Hangisinin işi daha zor? İstanbul mu, Ankara ve İzmir mi?
İstanbul yıllar içinde açılan mesafeden, Ankara eski belediye başkanının öfkesinden İzmir ise ulusal kültür sanat haritasında yer edecek çapta varlık gösterememekten mustarip. Sosyal demokrat partinin belediye başkanları için yapacak çok iş var; yeter ki bunu gerçekten istesinler.
İstanbul gibi etkili sivil toplum kuruluşlarının, köklü sanat kurumlarının ve büyük sermayenin olduğu bir kentte neyse ki belediye kültür hayatının tek belirleyicisi değil. Yıllardır bu kenti yöneten AK Parti’nin kültürü umursamadığını söylemeyiz; ne de olsa lideri Tayyip Erdoğan’ın ağzından düşürmediği bir kavram... Ama yerel yönetimin uzun yıllar boyunca kentin kültürel kurumlarıyla iş birliğini giderek azalttığı ve dolayısıyla mevcut ortama yeterince katkıda bulunmadığını biliyoruz. Sahip olduğu Şehir Tiyatroları’nda sanatçılarla kavga yıllarca sürdü ve bu kurum epey yıprandı, sahip olduğu kültür merkezlerinde içkili resepsiyonları kaldırdı ve açılışlar için tercih edilir mekanlar olmaktan çıktı. Festivaller ve başka etkinliklere mekan tahsisinde kolaylık gösterilmediği, yüksek fiyatlar dayatıldığı için belediyenin kültür merkezleri kentin kültür sanat hayatındaki ağırlıklı yerini kaybetti. Caddeler, parklar, tarihi yerler muhafazakar soslu bir etkinlik düzenlenmiyorsa (Yeditepe Bienali gibi…) kullanılamaz oldu…
Bir örnek: Çok uzun yıllar sanat tarihine geçmiş sergiler ağırlayan Taksim Sanat Galerisi, Gezi Parkı düzenlemelerinde yok oldu. Daha sonra açılan Taksim Maksemi’ndeki galeri ise sergileme koşullarının da etkisiyle neredeyse hiçbir nitelikli sergi ağırlamadı. Cemal Reşit Rey, Açıkhava Tiyatrosu gibi çok önemli mekanlar biraz kendi içine kapandı ya da senede birkaç hafta pop konserleri serisi dışında eski coşkulu anılardaki yerini koruyamaz oldu. Biliyoruz ki AK Parti iktidarının son yıllarında İstanbul’un görkemli açık hava festivalleri birer birer solup yok oldu. Kentin sanat hayatına pek az yeni kamusal mekan, pek az süreklilik kazanmış etkinlik katılabildi. Oysa İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentin en ücra köşelerine kadar dağılmış 18 kültür merkezi, 21 kütüphanesi, altı orkestra ve müzik topluluğu (Bando, Mehter, Sanat Müziği, Halk Müziği, Oda Müziği, Kent Orkestrası) var. Ama kentin kültür sanat hayatında bu kurumların katkısı ölçülemeyecek kadar az. (Bir zamanlar Kent Orkestrası’nın Gezi Parkı’nda açık konserler verdiğini belki de hatırlayan bile kalmamıştır.) Belediyenin kültür kurumlarını yönetenlerin neredeyse hiçbirinin, özgeçmişinde ‘kültür ve sanat’la bir alakanın olmasının, hatta Kültür Daire Başkanı’nın ‘Karate Federasyonu’ndan gelmesinin bunda etkisi var mıdır, bilinmez…
Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki bahar ve yaz ile birlikte kentin meydanlarını, parklarını yeniden kültür ve sanatın kullanımına açması yapacağı ilk önemli iş olacak. İkinci ve en önemli adımı ise kentin kültür kurumlarıyla ve kültürel aktörleriyle iyi bir diyaloğa girerek atabilir. Böylece büyük değişim başlar. Uzun zamandır AK Partili olmayan neredeyse herkese kapalı olan belediye mekânlarının kapılarını aralaması eminim kültür sanat dünyasında bir bahar havası estirecektir. Tabii ki hangi partiden ya da hangi mahalleden olursa olsun kendi alanında nitelikli ve sevilen işler yapan herkese açık olmak, bunun dışında hiçbir ayrım gözetmemek şartıyla…
