Talu’nun yaşadığı Cevat Bey Köşkü’ne gidiyorlar. İlk tanışma, sabaha karşı 03.15 sularında. Melih Kibar’ın o geceden aklında kalan, Çiğdem Talu’nun demlediği çaylar: “Çok güzel çay yapardı. Ben de bir çay tiryakisi olduğum için o çayın tadını hatırlıyorum hâlâ. Çiğdem o gece benim çayı limonlu içtiğimi öğrendi ve hep bana limonlu çay verdi.”

Kimya tutuyor ve ikili hızla çalışmaya başlıyor. Melih Kibar, daha önce yaptığı bestelerden birini kasete kaydederek ona veriyor, ertesi gece uğradığında “İşte Öyle Bir Şey”i hazır buluyor. 1976 yılının Ağustos ayında çıkan ilk plak bu. Çok sevilince Çiğdem Talu – Melih Kibar ikilisi bir basın toplantısı düzenliyor ve “Artık yabancı şarkılara Türkçe söz yok” diyerek birlikte çalışacaklarını açıklıyor. Şarkılarını seslendirecek isim Erol Evgin ama Füsun Önal’dan Seyyal Taner’e, Timur Selçuk’tan Tanju Okan’a pek çok isim için şarkılar yazıyorlar. Birliktelikleri boyunca yazdıkları 270 şarkının neredeyse tamamı “hit” oluyor.

Melih Kibar ve Çiğdem Talu

Arada, Melih Kibar’ın bir İngiltere yolculuğu var… Kısa süren bu seyahat sırasında da çalışmaya, üretmeye devam ediyorlar. Öncesinde, festivale katılmak için Sopot’a gidiyorlar ve orada aralarında filizlenen aşka engel olamıyorlar. 1976 yılının sonlarında Kibar memlekete dönüyor ve yılbaşı gecesini Tarabya’daki bir restoranda baş başa geçiriyorlar. 1977 yılının 8 Ocak günü, “İşte Öyle Bir Şey”in Altın Kelebek ödülünü alması üzerine bu kez Erol Evgin katılıyor ikiliye ve aynı restoranda bu ödül kutlanıyor. 1977 yılı başarılarla geçiyor. Yılın sonlarına doğru, Talu – Kibar – Evgin üçlüsüne İlhan İrem katılıyor ve bu dört isim, Çiğdem Talu’nun doğum günü olan 31 Ekim’de bir araya geliyor. O geceden kalan, bir mani ve buna karşılık yazılmış bir şarkı sözü… Mani dediğim, Melih Kibar, Erol Evgin ve İlhan İrem’in ortak imzayla Çiğdem Talu’ya sundukları hediye: “Çiğdem Çiğdem / Çiçeklerin en güzelisin sen / Bilmem ki bundan başka / Sana neler söylesem / Şarkılara can veren / İlham meleğimizsin sen…” Talu bunun üzerine duygulanıyor ve o gece kalemi eline alarak aklındakileri satırlara döküyor: “Her şey seninle güzel, yolda yürümek bile / Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile // Her şey seninle güzel, bu toprak, bu taş bile / İçimdeki bu korku, gözümdeki yaş bile // Her şey seninle güzel, duyduğum bu ses bile / Yalnız içtiğim su değil, aldığım nefes bile / Her şey seninle güzel, bu yağmur, bu kar bile / Yüzümdeki gözyaşının izleri, onlar bile // Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa / Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana…”

Melih Kibar – Çiğdem Talu aşkı, toplam sekiz yıl üç gün sürüyor. O gece kaleme alınan “Her Şey Seninle Güzel”, bu aşkın şahikalarından. 1980 yılında Zerrin Özer tarafından yorumlanıyor, büyük ilgi görüyor.

