YAZARLAR

Saf kötülükten başka nedir ki cinsel şiddet?

Suçu değil suçluyu, tecavüzü değil tecavüzcüyü sorunsallaştırıp, cinsel şiddet gerçeğini yok saymaktan ibaret, halkın taşkınlığı. Tabii bir de bu suçu olabildiğince uzağa atarak kendini temize çekme çabası. Kötülüğün her insandaki potansiyel varlığını yok sayıp, her erkeğin de cinsel suç faili olabileceği varsayımını bir çırpıda ret etmek bu.

Kötülükle mücadele ve adalet arayışını, kişisel ve örgütsel sorumluluğu kabul edenlerin kalbi, kendisi nerede olursa olsun, bugünlerde İstanbul Küçükçekmece’de atıyor. Kötülük, karşımıza yine erkek şiddeti olarak çıkmış halde. Kötülüğün, erkek şiddetinin en tahammül edilmez biçimiyle, cinsel şiddet gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Cinsel istismar suçu yaşatılan bir yavrumuz hastanede tedavi altındayken, mahalleli galeyanda. “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” sloganı yükseliyor sıklıkla. Kadınıyla erkeğiyle ahali, suçtan çok suçluya haykırırken, kendisini masum alana ışınlamakla meşgul…

Bu öfke yabancımız değil. Çok gördük, çok tanık olduk. Saman alevi gibi parlayıp sönen bu öfkenin tek kusuru geçiciliği değil. Kitlelerin ayağa kalkışı, suçun kendisinden ve kötülük olgusundan daha çok suçluya yönelmekle, başlı başına sorun teşkil ediyor. Kendini temize çıkarma arzusundan kaynaklanarak, suçu değil suçluyu hedef gösteren bir masumiyet arayışı bunlar. O suçlu yakalansa, cezalandırılsa suç ortadan kalkacakmış gibi bir anlayış hakim, herkese. Hele linç kültürünün, şehit cenazesi dahil her alanda politik tercihe dönüştüğü ülkemizde öfkeyle sallanan parmaklar, kişilerin kendilerini temiz, masum alana çekme gayreti. Suçlu yakalanıp yok edilse dünya kötülükten arınacak zannedilen tuhaf zihniyetin eseri.

Aynı zamanda cinsel şiddetle mücadeleyi zorlaştıran bir yanı var galeyanın. Olumlu yapıcı bir protesto, kararlı bir adalet arayışına evrilebilir. Ancak her kafadan ayrı ses çıkan öfke selinin yol açtığı, fısıltılarla yayılan yanlış bilgilerin, sorumluluk duygusundan yoksunluğu aşikar. Cinsel şiddet suçuna uğratılmakla hem bedeni hem ruhu yaralanmış yavrumuzu ve ailesini bir de sözle, yazıyla örselemekten kaçınmayı hedeflemeliyiz. Somut bilgilere dayalı olmayan söylentilerin kolayca yayıldığı öfke nöbetleri, yardımcı olmuyor, suçla mücadeleye ve adalet arayışına. Hele de suçlu hakkında, aynı suça uğratılması şeklindeki temenniler(?) insanların zihnen, o suça övgü düzmesinden başka nedir ki? Bir cezalandırma yöntemi olarak tecavüzün seçildiğini bilmeyen yok. Tecavüzcünün, kendisinde bu bu suçu işleme hakkı görmesinin altında yatan nedenlerden birisi bu anlayış zaten. Bunlar genellikle konuşulmak istenmez. Bir de öfke baskın gelince akıl savuşur zaten. Dolayısıyla galeyan hali, şiddetle mücadele için elverişli ortam yaratmak yerine engel teşkil ediyor.

Suçu değil suçluyu, tecavüzü değil tecavüzcüyü sorunsallaştırıp, cinsel şiddet gerçeğini yok saymaktan ibaret, halkın taşkınlığı. Tabii bir de bu suçu olabildiğince uzağa atarak kendini temize çekme çabası. Kötülüğün her insandaki potansiyel varlığını yok sayıp, her erkeğin de cinsel suç faili olabileceği varsayımını bir çırpıda ret etmek bu. Sapık, hasta tanımlamalarının yol açtığı sakıncaların –ki Ahmet Ümit’in Kırlangıç Çığlığı romanı eleştirimde yer alıyor- başında gelir, bir nevi hayali varlık, uzaylı yaratık gibi bir çocuk istismarcısı figürü yaratmak. Adeta sabit bir çocuk istismarcısı kimliğini taşıyan ucube tipi yaratmaya kalkışmak, her insanda var olan potansiyeli görünmez kılıveriyor. Fiili, suç olmaktan çıkarmaya da yol açabiliyor.

Defalarca yazılıp söylendiği halde hâlâ mağdurun kimliğine dair ipuçları verildiğini gördük bu olayda. Kadın örgütlerinin bugün hastane önünde yapılan basın açıklamasında bile isim baş harfinin yer alışı, affedilmez hatalardan. Özellikle cinsel şiddette suça uğratılan kadınların ve çocukların kimliğine dair en ufak bilginin bile topluma yayılmasını önlemeliyiz. Cinsel şiddetle mücadelenin temel kurallarından birisi, mağdurun kimliğini ifşadan kaçınmak üzerineyken yazık ki bu altın kurala uyulmadı yine. İsminin baş harfiyle, rumuzla bile yayılmaması, yayınlanmaması gerektiğini dikkate almayanlar oldu. Aileyi ve çocuğu tanımlayacak etiketlemelerden kaçınılmayışı da ayrıca üzücü.

Sorumlu, duyarlı ve şiddetle mücadele ilkelerini de tekrar hatırlatan açıklama ise emniyet önünde yaptığı konuşmayla Filiz Kerestecioğlu’ndan geldi. HDP’ye yönelik yargısal ve siyasal tüm kuşatmalara karşın hâlâ halkın yanında politika üretme çabasını yılmadan sürdürmeleri her politikacıya ders olmalı. Özellikle çocuk politikasını işareti ve çocuk hakları daimi komisyon taleplerini yinelemesi üzerinde önemle durulmalı. Her olayın peşinden köpürüp sonra dağılıveren öfke ve duygu sömürüsü değil şiddetle sistematik mücadele gerekli. İşaret fişeği suçu açığa çıkarmalı. Suçluya bile yönelmeden önce. Ki bu suçun işlenişini kolaylaştıran yaygınlaştıran davranış kalıplarını kavramak mümkün olsun. Suçlunun yargılanıp cezalandırılması elbette adaletin gereği… Ancak adaleti sağlamanın en önemli yolu cinsel şiddet faillerini harekete geçiren motivasyonu tespit ve ifşa etmek. Ki kötülük açığa çıkmadan, çocuklar suça uğratılmadan durdurulabilsin.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.