Ankara’da ise durum daha karmaşık ve daha zorlu. Başkentimiz eğitimli, orta sınıf nüfusunun ve öğrenci kitlesinin büyüklüğüne rağmen hak ettiğinin çok altında bir kültürel iklime sahip. Bunun temel nedeni İstanbul gibi bağımsız kaynakları ve kültürel kurumları olmaması. Cumhuriyet’le birlikte devletin kurduğu güçlü sanat kurumlarıyla Türk modernleşmesinin simgesi olan Ankara, devletin evrensel kültüre ilgisinin azalması ve bu kurumlarını yenileyememesi nedeniyle epey irtifa kaybetti. Belki de bu irtifayı daha yükseklere çıkartabilecek olan yerel yönetim desteğiydi, ama tam çeyrek asır sanatçılarla kavga etmeyi matah sayan bir belediye başkanıyla yönetildiği için böyle bir fırsatı olmadı. Kentin yıllardır düzenlenen film ve klasik müzik festivalleri kesinlikle hak ettikleri ilgiyi görmüyor. Neyse ki kültür bakanlığının desteği ve adanmış yöneticileri var ki ayakta kalabiliyorlar. Ne büyük umutlarla açılan Cer Modern ne elden geçirilen Resim Heykel Müzesi kente beklenen katkıyı yapamadı (ikincisi kayıp resim skandalıyla adını duyurdu ve şu sıralar yine tadilat nedeniyle kapalı). Kentin kültür hayatında belediyenin belirgin hiçbir katkısı yok. Belediye uzak durduğu için, müthiş bir okur kitlesi olan bu kentte doğru dürüst bir kitap fuarı bile düzenlenemiyor, olağanüstü müzik dinleyicisi olmasına rağmen etkili bir caz, rock ya da pop festivali gerçekleşmiyor. Dans ve çağdaş sanat gibi alanlarda büyük etkinlikler ise mazide kalmış vaziyette.
Ankara’da Mansur Yavaş yönetimi para harcamaktan önce kentin kültür sanat çevreleriyle diyaloğa girip onları teşvik ederek hızlı adımlar atabilir. Tabii öncelikle bunu gerçekten istemesi gerek. Seçim vaatleri içinde Saraçoğlu Kültür Mahallesi projesinden başka neredeyse hiçbir ciddi şey olmayan ve ilk iş eski Nizam-ı Alem Ocakları Başkanı’nı başdanışman atayan yeni belediye başkanının kültür sanata yönelik yaklaşımı konusunda insan ister istemez tereddüte kapılıyor…
Endişeli modernlerin El Dorado’su İzmir, belki de tarihinin en cazibeli dönemlerinden birini yaşıyor. Yıllardır sosyal demokratlar tarafından yönetilen kentin bir kültür sanat politikası var. Genel olarak kent kimliğine önem veren, farklı grup ve STK’lara açık, onları biraya getiren bir kültür politikası izleniyor. Yani ilkesel olarak neredeyse ideal bir durum var. Bunun en güzel sonucu Akdeniz Akademisi ve yaptıkları etkinlikler. Kent hafızası konusunda da Ahmet Piriştina döneminden başlayıp Aziz Kocaoğlu zamanında süren önemli işler yapıldı, İzmir Kent Kitaplığı adlı yayınlar, eski itfaiye binasının, havagazı fabrikasının ya da troleybüs bakım merkezinin kültür hayatına katılması hep bu yönde atılmış adımlar. Kentin merkezinde üniversitelere bağlı kültür merkezleri, Kültür Park ve ilçe belediyelerinin de etkinlikleriyle özellikle gençlerin ilgisini çekecek bir hareketliliği var İzmir’in. Ama hiçbirimiz, tüm cazibesine rağmen İzmir’in Türkiye kültür sanat haritasında önemli bir yere sahip olduğunu söyleyemeyiz. İnsanları kendine çeken, merak edilen, gündem olan ne bir festivali ne de bir kültür kurumu var bu kentin. İstanbul’dan sonra en cazip, enerjik kitap fuarının İzmir’de düzenlenmesinden başka neyden bahsedebiliriz, bilmiyorum. (Belki biraz da eski Fransız konsolosluğunda kurulan Arkas Müzesi…) Dolayısıyla Tunç Soyer yönetiminin de yapacak çok şeyi olduğu aşikar…