Syrer raus!*
Neo-Nazilerin Almanya’daki ırkçı kampanyası Turken raus'un (Türkler dışarı!) bir versiyonu şimdilerde Türkiye’de Suriyeli mültecilere karşı, bırakın herhangi bir engellemeyi, yadırgamayla bile karşılaşmadan yürütülebiliyor: Syrer raus! (Suriyeliler dışarı!) Yahut Twitter’da açılan ve on binlerce defa kullanılan hastag’da ifade edildiği haliyle: #UlkemdeSuriyeliİstemiyorum Irkçıların dili her yerde ortak. Karşılarına aldıkları grubu, etnisiteyi, ırkı aynı dille aşağılayıp dışlamaya girişirler.
(* Syrer raus!: Suriyeliler dışarı/defolsun!)
İktidarın başta işçi sınıfı olmak üzere yoksullara, alt sınıflara karşı zengin azınlığa yönelik kayırma politikasına, bu kayırma politikasının yoksul sınıflar açısından yarattığı açlık koşullarına ses etmeyen veya edemeyenler, açlıkla boğuşan yurttaşların müsebbibi olarak en zayıf halkayı, Suriyelileri gösteriyor ve bunun üzerinden ırkçı bir dalgayı yavaş yavaş tehlikeli boyutlara tırmandırıyor. CHP’nin taze Bolu Belediye Başkanı, yerel yönetimde ırkçı söylemi icraata dönüştüren, Suriyeli mültecilere desteği kesen yerel yönetici olarak AKP ve MHP tabanlarının da ilgisine mazhar olmuş durumda.
Suriye politikasında elini güçlendirmek ve ülkeye sömürülecek ucuz işgücü taşımak üzere milyonlarca Suriyeliyi ülkeye taşıyan iktidar ise bu ırkçı yükselişten hiç de rahatsız görünmüyor. Zaten ırkçılığı ancak karşıtları yaptığında siyasi malzeme haline getiren iktidar, alt sınıfların yoksulluk isyanını, öfkesini kendisine değil de Suriyelilere yöneltmesinden memnun olmasa, karşı söylem geliştirirdi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” başlıklı araştırmada ortaya çıkan sonuca göre “Suriyelilerin evlerine dönmesi,” Türkiye’deki rakip veya hasım parti tabanlarının ortaklaştığı neredeyse tek konu. “Suriyeliler evlerine gönderilmeli mi?” sorusuna “Evet” yanıtı veren AKP’lilerin oranı yüzde 83.2, CHP’lilerin oranı yüzde 92.8, MHP’lilerin ise yüzde 88. HDP’lilerin oranı ise yüzde 75!
Dolayısıyla ülkenin en alt sınıfı pozisyonundaki Suriyeli mültecileri bu ırkçı dalgaya karşı siyasi düzlemde savunacak neredeyse hiç kimse yok!
HIRSIZ, ASALAK, DÜZENBEZ, TECAVÜZCÜ, FAHİŞE, ÇOK ÜREYEN, PİS KOKAN…
Haliyle, neo-Nazilerin Almanya’daki ırkçı kampanyası Turken raus'un (Türkler dışarı!) bir versiyonu şimdilerde Türkiye’de Suriyeli mültecilere karşı, bırakın herhangi bir engellemeyi, yadırgamayla bile karşılaşmadan yürütülebiliyor: Syrer raus! (Suriyeliler dışarı!) Yahut Twitter’da açılan ve on binlerce defa kullanılan hastag’da ifade edildiği haliyle: #UlkemdeSuriyeliİstemiyorum
Irkçıların dili her yerde ortak. Karşılarına aldıkları grubu, etnisiteyi, ırkı aynı dille aşağılayıp dışlamaya girişirler. Bu dilin anahtar kelimeleri bile hemen her yerde aşağı yukarı aynı:
Hırsız, asalak, düzenbaz, tecavüzcü, fahişe, çok üreyen, pis kokan, ekmeğimizi yiyen, ekmeğini yediği ülkeye ihanet eden, defolup ülkelerine/şu ülkeye gitsinler, yok edelim, üremelerini engelleyelim, fazla vergi alalım, bedava geçiniyorlar, bu ülkenin nimetlerinden bizden daha fazla yararlanan, terörist, çocuklarını dilendiren, güvenliğimizi tehdit eden, bizden fazla para kazanan, devletin sırtından geçinen, vergilerimizi sömüren, dilenci, eğitimsiz, cahil, saldırgan, tehlikeli, medeniyet görmemiş, ikiyüzlü vs…
Türkiye’de Çingenelere, Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, şimdilerde Suriyelilere karşı ırkçı güruhların kullandığı bu dil, örneğin Almanya’da da Türklere karşı kullanılıyor veya kullanılıyordu.
ALMANYA’DA ANTİ-TÜRK, IRKÇI “FIKRALAR”
Alman ırkçılarının göçmen işçi Türklerle ilgili sayısız ırkçı “fıkralarından” bazılarını hatırlayalım:
“Bir Türk’ün açlıktan ölmesini nasıl sağlarsın? Sosyal yardım çeklerini ayakkabısının altına saklayarak.”
