Muktedir kontrolü kaybedince
CHP'nin öncülüğünde bir araya gelen muhalefet partileri, yenilmez sanılan Erdoğan’ı 31 Mart’ta başta İstanbul ve Ankara olmak üzere önemli kentlerde yenmeyi başardı. Psikolojik üstünlük 17 yıl sonra muhalefete geçti. Bunun bedelini CHP lideri az kalsın canıyla ödüyordu. O ortamı yaratanlar, Kılıçdaroğlu’nu linç etmek isteyenleri cesaretlendirenler, saldırıdan Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutacak kadar izanını yitirmiş olanlar bu yaşananların yanlarına kâr kalacağını düşünmesinler.
31 Mart Yerel Seçimi’ne iki hafta kala CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İzmir’in ilçelerine gittik. Dönüş yolunda uçaktaki özel sohbette Kılıçdaroğlu’na seçim öncesi veya sonrası için provokasyon ihbarı alıp almadıklarını sordum. “Alıyoruz” dedi. Kendisine yönelik olası saldırılara dair duyumlarını konuşmadık ama Kılıçdaroğlu endişeli bir yüz ifadesiyle ‘bu dönemde yapılacak bir provokasyonun sonuçlarının çok tehlikeli olacağını’ söyledi.
31 Mart Yerel Seçimi yapıldı bitti ama siyasi iktidarın sonucu kabullenmemesi nedeniyle seçim bir türlü nihayete eremiyor. Bu akıl dışı ve hukuksuz sürecin en zor yanı da olan bitenin rasyonel değerlendirmesini yapmaya çalışmak. Biraz matematik bilgisi olanlar şunu bilir: rasyonel bir sayının irrasyonel bir sayı ile çarpımının sonucu da irrasyoneldir.
AKILDAN GEÇEN SÖZE DÖKÜLEMEYEN SORULAR
Yüksek Seçim Kurulu(YSK)’na sunulan hukuk dışı iddiaları yasal dayanağı olan birer “delilmiş” gibi kabul ederek yorum yapmanın anlamı yok. Seçim gecesinden itibaren süreci çok iyi yöneten Cumhuriyet Halk Partisi, siyasi iktidarın kendisini çekmeye çalıştığı mindere çıkmamakla en doğru olanı yapıyor. Diğer muhalefet partileri de öyle. CHP’nin ısrarla tekrarladığı ‘İstanbul seçimini biz kazandık, mızıkçılık yapmayın!’ sözünün arkasında yatan mantık bu. Bunun dışındaki tüm tartışmalar ve kendini savunma ihtiyacı olarak görülecek detaylı anlatımlar, siyaseti maniple etmek isteyen gayrimeşru çabalara meşruiyet kazandırmaya yarar. ‘İstanbul’da seçim tekrarlanırsa hangi aday yüzde kaç oy alır; Ramazan Bayramının şimdiden Cumhurbaşkanlığı kararıyla 3 Haziran’dan başlayarak 9 günlük tatil ilan edilmesi, iç turizmi canlandırmayı mı amaçlıyor yoksa olası bir seçime hazırlık mı; uzun bayram tatili, CHP seçmenini tatile gönderip AKP-MHP seçmeniyle seçimi alma taktiği mi; YSK her an seçimi iptal edip Türkiye’yi bambaşka bir yola sokabilir mi?..’ vb. sorular herkesin aklından geçiyor ama kimse bunları söze dökmüyor. Çünkü gayrimeşru girişimleri meşruymuş gibi tartışmak doğru değil! Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi, mesnetsiz iddialarla gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
İKTİDAR YENİLGİYİ KABUL ETMEZSE NE OLACAK?
Bazı ihtimallerin fısıltıyla dahi olsa konuşulmaması ise yaşanması muhtemel felaketlerin dehşetinden kaynaklanıyor. Siyasi iktidar kaybettiğini kabul etmezse ne olacak? Kimsenin aklına getirmek istemeyeceği ağır sonuçları olan bir soru bu.
Koşullar ve amaçlanan bugünkünden farklı olsa da yakın tarihte yaşanmış bir örnek dönem var: 7 Haziran-1 Kasım 2015 arası… O beş aylık süre zarfında gerçekleşen katliamlarda sivil ve güvenlik görevlisi yüzlerce kişi öldü, yüzlerce insan uzuvlarını kaybetti.
7 Haziran 2015 Genel Seçiminde AK Parti yüzde 40.87 oy alarak 258 milletvekili sokmuştu Meclis’e. HDP’nin aldığı oy ise yüzde 13.12’ydi… 1 Kasım 2015 ’te oy oranları dramatik biçimde değişti. AK Parti oyunu yüzde 49.50’ye çıkardı, Meclis’te 317 milletvekiliyle temsile hak kazandı. HDP’nin oyu ise yüzde 10.76’ya geriledi. HDP’nin 7 Haziran’da 80 olan milletvekili sayısı 1 Kasım’da 59’a düştü.
Şiddet ve korkuyla toplumun rızasının nasıl inşa edildiğine dair yüzlerce makale yazıldı 7 Haziran-1 Kasım sürecine dair. Peki aynı yöntem ikinci kez tutar mı? Toplumun, çok ağır travmalar yaşayarak deneyimlediği bir sürecin benzerini ikinci kez yaşadığında aynı tepkileri vermesi pek olası değil. Bundan daha kesin olan şu ki, 2015’in muktedirleri, bugün muktedir değiller.
Siyasi iktidar, İstanbul’u kaybetmemek için öne sürdüğü iddialara kendi seçmenini dahi inandıramıyor. Kullandığı yöntemler kendi tabanından dahi onay görmüyor. Bir de kendi yarattığı ve önleyemediği bir ekonomik kriz gerçeği var. 2015’te, Konya’daki futbol maçında, 10 Ekim Katliamında hayatını kaybedenleri anmak için yapılmak istenen saygı duruşunu dahi çok gören ve katliamda ölenleri yuhalayacak kadar alçalan güruh da bugün ekonomik krizle boğuşuyor.
CUMHURBAŞKANLIĞI DEDİKODULARI
Uzun süre AK Parti hükümetlerinde bakanlık yapan bir siyasetçiye, seçim sonrası sohbetimizde “Ne olur şimdi?” demiştim. Eski bakan temennisini dile getirerek yanıtladı sorumu, “Bizim patrona uzun süredir kimse yanlış yapıyorsun diyemiyordu çünkü diyecek herkesi yanından uzaklaştırmıştı. Umarım, bu olumsuz sonuç, hayırlara vesile olur ve yeniden yanlışa yanlış diyenler çıkar. Cumhurbaşkanı da daha kucaklayıcı bir dil kullanır.” 31 Mart’tan bu yana yaşananlara bakılırsa bu sözler sadece bir temenni olarak kalacak.
Adalet ve Kalkınma Partisi, bir süredir toplumu heyecanlandıracak bir hikâye yazamıyor. Parti tabanındaki kişisel kredisinin sonsuz olduğu zannedilen Erdoğan bile bugün söylediklerini kendi kitlesine dinletemiyor. Katıldığı canlı yayınların reytingi de bunu doğruluyor. Erdoğan’ın, geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından yaptığı “Türkiye İttifakı” çağrısı bile heyecan yaratmadı çünkü inandırıcı bulunmadı. Nitekim ortağı Bahçeli zaman kaybetmeden bu öneriye karşı çıktı.
Ankara kulislerinde ilk kez Cumhurbaşkanlığı dedikoduları dolaşıyor. Kim kimin altını oyuyor, kim kimin yerine göz dikmiş. Önemli iş insanlarına önemli bir bakanın ettiği hakaretler herkesin dilinde. Saray entrikaları ortalığa saçılmaya başladı. İlk kez Erdoğan’ın bir yol haritası olmadığından bahsediliyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin öncülüğünde bir araya gelen muhalefet partileri, yenilmez sanılan Erdoğan’ı 31 Mart’ta başta İstanbul ve Ankara olmak üzere önemli kentlerde yenmeyi başardı. Oy oranı olmasa da psikolojik üstünlük 17 yıl sonra muhalefete geçti. Bunun bedelini CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün az kalsın canıyla ödüyordu. O ortamı yaratanlar, Kılıçdaroğlu’nu linç etmek isteyen kitleyi cesaretlendirenler, suçluları bir an önce yakalamayanlar, Kılıçdaroğlu’na samimi bir geçmiş olsunu dahi çok görenler, saldırıdan Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutacak kadar izanını yitirmiş olanlar bu yaşananların yanlarına kâr kalacağını düşünmesinler. Kendi çıkarları ve koltuklarını korumak için toplumu ateşe atanları herkes görüyor.