YAZARLAR

İstanbul’u almak AKP’yi kurtarır mı?

Türkiye siyaset erbaplarının her tıkanıklık karşısında olağanüstü stratejiler geliştirme kabiliyeti olmadığını, buna mukabil sıklıkla ezberlerine başvurduklarını biliyoruz. Şimdi de İstanbul üzerinden 7 Haziran-1 Kasım ezberinin işlevselleştirilmek istenmesi şaşırtıcı değil. Ne var ki taktikler tekerrür etse de tarih tekerrür etmez.

31 Mart’tan hemen sonra Erdoğan, teşkilatından farklı olarak İstanbul’daki yenilgiye kısmen ikna olmuş görünüyor, “kazandık” demekten imtina ediyordu. Hatta o gece Binali Yıldırım’a “kazandık” dedirtenlerin başını Erdoğan’dan ziyade parti içindeki başka güçlerin çektiği Ankara kulislerindeki iddialar arasında.

Fakat nisan başından itibaren AKP ve MHP içinde kaynayan kazandan “7 Haziran ezberine başvurma” yanlılarının başarılı olduğu ve Erdoğan’ı da ikna ettiği görülüyor.

Açık ve derin devletin İstanbul’u bir “beka” meselesi olarak algılatmaya dönük eğilimi karşısında direnecek herhangi bir yargı organı bulunduğunu düşünmek için ise elde somut verisi olan kimse yok.

Dolayısıyla YSK’nin bugün-yarın vereceği İstanbul kararını, AKP-MHP iktidarının hassasiyetlerinin belirlemeyeceğini söylemek için Türkiye’deki yüksek yargı organları içinde hâlâ iktidara direnebilen mecralarının bulunduğuna ve YSK’nin da bunu temsil ettiğine inanacak kadar umutlu olmak gerekiyor.

1 KASIM’I 7 HAZİRAN’IN İPTALİ DEĞİL, BEŞ AYLIK STRATEJİ BELİRLEDİ

Basına yansıyanlara bakılırsa Tayyip Erdoğan, İstanbul seçimlerinin “yenilenmesi” halinde partisinin kazanacağını söylemiş ve bunun için de 7 Haziran’ı hatırlatarak şöyle demiş: “7 Haziran 2015 seçimlerini hatırlayın. O süreçte, parti içinden birçok kişi de dahil, seçimin yenilenmesini istememiş, koalisyonla yola devam edileceğinin daha doğru olacağını dile getirmişti. Ama ben o gün de vatandaşın tepkisini görmüştüm. Yani seçim olursa tek başımıza iktidar olacağımız görünüyordu. Bugün de İstanbul’da aynı şeyi görüyorum. Seçim tekrarlanırsa seçimleri kazanacağımıza yüzde yüz inanıyorum.”

Oysa 7 Haziran’dan hemen sonra, seçimlerin yenilenmesi halinde AKP’nin tek başına iktidara gelebileceğini gösteren herhangi bir veri, emare, malumat yoktu. 1 Kasım’a giden yolda yürütülecek strateji tamamen “deneysel” olacaktı. O “deneysel” strateji elbette çeşitli taktiklerle, organizasyonlarla desteklenecekti.

Bunun bir parçası olarak öncelikle AKP’yi tek başına iktidar olmaktan alıkoyan HDP’nin mutlak bir biçimde kriminalize edilmesine, toplumun şok doktriniyle hareketsiz, umutsuz kılınıp sıtmaya razı edilmesine dayalı bir yol haritası icra edilerek 1 Kasım’a gidildi. Yani 1 Kasım’ın sonucunu 7 Haziran’ın iptali değil, beş aylık çalkantı, şok doktrini belirledi.

TAKTİKTE TEKERRÜR TARİHTE TEKERRÜR SAYILMAZ

Eğer 1 Kasım seçimlerinde AKP tekrar iktidara gelmeseydi, Erdoğan’ın hem partisi hem de devlet bürokrasisi nazarındaki “kudreti” tartışılacak, fatura ona kesilecek ve şu anda Babacan-Davutoğlu ekibinin başını çektiği yeni oluşum belki de ta o zaman yola koyulacaktı. Dolayısıyla 1 Kasım sonucu aynı zamanda Erdoğan’ın 7 Haziran faturasından sıyrılmasını, kendi partisi ve devlet üzerindeki hâkimiyetinin tartışılmaz hale gelmesini sağlayarak başkanlık sistemine giden yolu kolaylaştırdı.

Türkiye siyaset erbaplarının her tıkanıklık karşısında olağanüstü stratejiler geliştirme kabiliyeti olmadığını, buna mukabil sıklıkla ezberlerine başvurduklarını biliyoruz.

