Kendisini istikşafi müzakere ile hatırlamak isterdik!
Erdoğan’a bir eleştiri var mı? Saçmalamayın! Erdoğan’ın Türkiye’de ve AKP’de olup biten olumsuzluklarda ne dahli olabilir? Soruya bak, bal kabağı! Yalnızca ‘yeni sisteme’ dair bazı tespit ve öneriler mevcut. Cumhurbaşkanını ‘eleştirmemeye’ büyük özen gösteren. Çünkü malumunuz, yeni sistem Erdoğan tarafından istenmedi, ağaçta yetişti ve yanlışlıkla kabul edildi.
Bugün Diken’e bir yazı yetiştirmeye çalışırken, Gazete Duvar’dan sevgili Emel Hanım, Davutoğlu’nun açıklamasını gönderip ‘yorum’ yapıp yapamayacağımı sordu. Zaten elimde bir yazı var. İki üç gündür gözümde de bir sorun çıktı, bulanık görüyorum, başka işlerim... Emel Hanım’a ayıp olmasın diye ‘olur’ dedim. Demez olaydım! Söz konusu Davutoğlu olur da, açıklama ‘kısa’ olur mu?! Allah’ım insan bu kadar mı sever lafı ‘uzatmayı!’ Durup dururken metni satır satır okumak zorunda kaldım. Oysa ben kendisini ‘istikşafi müzakereler’ ile hatırlamak istiyordum. Hani şu, ‘45 gün oyalayın, sonrasını hallederiz,’ görüşmeleri vardı ya... Ayrıca, itiraf etmeliyim Davutoğlu karşısında biraz ezik hissediyorum. Rüyasında Hegel ve Gazali ile tartışmış birinden söz ediyoruz. Ben elli yaşıma geldim, bugüne dek gördüğüm en heyecan verici rüyada Beşiktaşlı Metin Tekin’le minyatür kale maç yapıyorduk. İnsan ister istemez özeniyor.
Bakın, gördünüz mü, hâlâ gelemedim açıklamaya. Ayağımı sürüyorum, elim gitmiyor klavyeye, içimden gelmiyor. Fakat Emel Hanım’a da mahcup olmak istemiyorum! Ciddiyete en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, af dileyerek, bile isteye ciddiyetsiz bir özet yapmak gerekirse:
Eğer, olup bitenden, partinin durumundan memnuniyetsiz bir AKP’li olsaydım, Davutoğlu’nun çoğu eleştirisine katılırdım. Buna mukabil şöyle bir sorun var ki, AKP’li değilim! Diğer bir açmaz ise, Davutoğlu’nun tüm tespit ve eleştirilerini, dün Mars’tan gelmiş biri edasıyla dillendiriyor oluşu. Partinin ve ülkenin şu haliyle hiç ilgisi olmayan, hiçbir olumsuzlukta payı bulunmayan, hayli mesafeli ve masum biri gibi.
Davutoğlu'ndan AK Parti için 'yenilenme' manifestosu
‘Manifesto’nun başını okuyunca, ‘tarih’ diye bir kavram olduğunu, ‘zaman’ diye bir başka kavram olduğunu, o zaman içinde o tarihin ‘ivme’ kazandığını ve aynı zamanda zamanın bir de ‘ruhu’ bulunduğunu öğreniyorsunuz. Öyle boş boş bakmayın ekrana lütfen; demek istiyor ki, tarih hızlı akıyor ve biz ucundan tutamıyoruz! Davutoğlu, zamanında (sanırım Konya’da) bir konuşmasında, karşısındaki kitleye ‘artık tarihin nesnesi değil, öznesisiniz’ nevi bir şeyler söylediğinde, dinleyicilerin nasıl kısmi felç geçirdiğini hatırlıyorum. Bu metinde de var benzer tespitler.
İşte bu tarih-zaman-ruh ve ivme hikâyesinde, AKP tarihini ele alıp muazzam bir başlangıçtan gelinen yeri sorguluyor. Her birini aynı torbaya koyduğu Gezi olayları, 17/25 aralık komplosu, çukurlar (‘hendekler’ demek istiyor) ve 15 Temmuz ile varılan yerde, AKP’nin vizyoner kimliğini kaybettiğini ve reaksiyoner, korumacı pozisyona çekildiğini vurguluyor. Bu arada, Binali Yıldırım’a (kendisini ‘seçilmiş son başbakan’ olarak tanımlayarak) ve sonlara doğru Damat’a (ekonominin ‘bilgi ve deneyim gerektirdiğini’ söyleyerek) laf atmalar var; çaktırmamaya çalışarak tabii. İstikşafi müzakere tadında eleştiriler...
Davutoğlu'nun şifreleri: Ne dedi, ne yapacak?
Bu arada AKP örgütünü, seçmen tabanını övmelere doyamıyor. Orası beni ilgilendirmez de, öyle bir satır var ki, sinirlenmemek elde değil. Davutoğlu bir yerde, 7 Haziran-1 Kasım arasında çalışan ‘isimsiz kahramanlardan’ söz etmiş. Canımın içi, sizin isimsiz kahramanlar ne halt etti bilemiyorum ama biz o esnada bombayla parçalanan sevdiklerimizi toprağa veriyorduk. Hatırlar mısınız, insanlar ölürken, ‘anketlerde oyların arttığını müjdeleyen’ bir başbakan görevdeydi o sıralar! Bir de kendisinin milletvekili seçildiği şehrin stadyumunda ölüleri yuhalayan taraftarlar. Fakat Allah’ı var, Davutoğlu öyle bir ‘partili’ figür betimliyor ki, KHK’li olmasam ben bile gidip ‘Ak Parti için çalışmak istiyorum, yapabileceğim bir şey var mı, ne olur beni de kabul edin,’ diyecek duruma geldim metnin sonlarında!