“Türk kadınlar neden başörtüsü takar? Erkeklerinden ayırt edilebilmek için.”
“Çöplükte bir Türk kızı, nedir? Alice harikalar diyarında.”
İsmail Beşikçi’nin 1970’lerde yazıp 1990’da yayımlatabildiği Zihnimizdeki Karakolların Yıkılması / Yargılama Süreçleri ve Özgürleşme adlı kitabında çarpıcı örnekler aktarılıyor: 9 Aralık 1981 tarihli Tercüman gazetesinde Almanya'daki ırkçı bir (fıkra) şöyle naklediliyor: “Kaza ile facia arasında ne fark vardır? Eğer bir gemi 2000 Türk yolcusu ile batarsa, bu kazadır. Ancak, Türkler yüzme biliyorlarsa ve kurtulabilirlerse bu faciadır.”
Frankfurt’ta, bir birahanenin duvarında şu tabela asılı: “Türkler burada 15 dakikadan fazla oturamaz.”
9 Aralık 1981 tarihli Günaydın gazetesinde yine Almanya'daki ırkçı bir kampanyanın içeriği aktarılıyor: “Türkler dışarıya! Defolun! / Türklere mal satmayalım./ Türkler buraya giremez! / İçki sadece Almanlara verilir. Turken raus!”
Günaydın gazetesinin 1981 yılında aktardıklarıyla, gazete bayilerinde rahatlıkla satılan Türk Solu dergisinin Ağustos 2005’teki şu “manifestosu” arasında ne fark var? “Türk, Kürt dizisi izlemez. Kürtçe müzik dinlemez. Kürtçe müzik çalan barlara gitmez, Kürtçe konuşulan minibüse binmez. Kürtçe kaset satan dükkandan alışveriş yapmaz.”
Aradaki tek fark, Almanya’daki ırkçılığa “mizah” süsü verilmiş olması:
“Bir Türk’ün üniversitede ne işi vardır?
− Temizlik yapar.” (www.ladyshirt.zweipage.de)
“Trafik ışıkları önündeki bir çöp tenekesine ne denir?
− Türk diskoteği.” (www.witze.es)
“Bir Türk kafasını denize sokarsa ne olur?
− Çevre felaketi olur.” (www.witze.es)
“Bir Türk ile araba lastiği arasındaki fark nedir?
− Araba lastiği sadece yandığında pis kokar.” (www.ladyshirt.zweipage.de)
“Önünde bir bisikletle giden bir Türk’e neden çarpmamalısın?
− Çünkü o bisiklet seninki olabilir.” (www.witze1000.de)
“Bir Türk İş ve İşçi Bulma Kurumu’nda ne yapar?
− Hırsızlık.” (www.ladyshirt.zweipage.de)
Buna benzer, insanın tüylerini diken diken eden, midesini bulandıran çok sayıda ırkçı “fıkraya” şuradan bakılabilir
TÜRKİYE’DE ANTİ-SURİYELİ, IRKÇI TWEETLER
Türkiye’de Suriyeli karşıtı ırkçı beyanatları okumak için Twitter’dan “Suriyeliler” veya #UlkemdeSuriyeliİstemiyorum, #SuriyelilerDefolsun diye aratın, karşınıza en hafifinden bu ve benzer sayısız paylaşım çıkar:
Türk töresinde mazluma yardım edilir ama mazluma! edilir!!! Sığındığı ülkenin evladını yaralayıp, öldürene veya taciz edene,ülkesinde savaş varken kaçıp sahillerde nargile içip keyif yapana yardım ve merhamet edilmez! Bu ırkçılık değildir saçmalamayın! #SuriyelilerDefolsun
- Suriyelilere "sahip çıkıyoruz" diye sokağa böyle bırakırsanız, şehirlerimizi sessizce istila etmelerine müsaade ederseniz, toplumsal krizin ve kargaşanın önünü açmış olursunuz.
- Tekrarlıyorum…ben Başkan olduğum sürece, Yatağa aç giren vatandaşlarımız var iken, Bolu da Türk Halkının vergilerinden oluşan bütçemizden, SURİYELİLERE bir tek kuruş yardım yapılmayacaktır..@SavciSayan ,@sakiksirri (CHP Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan)
- 1 adam durmadan Suriyelileri bizim sokağa taşıyor resmen 1 yildir ve durmadan doğuruyorlar.
- Suriyeliler para kuyruğunda, Vatan ve vergi sahipleri patates kuyruğunda. Hak ettin TÜRKİYEM.
- Suriyeliler SİKTİR olup gitsin bu ülkenin sırtında kanbur olarak kalacaklar her ay maaşımda vergi veren ben o kahpe hain ırka mensup kansızlar sevişip çoğalıcak yok yaaa.