Şarkıda bahsi geçen, korkulan ayrılık ertesi yıl gelip çatıyor: 1978 sonrasında bu aşk bir dostluğa dönüşüyor ve üretim devam ediyor. Talu’nun yazdığı sözlerde hepi topu bir yıl süren aşkın izlerini bulmak mümkün. Erol Evgin için yazdığı 1981 tarihli “Tüm Bir Yaşam”, tam da böyle bir şarkı: “Öyle çok sevdim ki seni / Öyle çok ki anlatamam / Bir tek yıla sığdı her şey / Bir tek yıla tüm bir yaşam…” Ama ayrılık acısını en derinden hissettiren şarkı, 1980 yılının 11 Eylül gecesi perdesini açan ve büyük ilgi toplayan müzikal “Hisseli Harikalar Kumpanyası” için yaptıkları şarkı: “Sen başkalarına benzeme sakın / Hep böyle kal, hep bana yakın…

Çiğdem Talu – Melih Kibar arasındaki muazzam ilişkiyi en iyi anlatan şarkılardan biri, 1978 yılında Erol Evgin tarafından plak yapılan “İçimdeki Fırtına”. 1976 yılının sonlarında yazılmış bir şarkı bu. Melih Kibar’ın az önce sözünü ettiğim İngiltere seferi sırasında bestelenmiş. 1976 yılının 4 Ekim günü babasıyla Londra’ya uçan besteci, kaldığı yurtta ilk gece büyük bir fırtına görmüş ve besteyi o hislerle yapmış. Yazılma sürecini, Can Dündar imzalı “Yüzyılın Aşkları” belgeselinde şöyle anlatıyor: “Müthiş bir fırtına vardı, okyanus fırtınası. Kopuyor ortalık. Moralim bozuldu. ‘Baba, ben etrafa bir bakıyorum’ dedim, odadan çıktım. Karanlık bir koridorda giderken ‘güm’ diye bir şeye çarptım. Baktım, bir piyano. Otomatik olarak elim kapağına gitti. Açıktı, oturdum. Korkumu bir şekilde anlatmam gerekiyordu. Çaldıklarım çok hoşuma gitti, koşarak odama döndüm, bavulumdan bir teyp cihazı aldım, o parçayı kasete çektim…”

Erol Evgin - Çiğdem Talu - Melih Kibar

Melih Kibar, kaseti babasıyla İstanbul’a, Çiğdem Talu’ya göndermiş. Talu, yazdığı sözleri birkaç gün sonra bir mektuba eklemiş ve İngiltere’ye ulaştırmış: “Çiğdem gene o her zamanki üslubuyla ‘seni gidi seni, yine neler yapmışsın, çıldırttın beni’ diyor ama bilmiyor o parçanın nasıl yapıldığını… ‘Ekte sözleri bulacaksın’ diye yazmış, ‘inşallah unutmazsın…’ Pembe bir zarfla gelen iki sayfalık bir mektuptu, odada nerede okuduğumu bile hatırlıyorum. Sayfayı çevirip sözlerin başlığını görünce duvara tutundum. Yazdığı şarkının adı ‘İçimdeki Fırtına’ydı!”

Kibar, Talu ile birlikteliklerinin tesadüf olmadığını söylüyor. “İçimdeki Fırtına”, bunun yazıya dökülmüş hâli: Aynı anda aynı şeyleri hisseden, birbirlerini çok iyi anlayan iki insan… Sözleri okuduktan sonra bir süre kendine gelemediğini söyleyen Kibar, sonrasında hemen telefona sarıldığını anlatıyor: “Bağlansın diye sekiz saat bekledim telefonun başında! ‘Çiğdem’ dedim, ‘sen bu şarkıyı neden yaptığımı biliyor musun?’ Anlattım. Ağladık telefonun başında. Bu başka bir şeydi.”