Davutoğlu, peşrev ardından arka arkaya sıralamış eleştirilerini. Kısaca: Vefa, artık bir semtin adı mı? Böyle hep baskı hep baskı olmaz, toplumsal onay da önemli. Metal yorgunluğu filan dediniz, teşkilatı üzdünüz, derin vicdanlarda yaralar açtınız. (teşkilat mensuplarında derin bir vicdan olduğunu öğreniyoruz.) Başkanları görevden almanız hoş olmadı. Ortak akıl sona erdi. Hırslı ve dar bir çıkarcı çevre var. Zaten ben bu eleştirileri Erdoğan’a da sunmuştum. (pek işe yaramadığını anlıyoruz.) Kibirli bir dille, tevazudan kopuldu. (Şam’da namaz kılmaktan söz eden adam söylüyor bunu.) Kurullar onay makamına dönüştü. Kabul edilen yeni sistem ortak ulusal değerleri yıprattı. Beka söylemi toplumu böldü. FETÖ ile mücadelede haksızlıklar yapıldı. Ekonomik kriz inkar edilmemeli. Kamu kaynakları israf ediliyor. Kayırmacılık had safhada. KHK’lilerin seçme hakkı ellerinden alınamaz. Vesaire vesaire... Ezcümle, ‘fabrika ayarı’ dedikleri bir ‘hâl’ var ya, işte tüm metin o ayarlara dönülmesi gerektiğini salık veriyor. Ne fabrikaymış, ne ayarmış!
Bir de unutmadan, yeni bir anayasadan söz ediyor ki, işte o paragrafta düşüp bayılacaktım. Eskiden ‘iki başlılık’ sorunluymuş, ama şimdiki sistem güçler ayrılığını zedelemiş, yeni bir anayasa yapılmalıymış... Allah’ım sen sağlık sıhhat ver cümlemize!
Yıllarca AKP’de görev yapmış, hiçbir şeye gıkını çıkaramamış insanların, gemiden atlar atlamaz ‘eleştirel’ olmaları ibret verici bir durum hakikaten. Eğer Davutoğlu bu eleştirileri zamanında yapıp olup bitenlerin ‘ortağı’ olmasaydı, söylediklerinin bir anlamlı olabilirdi belki. Siyasi mevtaya dönüşen bir hareketi kurtarmak için dökülen diller, artık yalnızca trajik bir his uyandırıyor insanda.
Bu arada, Erdoğan’a bir eleştiri var mı? Saçmalamayın! Erdoğan’ın Türkiye’de ve AKP’de olup biten olumsuzluklarda ne dahli olabilir? Soruya bak, bal kabağı! Yalnızca ‘yeni sisteme’ dair bazı tespit ve öneriler mevcut. Cumhurbaşkanını ‘eleştirmemeye’ büyük özen gösteren. Çünkü malumunuz, yeni sistem Erdoğan tarafından istenmedi, ağaçta yetişti ve yanlışlıkla kabul edildi. Misal, hem cumhurbaşkanı hem parti genel başkanı hoş olmadı, cumhurbaşkanı makamı toplumun yarısından koptu, gibi bir şeyler söylüyor. Eh, bunları savunan, uyaran, yapmayın diyen insanlara etmediği hakaret kalmamıştı sizin o mümtaz parti teşkilatlarınızın ama. Aklınız başınıza geç geliyor diye bizim günahımız nedir?!
Metnin sonunda herkesi ‘omuz omuza’ vermeye davet ediyor ‘seçilmiş’ son başbakan! Tam anlamadım ama herhalde AKP’lileri ve boncuk arayıcıları kastediyor burada. Üzerime alınmadım. Zaten benim omuzum çok meşgul, kendilerine tahsis edemem.
Güzelim bir pazartesi öğleden sonrasını, Davutoğlu’nun ‘manifestosunu’ okuyarak geçirmek zorunda kaldım. Ben ettim siz etmeyin, hayat o kadar uzun değil. Siyasal İslamcıların kendilerini kurtarma ve geçmişlerini cilalama çabalarından bize ne...
Murat Sevinç Kimdir?
İstanbul'da doğdu. 1988'de Mülkiye'ye girdi. 1995 yılında aynı kurumda Siyaset Bilimi yüksek lisansına başladı ve 1995 Aralık ayında Anayasa Kürsüsü asistanı oldu. Anayasa hukuku ve tarihi konusunda makaleler ve bir iki kitap yayınladı. Radikal İki ve Diken'de çok sayıda yazı kaleme aldı. 7 Şubat 2017 gecesi yüzlerce meslektaşıyla birlikte OHAL KHK'si ile Anayasa ve hukukun bilinen ilkelerine aykırı bir biçimde kamu görevinden atıldı.
Amaan geçecek geçecek, vallahi en güzel günleriniz! 12 Ekim 2021
O muhafazakâr aynaya bakıp biraz da kendi haline dertlensin... 05 Ekim 2021
Endişeli muhafazakâr, geçenlerde Validebağ'a moloz döktü! 28 Eylül 2021
Yurtsuz öğrencilik ve av olmaması gereken yurttaş... 23 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI