YAZARLAR

Devlet bunalımda, diplomasi çıkmazda

Albayrak ve Akar’ın Vaşington temaslarının ardından ne geldi? Hem İran yaptırımlarından muafiyet bitti, hem S-400 alımına yukarıda değindiğim CAATSA kapsamında yaptırım kararı çıktı. Buyurunuz “baş döndüren diplomasi.” Yarın borç isteyeceğiniz adama, bugün posta koyuyorsunuz. Çünkü bugün nasıl uygulayacağınızı bilemediğiniz tercihleri, dün yapmıştınız.

Bizimki gibi, demokratik kurumsal altyapısı sıfırlanmış, yargısı ve medyası bağımsızlığını yitirmiş kapalı devre işleyen tek adam rejimlerinde, içinde yaşayan yurttaşın tutarlı öngörüde bulunması da, dışarıdan bakanın yahut Ankara’yla iş yapanın, müzakere edenin rasyonel muhatap, karar alıcı bulması da güç veya olanaksız. Hele üzerine bir de ekonomik kriz binince. Meselenin özü, düğümü bu. Rasyonalitenin olmadığı yerde, benim gibilerin yaptığı suya yazı yazmaktan ibaret. Rasyonalitenin olmadığı yerde diplomasi, rasyonalitenin olmadığı yerde ekonomi konuşuyoruz. Medet!

Yine de deneyelim: Doğru, içine girdiğimiz, kendi kendimizi soktuğumuz cendereden, cinnet halinden çıkış, demokratik kurumları yeniden ihya etmek, ifade özgürlüğünü temin etmek ve bir anayasa değişikliğiyle gecekondu sistemden Fransa tipi yarı-başkanlık sistemine geçmek. Orada onlar, başkanlık seçimleriyle, milletvekili seçimlerini ayrıyken yanaştırmışken, belki bizde ayrı tutmak. Hiç yoktan ulus-devletin ağadayısı Fransa kadar olsun ademimerkeziyetçi bir idare reformu yapmak. Zoraki koalisyondan devlet yönetimini kurtarıp, insancıl bir kohabitasyonun önünü açmak. Olur mu? Olmasını kim zorlar? Kamuoyunda bu yönde bir talep var mı? Bilemem. Sanmam.

Arkaplanı böylece kendimce ortaya koyduktan sonra önümüze bakalım ve safsataları ayıklamaya çalışalım. S-400 alımı zorunlu değil, S-400 Türkiye’ye herhangi bir cephede ve biçimde ne stratejik üstünlük ne ulusal güvenlik temin eder. Aksine F-35 alımı, stratejik bir karar. Gelecek çeyrek yüzyılın ulusal savunma stratejisi o eksenin çevresine örülü. F-35 programına katılım zorunlu muydu? Değildi*. F-16’ları yenileyerek bir on beş yıl daha gidilirdi. Neden gidilmedi? Yerli savaş uçağına sıçranabileceği hesap edildi.

F-35’in, özünde denetimi ABD’de olan, bir elektronik ağ içinde hareket ettiği, dolayısıyla ulusal komuta ve harekat açılarından sıkıntılı olduğu doğru mu? Doğru. Yedek parçası, bakımı sorunlu ve pahalı mı? Öyle. Bir F-35’i denize düşen Japonya, on ikisini birden yere indirmiş durumda. Ama aynı Japonya yüz ilave F-35 siparişine hazırlandığını da açıklamıştı. Bu noktadan sonra ne yapılabilir? Bizim bir karar vermemize gerek yok zaten ABD atacak bizi işbirliği programından. Neden? S-400 ısrarımızdan. CAATSA, yani ABD’nin hasımlarını yaptırımlar yoluyla hizaya getirme yasasına göre, “alıp ambalajında tutma” ya da “alıp, üçüncü ülkeye (Katar vb) konuşlandırma bir seçenek değil. Alınca, yaptırımlar devreye giriyor.

Tüm bunları nerede konuşuyoruz? Ekonomik krizin göbeğinde. Dolar yeniden alıp başını giderken. Dolar matbaası nerede? ABD’de. ABD’nin başkenti neresi? Vaşington. IMF genel merkezi nerede? Aynı yerde. Kim gitti Vaşington’a? Albayrak da, Akar da. Albayrak’ı Trump kabul etti, fotoğraf verdi. O karenin bir yanında “para” vardı, Hazine Bakanı Bay Mnuchin; beri yandan “plan**” vardı, damad-ı şehriyari Bay Kushner. Albayrak’ın yanında kim vardı? Kimse yoktu. Akar da mevkidaşı Shanahan’la keza baş başa görüşmeyi yeğledi. Geçtiğimiz günlerde yapılan Akar ve Çavuşoğlu başkanlığında heyetler arası toplantı eşgüdüm amaçlı olsa gerek diyelim.

Albayrak ve Akar’ın Vaşington temaslarının ardından ne geldi? Hem İran yaptırımlarından muafiyet bitti, hem S-400 alımına yukarıda değindiğim CAATSA kapsamında yaptırım kararı çıktı. Buyurunuz “baş döndüren diplomasi.” Yarın borç isteyeceğiniz adama, bugün posta koyuyorsunuz. Çünkü bugün nasıl uygulayacağınızı bilemediğiniz tercihleri, dün yapmıştınız. Her konunun en doğrusunu yalnızca siz biliyorsunuz, iç tüketim amaçlı tezgâha sürdüğünüz hamasete, başlangıç niyetinizi unutup sonunda kendiniz de inanıyorsunuz. Bir yandan “Trump sürece müdahale eder S-400’leri alırız”, diğer yandan “Jeffrey ile anlaştık Fırat’ın doğusu’na paldır küldür girer, yerleşiriz” sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz.

Nasıl olacak? Esat da gidecek, Idlip’ten de çekilinmeyecek, Fırat’ın doğusuna da girilecek. F-35 de alınacak, S-400 de. Rolls Royce da kovulacak, yerli uçak da yapılacak. Uçak gemisine varan savunma harcamaları da yapılacak, ekonomik kriz de yönetilecek. Ne ABD’den, ne IMF’den kaynak da istenmeyecek. NATO’da da kalınacak, ulusal savunma Rus silah sanayisine bağımlı hale de gelecek. Belediye seçimi de yapılacak, belediyeler İçişleri Bakanlığı’na bağımlı hale de getirilecek. Merkez Bankası’nın döviz rezervi de eriyecek, MB’ye açıklama da yaptırılmayacak, yabancı yatırımcıya güven de verilecek. Yapısal çelişkiler listemiz kısalmaz, uzar.

Ağırıma giden, örnekse beğenmeyip, dağlı aşiret denilen Barzanilerin Irak Kürdistan Bölgesi’nin; beğenmeyip nevzuhur hanedan denilen Haşimilerin, “böyle ülke mi olur?” denilen Ürdün’ünün (dahi) diplomasisi bizimkinden daha ciddi. Fatin Rüştü Zorlu, Numan Menemencioğlu, Feridun Cemal Erkin, Zeki Kuneralp, Orhan Eralp sıkletinden, bedestende halı ticareti izlenimi veren gayriciddi, melodramatik manzaralara geriledik. Herhalde hariciyenin de, dönecekse devran bir gün döndüğünde, tepeden tırnağa rehabilitasyonu ve reformu da zorunlu olacak.

Velhasıl benim konularım dahiliyeye değil hariciyeye dair. İç siyasi işleri benden çok daha iyi gören, bilen yorumcular, yazarlar Gazete Duvar da dahil çeşitli bağımsız mecralarda görüşlerini paylaşıyorlar. Ben de onları izleyerek, okuyarak öğreniyorum. Ancak sadece not düşmek adına cari “sopa ve havuç” formülünü yinelemek isterim: Erdoğan ve AKP’nin niyetinin, İstanbul seçimlerini yok “Siirt Modeli” vs binbir kılıf hazırlayarak yenilemek; CHP’yi de yok “Türkiye İttifakı” vs şekerlemeli balonlarla yeniden “istikşafi görüşmeler” benzeri bir taklaya getirmek olduğuna inanıyorum. Sicilleri onu gösteriyor. Yanılmaktan yalnızca mutluluk duyacağımı şimdiden belirteyim. Diplomasi ve ekonomide bizi daha zor günlerin beklediği hususunda ise yanılma payım olduğunu sanmıyorum.

*Teknik savunma konularında referans noktam saygın uzman Prof. Dr. Serhat Güvenç

**“Ortadoğu Barış Planı”


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.