- türkler vergi versin, suriyeliler maaş alsın, türkler askerlik yapsın şehit olsun suriyede savaşsın, suriyeli yan gelip yatsın, nargile keyfi yapsın, kadınları taciz etsin #ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum isteyen evimde beslesin kendi parasınj versin türk milletinin vergisini parasını dell
- Üremekten başka bir halta yaramayan suriyelilere para yediriyoruz kaç yıldır. İleride bir gün çıkıp ben burda doğdum burası benim diyecek bebeler yetişiyor. Milletimizin üstüne zam üstüne zam biniyorken bunlara harcanan 1 kuruş bile haram zıkkım olsun. #ülkemdesuriyeliistemiyorum
TÜRKİYE’DE ANTİ-KÜRT, IRKÇI YAZILAR
Neredeyse aynı “anahtar kelimelerle” Kürtlere karşı da ırkçı söylem üretiliyor. Hem de yüz yıldır! Biri 1930, biri 2005 yılından iki örnekle yetinelim:
“Hunhar, atılgan, vahşi ve yırtıcıdırlar…” (Mahmut Esat Bozkurt, Akşam gazetesi, 1 Eylül 1930)
“Bunlara aşağı-yukarı vahşi denilebilir. Hayatlarında hiçbir şeyin farkına varmamışlardır. Bütün bildikleri sema ve kayadır. Bir ayı yavrusu nasıl yaşarsa, o da öyle yaşar. İşte Ağrı’dakiler bu nevidendir… Hayatlarında acımanın manasını öğrenememişlerdir. Hunhar, atılgan, vahşi ve yırtıcıdırlar.. Çok alçaktırlar. Yakaladıkları takdirde sizi bir kurşunla öldürmezler. Gözünüzü oyarlar, burnunuzu keserler, tırnaklarınızı sökerler ve öyle öldürürler. Kadınları da kendileri gibi imiş…”
“Asalak Kardeşlik” (Mine G. Kırıkkanat, Vatan Gazetesi, 7 Aralık 2005)
“… Ama artık etle tırnak, Türkle Kürt sözcüklerinin arasında otuz bin ceset var ve çoğalıyor. Şehre inen aşiretleri, töre cinayetleri, kapkaççı çocuk çeteleri, otopark mafyaları var. Kaçak elektriğini, kaçak suyunu bize ödeten, doğurup sokağa saldığı evlatları suç makinesine dönüşen ve sonra varoşlarda Biji Apo diye bayrak açıp dükkân yağmalayan eşkıyası var.
Aymaz devlet, hâlâ PKK'ya karşı "sadık" Kürt nüfus çoğaltma derdinde. Bizim cebimizden alıp iki karıdan, üç karıdan on yirmi çocuk sahibi cahillere, çocuk başına 20 YTL'den 50 YTL'ye "sosyal yardım" yapıyor… Şimdi böyle bir kavmin, kafası kadın haklarında Ortaçağı aşamamış dernek başkanı, demokrasi var diye çıkıp televizyonlarda: ’T.C. Güney Doğu'da işgalcidir, ben Barzani'nin iktidarını tanırım, Atatürk de İngiliz mandacısıydı’ deyince…
Türklerde de böylesini sırtında taşımamak, dölünü finanse etmemek, aşiretini, töresini, cehaletini, kısaca yükünü çekmemek, hatta birlikte yaşamayı reddetmek isteği doğuyor…
Asalak kardeşlik, zoraki beraberlik artık yeter, yağma yok, herkes kendi yoluna diye düşünen Türkler çoğalıyor, benden söylemesi…”
YOKSULLARA IRKÇILIK, ZENGİNLERE VE İKTİDARLARA RAHATLIK
Irkçılığın belli gizlenme, örtünme kodları da var. Bu kodları kullandığınızda pekâlâ “ırkçılık yapmamış gibi” yapabiliyorsunuz. Almanya’daki ırkçılar bunu “mizahla”, bizdekiler de “yoksulluk”, “hırsızlık”, “kendi helal emeğini pazara getirip satan ihtiyar vatandaş” vs, manipülatif kodlarla yapıyor.
Fakat her halükarda ırkçılar aynı dili, aynı “argümanları”, aynı yaftaları kullanıyor. Dahası, ırkçılık mağdurları da uygun koşullar oluştuğunda, kendilerini ezen, yoksullaştıran, ötekileştiren, sömüren iktidara ses etmeye korktuklarında, kendilerinden daha zayıf bir halkaya karşı aynı dili kullanmaya yöneliyor veya bizzat zenginler, “kanaat önderleri” veya iktidarlar tarafından bu dile yönlendiriliyor. Böylece esas sömürücü, yoksulluğun müsebbibi olan kalburüstü, hakiki manada “asalak” zenginler ve iktidarlar aradan sıyrılabiliyor oluyor. Haliyle yoksulların üst sınıflar ve iktidarlar tarafından da beslenen, olgunlaştırılan ırkçılığı hedefi şaşırtır, zenginlere ve iktidarlara rahatlık sağlar, onları açların gazabından korur.
İrfan Aktan Kimdir?
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.
Akşener’in taht oyunları continues 27 Eylül 2021
Korkut Boratav: Ekonomik kriz yok, yoksuldan alıp zengine veriyorlar 25 Eylül 2021
Oğuz Kaan Salıcı: Çözüm sürecindeki önerilerimizin arkasındayız 18 Eylül 2021
Mahmut Aytar: Bizi örgütleyen açlığımızdır 13 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI