YAZARLAR

Yitiyor birer birer efsaneler

Türkiye sporunun efsaneleri gerçekten de az. Gittikçe de azalıyorlar. Ama enseyi karartmamak lazım. Futbol spor ama spor sadece futboldan ibaret değil. Bugünün ilham veren sporcuları yarının efsaneleri olarak Türkiye’nin sporunu da şekillendirecek. Tanımasam da eminim Can Bartu da buna inanıyordu.

Galatasaray'ın efsanesi Metin Oktay'ın jübilesinde Can Bartu ve Oktay formalarını değiştirerek bir süre rakip takım için forma giymişti.

Yitti gitti bir efsane daha. Can Bartu artık bu topraklarda önce basket atıp sonra da gol atmak için Dolmabahçe’nin yolunu tutamayacak. Lakin benim kendisine dair anlatabileceğim bir anım yok. İzlediğim kadarıyla gördüğüm efendiliği, hazırcevaplığı bana mirastır. Bir de öldükten sonra sevgili kardeşim Fatih Saboviç’in sosyal medya hesabında gördüğüm Fausto Coppi benzetmesiyle hayranlığım bir kez daha artmış oldu. Tabii bir de cenazesinde tüm renklerin tek renk olması var ki işte vahim kısmı o. Çünkü artık koruma altına almamız gereken, pamuklara sarıp sarmamız gereken efsanelerin sayıları azaldı.

Futbol malumunuz. Şu an efsane diye anılanların neredeyse hepsi renklerin fanatiği oldukları için dar çevre efsanesi. Düşünün kendi takımları arasında bile kendilerine saygı duymayan -zira sevmek ayrı bir kriter- onlarca taraftarı olan efsaneler.

Mesela Volkan Demirel’den mi bahsedelim, Emre Belözoğlu’ndan mı ne dersiniz? Aaaa, Arda Turan var, alana engel olmayız. Burak Yılmaz’ı seçen olursa zaten tanrı yolunu açık etsin. Ne diyelim ki. Velhasıl yok arkadaşlar, futboldan bize ekmek çıkmaz. Çıksa da mesela Atiba çıkar, Linnes çıkar. Ana eğitimini bu topraklardan almamış olanlar çıkar. Ya da istisna kategorisinde olanlar girer hayatımıza. Gökhan Gönül’ümüze su serper, Mehmet Topal aksak listeye atar adımını. Sonra zaten kağıdı kalemi toplayıp efsane defterini kapatabiliriz.

Türkiye sporundaki efsane sayısındaki azalmanın nedeni illa aramızdan ayrılması değil aslında. Spordan da ayrılmış olmaları.

Sağ baştan sayalım dilerseniz hâlâ şükür ki aramızda olan ama kayan yıldızları. Gözde Kırdar. VakıfBank Kadın Voleybol Takımı’nın eski kaptanı. Türkiye sporunun en başarılı spor branşında, Türkiye’ye en çok uluslararası kupayı getiren takımın kaptanı. Kariyerinin başından sonuna aynı forma altında mücadele etti. Çalışmaktan bir kere bile vazgeçmedi. Takım arkadaşlarını ve spor dalını korumaktan da. Geçen sezon voleybolu noktaladığında, koca bir camianın gözünde nemlenme oluşturması boşuna değildi. Kısacası bir efsaneydi. Ama gitti.

Neslihan Demir var mesela. Türkiye kadın voleybol tarihinin seyrini değiştirdi belki de. Demir Leydi lakabını alması boşuna değildi. Attığı smaç servisler, bir tabunun yıkılmasında en etkili yollardan biri oldu. Şu an Türkiye’de binlerce belki milyonlarca kızın voleybol oynaması için aileler çaba sarf ediyorsa Neslihan’ın katkısını listenin en başına yazmak gerekiyor. Ama o da geçen sene aktif sporu bıraktı. Yani bir efsane daha kaydı.

Basketbol biraz daha şanslı gibi. Büyük büyük efsanelerin ardından, bu renk körlüğü döneminde bile hâlâ Sinan Güler var, Cedi Osman var. Korumaya devam etmek zorunda olduğumuz sporcular bunlar. Neyse ki hâlâ bizle birlikte ve gençlere örnek olabilecek kadar da steriller.

Kuşkusuz ki bu işin atletizmi, jimnastiği, engelli sporları, tenisi, yüzmesi, tekvandosu, eskrimi, kış sporları, motor sporları var. Yani var oğlu var. Efsane olma yolunda ilerleyenleri de var kuşkusuz bu sporu yapanların. Ne Sümeyye Boyacı’nın hakkını yemek lazım, ne Barış Telli’nin. Ne İpek Soylu’nun yolunu kesmek lazım, ne Fatih Arda İpcioğlu’nun. Ne İrem Yaman’ın örnek sporculuğuna taş koymak lazım ne de Ayşe Begüm’ün parlak geleceğine. Ne de adını sayamadığım onlarca sporcunun yaptıklarını hor görmek gerekiyor. Lakin Türkiye sporunun efsaneleri gerçekten de az. Gittikçe de azalıyorlar. Ama enseyi karartmamak lazım. Futbol spor ama spor sadece futboldan ibaret değil. Bugünün ilham veren sporcuları yarının efsaneleri olarak Türkiye’nin sporunu da şekillendirecek. Tanımasam da eminim Can Bartu da buna inanıyordu.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’