Şimdi de İstanbul üzerinden 7 Haziran-1 Kasım ezberinin işlevselleştirilmek istenmesi şaşırtıcı değil.

Ne var ki taktikler tekerrür etse de tarih tekerrür etmez.

Eğer İstanbul seçimleri iptal ettirilip yeniden seçime gidilirse, AKP’nin burayı “bir şekilde” yeniden alması imkânsız değil. Böylece İstanbul gibi devasa rant merkezinin AKP-MHP koalisyonunun taşıyıcı unsuru haline geleceğine, Erdoğan’ın da oluşturduğu ve mecbur olduğu ittifak içinde gücünü bir kez daha toparlayabileceğine inanılıyor. En azından Erdoğan’ın İstanbul’dan muradının bu olduğu görülüyor.

Ama bunun da ağır bir faturası var.

Eğer AKP 7 Haziran’ı iptal ettirmeseydi, iktidarı sonlanacaktı. İstanbul seçimlerini tekrar ettirmeyip kaybı sineye çekmesi ise yine iktidarını sarsma namzeti taşıyan devlet-ittifak içi çalkantıyı dindirememesi anlamına gelecek.

Yani Erdoğan açısından İstanbul sadece İstanbul değil, kendisini ayakta tutan ittifakın bekası haline gelmiş durumda.

Peki İstanbul seçiminin iptal edilmesi ve AKP’nin burayı tekrar ele geçirmesi, iktidar içi çalkantıyı, hizipleşmeyi, çekişmeyi, sona gelindiğini gösteren emareleri sonlandıracak mı?

İçlerinde derinleşen hizipleşmenin boyutlarına bakılacaksa, bu soruya tek kelimeyle “hayır” yanıtı verilebilir.

AKP İSTANBUL’U TEKRAR ELE GEÇİRSE BİLE KAZANMIŞ OLMAYACAK

Hem AKP hem de AKP-MHP koalisyonu içinde kaynayan kazanın vardığı boyutlar ve karşılıklı güvensizlik görünmez kılınmaya çalışılsa da, aralarında ve içlerinde derin çatlakların yaşandığı, çeşitli hiziplerin apayrı yollarda ilerlerken birbirlerinin de kuyusunu kazmaya çalıştığı biliniyor. Keza ekonomik kriz, S-400 ve F-35’ler üzerinden ABD-Rusya karşısında kalınan diplomatik çaresizlik, tıkanmışlık, içerideki toplumsal memnuniyetsizliğin vardığı boyutlar, açlık grevlerinin dayattığı gündem, İstanbul tekrar AKP-MHP’nin eline geçse bile ona yeni bir 1 Kasım pastası tadı vermeyebilir.

Ayrıca ihtimal dışı olmayan İstanbul seçimlerinin iptali, kısa süre sonra sandığın tekrar kurulması anlamına gelecek. Bu da AKP’nin 7 Haziran sonrasındaki gibi beş-altı aylık bir zamanının, “şok doktrini” icra edecek fırsatının olmayabileceği anlamına gelebilir.

İSTANBUL’UN ALINMASI SADECE HİZİPLERİNİN YATIŞTIRICI YEMİ OLABİLİR

Elbette Kılıçdaroğlu’na yönelik organize linç girişimine benzer provokatif tertipler icra edilerek çeşitli yollar denenebilir ama yapılacak hiçbir şey, iktidar içindeki çalkantıyı gidermeye yetmeyeceğe benziyor.

Yani İstanbul seçimleri iptal edilse de edilmese de, AKP tekrar İstanbul’u ele geçirse de geçirmese de, hem kendi içindeki hizipleşmeden hem de MHP’yle girdiği ittifakın faturasından sıyrılamayacağa benziyor.

İstanbul, olsa olsa farklı rant beklentisi olan koalisyon içi hizipler açısından bir müddet yatıştırıcı yem olabilir. Ama bunun AKP’nin 1 Kasım’daki gibi ülke sathında iktidarını tekrar hakim kılmasını sağlayacak bir unsur olması, mevcut ekonomik, siyasal, diplomatik çıkmaz söz konusuyken mümkün görünmüyor.

Gerek AKP içi hizipler gerekse AKP-MHP arasındaki iktidar kavgası er veya geç hayat-memat veya “beka” meselesi haline geleceğe, açığa çıkacağa benziyor. AKP’nin böylesi bir geleceğe, İstanbul seçimlerini iptal ettirip burayı ele geçirmiş, dolayısıyla geniş bir toplumsal kesimin öfkesini çekmiş olarak hazırlanması kendisi ve müttefikleri açısından dramatik sonucu hızlandırmanın ötesine geçmeyebilir.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.