YAZARLAR

Mazbata'dan öteye, gidelum yali yali...

Bak, gönül hırsızı İmamoğlu’nda da var ayak oyunu. Komplekssizce ellerini önünde şöylece kavuşturup, “hop, hop, hop” ayaklarının ucunda zıplaya zıplaya horona katılışına, horonun hakkını verişine bakın ne de güzel oynuyor. Nasıl yıkanıyor mahkeme duvarı suratlı ruhlarımız sayesinde.

Yaz ıskarta hariciyeci, Sudan’da adı bilinmeyen o beyazlar içindeki siyahi kadının nasıl bir yandan raksederek on binleri devrime (“thawra”) davet ettiğini, onun o dolunay motifli altın küpelerini yaz. Coşkulu halkın hem Sudan hem Güney Sudan bayrakları taşıdığını.

Ölü toprağı serpilmiş denilen Cezayirli gençlerin yine on binlerle nasıl sokakları doldurduğunu, bunak reisleri Bouteflika’yı iktidardan nasıl uzaklaştırdıklarını yaz.

Yaz yirmi yıllık memuriyetinde hep “genç arkadaş fevri”, “icat çıkarma kardeşim” sözlerini duymuş behey müstafi sergonsol, yaz duvara büyük harflerle “berxwedan jiyane” yaz da, gör bakalım oturturlar mı sonra seni o tek bacağı kısa ahşap sandalyende.

Yaz üstünden çeyrek yüzyıl geçmiş Rwanda Soykırımı’nın Kigali stadındaki kitlesel anma törenini. 1994’te komşunun komşuyu nasıl boğazlamaya giriştiğini. Altı milyonu bulmayan nüfusta, bir buçuk ay içinde Hutuların toplam bir milyona varan Tutsi’yi öldürdüğünü. Ve daha önemlisi ülke nüfusunun şimdi on iki milyonu geçtiğini ve iki etnik grubun birbiriyle birlikte yaşamayı öğrenebildiğini yaz.

Libya’da Halifa Haftar’ı yaz, hükümet bir yanda, ordu başka yerde olunca işin nereye geldiğini. Öyle ya, Sudan ile Cezayir’de de durum bu bir bakıma. Güç ve irade. Kaba kuvvetle devşirilen meşruiyeti yaz.

Seçimleri kazanırsa Ben Gurion’dan en uzun süreli başbakanlık rekorunu devralacak olan Netanyahu’nun ABD’ye nasıl Golan Tepeleri’nde İsrail egemenliğini tanıttığını, Devrim Muhafızları’nı nasıl ABD’nin terör örgütü listesine aldırdığını, üzerine Rusya’yla nasıl Suriye’de işbirliği devşirdiğini yaz.

Sakalın da var artık sözün dinlenir efendi, yaz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretinde baş başa görüşmenin iki saati aştığını, heyetler arası görüşmelerinse bir saati bile bulmadığını. Özerk dış politika diye yutturulan anlamsız S-400 ısrarının hem Türkiye-ABD ilişkilerine vereceği zararı, hem 67 yaşındaki NATO müttefikliğini zedeleyeceğini tekrar tekrar yaz. ABD’den ve Mısır’dan alınan doğal gaz miktarı artarken, Rusya’dan alınanın azaldığını yaz.

Yazan çok, yazmak serbest. Misal, “toute pensée qui prend des précautions n’est pas une pensée forte” yazmış Simon Liberati, taze okudum. Yani: Ol fikir ki müdebbir olub, olmaya fikr-i kavi. Ceketleri atalım, aslanlar gibi kapışalım diyor belki. Ilık patates püresi kıvamında sözler etme, temcit pilavını midem kaldırmıyor diyor.

Firenkçeden devam edelim “pontification” o yana düşsün, “opinion” bu yana. “Niyetleri kötü” diye fikrini paylaşırsan (“opinion”), cevaben doğru tefsir vaazı dinliyorsun (“pontification”). Ama maç düşünsel düzeyde oynanmıyor. Teknik bir konu bu, ne sosyolojik, ne psikolojik.

Oysa bakıyorum psikolojik çözümlemeler gözde siyasi yorumlarda. “Psikolojik üstünlük” deniyor, şu veya bu fikir dile getirilirse Erdoğan’a geçermiş o. Diğer alanlarda zayıf yoksa Erdoğan. Titriyor mücrim gibi adeta. Yaman çıktı bunlar diyor. Biçare kıvranıyor.

Velev ki psikolojisi bozulmayagörsün Erdoğan’ın, çorap söküğü gelecek arkası. Derhal Selahattin Demirtaş’ı, Osman Kavala’yı serbest bırakacak, Barış Süreci’ni başlatacak; Barış İmzacısı akademisyenler kürsülerine iade, pasaportları ceplerinde. Bitmedi, yine dağların ardından yine Burhan Pazarlama.

Yerli üretim şarapta vergi sıfır, bu da benden olsun. Yaz dostum. Tabii, İstanbul’un zinhar kaptırılmaması için yapılan türlü ayak oyunlarına da son verecek. Öyle ya, onun dahli yok, yalan söyledikçe burunlarının uzadığı izlenimi veren birtakım işgüzarın telaşesi hep bunlar. Kararı verecek ise YeSeKa. Hangi YeSeKa? Muş, Bursa, Viranşehr, Malazgirt, Yusufeli şöyle bir dolaşıp gelelim mi?

Bak, gönül hırsızı İmamoğlu’nda da var ayak oyunu. Komplekssizce ellerini önünde şöylece kavuşturup, “hop, hop, hop” ayaklarının ucunda zıplaya zıplaya horona katılışına, horonun hakkını verişine bakın ne de güzel oynuyor. Nasıl yıkanıyor mahkeme duvarı suratlı ruhlarımız sayesinde.

Adam proje hakikaten. Mourinho’dan sonra Solksjaer gibi geldi. Kadro aynı ama takım oynamaya başladı. Hesap makinesi de iyi çalışıyor. HDP’siz, düz söyleyelim Kürtsüz olamıyor. Ama bir huruç harekatı İmamoğlu’nunki. Cepheden AKP seçmenine yöneliyor. Toplasan, taş patlasa yüzde onu bulmayacak sözde siyasal İslamcı maskesini indiriyor. Şimdiden hedef 2023 diyor. Merkezi hedefliyor.

Başlıktaki “yalı”, kıyı demek. Mümkünse dağ, bayır aşmayalım, mazbatayı alıp, kıyı kıyı gidelim biz. Karadeniz’deki gibi Ege’de de “yalı”, kıyı. Çayeli’nden gelsek Bodrum’a: “Burası da YeSeKa değil Ekrem’im, aman reisicumhur yalısı” desek. Üşüşür zihne müdebbir fikirler: “Sakin ol ve bekle.” Yahut “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” mı? Vatan yahut Mazbata?

Bin kere şükürler olsun ki İmamoğlu, oy sayımının bir bitimi var ama siyasete sınır çizilmiyor da diyor. Benim gibi yarım akıllı zevzekliklerle, al gülüm, ver gülüm biteviye havanda su dövmüyor. Anıtkabir’e gidişi de, Kartal meydanında mikrofonu –megafonu demeli hatta- kapışı da, Adalet Yürüyüşü çarpı sekiz gücünde adeta. Karar, iddia, hamle, hepsi var. Teknik. Dikine.

Onun için kazandı bile: Her Biji Serokê Şaredarîya Bajêra Mezin ê İstanbulê Ekrem İmamoğlu. Gönül bahçemize hoş geldin.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.