İkili arasındaki aşkın en deli dolu yaşandığı günlerde yazılmış bu şarkı, 1978 yılında Erol Evgin tarafından plak yapıldı ve çok sevildi. Hikâyesi, yıllar sonra bir romanda karşımıza çıktı: Uygar Şirin’in “Karışık Kaset” adlı romanında. Romandan uyarlanan aynı adlı filmin vurucu sahnelerinden biri, yine bu şarkıyla alakalı… Bir de televizyon programı var, akılda kalan: 1982 yılının 25 Mayıs gününde, tanışmalarının yedinci yılında katıldıkları programda Halit Kıvanç’la konuştuktan sonra Melih Kibar piyanonun başına geçiyor, “İçimdeki Fırtına”yı çalıyor. Çiğdem Talu ise cebinden çıkarttığı küçük not defterinden bu şarkının sözlerini okuyor.

Melih Kibar, İngiltere’de kaldığı günler boyunca memleket gündeminden hiç inmedi. Gazeteler ve dergilerin gözü, o dönem bu ikiliye odaklanmıştı. Aşklarından ziyade başarıları konuşuluyordu zira art arda piyasaya çıkan şarkılar hemen dile düşüyordu. Bu dönemde Hey dergisi, ikilinin aşkını ön plana çıkartan bir haber yaptı: “Melih Kibar’ın kendi İngiltere’de kalbi Çiğdem’de…” başlıklı haberin spotu, ikilinin çalışma koşullarını belgeliyor: “Bir yıllık öğrenim için Londra’ya giden Kibar, bestelerini bıraktığı Çiğdem’le ‘bantlaşma’ yoluyla haberleşiyor.”

Çiğdem Talu, bütün gözlerin üzerinde olduğu dönemde katıldığı bir televizyon programında, şu cümleleri kurmuştu: “Hayatımı ‘milattan önce’ ve ‘milattan sonra’ gibi iki döneme ayırıyorum: ‘Melih’ten önce’ ve ‘Melih’ten sonra’…” Bu cümle, sadece aşklarının yaşandığı bir yılı kapsamıyor. Ayrılıklarının ardından birlikte çalışmaya devam eden, art arda başarılara imza atan ikili, ‘80’li yılların başında Çiğdem Talu’nun hastalığıyla sarsıldı. Bir dönem büyük coşkuyla yaşanan İngiltere günleri tersine dönmüştü: Bu kez Londra’ya giden Çiğdem Talu’ydu, gitme sebebi ise orada gördüğü kanser tedavisi.

Talu orada kalmamayı tercih ediyor ve kısa süre sonra memlekete dönüyor ve 28 Mayıs 1983’te henüz 44 yaşındayken hayatını kaybediyor. Melih Kibar, Çiğdem Talu’nun ölümünden sonra uzun süre sessiz kalıyor. 2000 yılının sonunda bir şarkı besteleyerek hislerini notalara döküyor: “Sessiz Veda”.

Çiğdem Talu’nun aramızdan ayrıldığı yıl, İlhan İrem’in “Pencere” adlı plağının müzik direktörlüğünü yapan Kibar, üç yıl sonra Eurovision Şarkı Yarışması’nda sözlerini İlhan İrem’in yazdığı “Halley” adlı şarkıyla Türkiye’yi temsil etmeye hak kazanıyor. Klips ve Onlar tarafından seslendirilen şarkı dokuzuncu oluyor ve Türkiye’ye o güne kadar kazanılmış en iyi dereceyi getiriyor.

Melih Kibar, yaptığı şarkılar ve başta “Hababam Sınıfı”, müziğine imza attığı filmlerle bütün zamanların en önemli bestecilerinden biri olarak tarihte yerini aldı. Aksak ritmin sihirbazıydı. Tıpkı Çiğdem Talu gibi kansere yakalandı ve 2005 yılının 7 Nisan günü aramızdan ayrıldı. Ölümünün on dördüncü yılında onu anarken, şarkılarını art arda sıralamak boynumuzun borcu. Bize kattığı bütün güzellikler için teşekkür de öyle…


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.