Yıla daha az kitapla başladık
Kitap dünyamızda bir yılda pek çok önemli değişiklik oldu. 2010’lu yıllar biterken dengeler de önemli ölçüde değişecek gibi görünüyor. Yaşanan krizin somut verileri geçen hafta açıklanan bazı rakamlarla kendini gösterdi.
Kitap dünyasında 2018 zorlu geçti, bu yıl da öyle devam edecek gibi. Her nevi krize ilaveten yayın dünyasının kendisinden kaynaklanan gelişmeler nedeniyle pek çok denge değişecek, yayın dünyamız 2020’lere farklı dinamiklerle girecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz bir yıl içinde en büyük kitapçı zincirinin sermaye değiştirmesi, bazı en çok satan yazarların yayınevi değiştirmeleri, kapanan iddialı yayıncılar, bunun tersine yeni markalar kurarak büyüyenler, en güvenilir yayıncıların adının bandrol tartışmalarına konu olması, çok satan listelerinin yeni isimlerle tanışması gibi pek çok gelişme yaşadık.
Çok satan listelerinin uzun zamandır en etkili türü ‘deneme-kişisel gelişim’ yeni yılla bir iki adım geri çekildi. Bir süredir iyice hararetlenen, yayınevleri arasındaki agresif rekabet krizin de etkisiyle soğudu. Bu arada bildik kitap medyasının yavaş yavaş gerilemesi ve sosyal medyanın bu alanda da öne çıkması, kitap-edebiyat aleminin en önemli çok bilinmeyenli denklemi olarak kendini iyice gösterir oldu. Ama en önemlisi ekonomik krizdi. 2018 yılında özellikle küçük yayıncıları kitap basamaz hale getiren krizin kitap alemindeki etkisi geçen hafta arka arkaya açıklanan bazı yeni istatistiklerle doğrulandı.
TUİK geçen yılın yayıncılık istatistiklerini açıkladı. BBC Türkçe’nin haberine göre “30 Nisan'da yayımlanan istatistiklerde 2018'de Türkiye'de kitap satışının ve yayımlanan kitap sayısının arttığı” bildirdi.
Geçen yıl kitap dünyasının içine yuvarlandığı zorlukları düşününce bu veri, ilk bakışta şaşırtıcı geliyor. Kitap fiyatlarındaki artışa, döviz kurunun yükselmesine, yayıncılar kitap basamaz, okuyucular eskisi gibi kitap alamaz hale gelmesine rağmen yayın dünyamız bu zorlukların da altından kalkmış gibi görünüyor. Ama aslında tatsızlık, verileri biraz daha dikkatli ve detaylı incelediğimizde görünür oluyor.
Geçen sene Türkiye’de 410 milyon 641 bin adet kitap yayımlanmış. Bir önceki yıl bu rakam 407 milyon 739 bin. Bu sayede kişi başına hala yaklaşık 7 kitap düşüyor. (Rakamın büyüklüğünden etkilenenlere, bunun içinde her tür ders kitabının da yer aldığını hatırlatmak isterim.) Ama Türkiye’nin nüfusu da artıyor ve basılan kitap sayısındaki artış, aslında anlamlı bir büyüme göstermiyor. 2018 yılında sektörün yüzde 1 büyüdüğünü açıklayan Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu YAYFED’e göre de bu sınırlı bir büyüme. YAYFED’in açıklamasında “Haziran ayı seçimleri ve arkasından yaşanan ekonomik konjonktürün sektördeki büyümeyi sınırladığı” yorumu yapılıyor. Ekonomik konjonktürden kasıt, tabii ki halen içinde bulunduğumuz kriz hali.
EYLÜL AYINDAN İTİBAREN HIZLI DÜŞÜŞ
Hakikaten BBC haberinde yer alan 2018 yılında yayımlanan kitap sayısı grafiğini incelediğimizde Eylül ayından itibaren kitap sayısının büyük bir hızla düştüğünü görüyoruz. Hatırlanacağı gibi Ağustos ayında yaşanan devalüasyon ile döviz kuru ve ithalata bağımlı kağıt fiyatları inanılmaz bir hızla artmış, piyasada yaşanan belirsizlik ortamı nedeniyle yayıncılar kağıt tedarik edemez hale gelmiş ve pek çok yayıncı kitap yayımlamayı ya azaltmış ya da tamamen durdurmuştu. Yani 2018 yılının ilk sekiz ayında, yıllardır olduğu gibi yükselen kitap basımı ve satışı, yılın sonu yaklaşırken ani bir fren yaptı. Yayıncıların ve okurların ayağı o frenden henüz kalkmış değil. Çünkü 2019 yılına da yüksek enflasyon ile girdik, döviz yerinde kaldıysa da düşmedi ve bir seçim daha atlattık. Hoş o seçim hala atlatılmış değil ve belki Haziran’a kadar biz seçim sürecinde kalacağız.
SEÇİM EKONOMİSİNİN ETKİSİ
Dolayısıyla seçim ekonomisi devam ederken verilerin nerede sabitleneceği hâlâ belirsiz; bu da hem kitap alıcısının, okurun, hem
yayımcısının ayağını frenden kaldırmamasına neden oluyor. Bunun sonucu ise, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin geçtiğimiz günlerde açıkladığı 2019 yılının ilk üç aylık verilerinde görülüyor. Yayıncılar Birliği verilerine göre geçen yılla karşılaştırıldığında yayımlanan kitap sayısında neredeyse yüzde yirmilik bir düşüş var. Birliğin internet sitesindeki bol yüzdeli açıklama şöyle:
“Araştırma-inceleme, edebiyat ve çocuk yayıncılığı alanlarının oluşturduğu kültür yayıncılığı, 2019 yılının ilk üç ayında 37.767.973 adet kitap üretimiyle toplam üretimin %53,07’sini oluşturdu, ancak 2018 yılının ilk üç ayına göre bu alanda %18.86’lık bir düşüş var. İlk üç aylık toplam üretimin %11,23’ünü oluşturan inanç kitaplarında ise %40,69’luk düşüş var. Her sene daralma gösteren akademik yayıncılık ise toplam üretimin %1,32’sini oluştururken %20,13’lük düşüşte. %1,31’lik artıştaki eğitim yayıncılığı tüm üretimde %33,40’lık paya sahip. Geçen yılın Mart ayı ile karşılaştırıldığında %28,69’luk, geçen yılın ilk üç ayı toplamına göre %16,41’lik düşüş var.”
En önemlisi tüm bunların okurlar ve yazarlar için ne anlama geldiği. İşin iyi tarafı şu ki, ekonomik ya da siyasi, toplumsal krizler ne kadar derinleşirse derinleşsin Türkiye’de kitap okumaktan vaz geçmeyen bir kitle var, bu kesin. Memleketin kitap alemini de öncelikle onlar ayakta tutuyor. Ve tabii yazmaktan vazgeçmeyenler… Çok satan yazarlar için en büyük güçlük, önceki yılların dengeleri içinde ulaşılmış rakamların tekrarının artık biraz güçleşmiş olması.
Ama çok satmayan edebiyatçılar ve özellikle yeni yazarlar için, yayıncıların risk almakta tereddüt ettiği bir dönemin iyi bir dönem olmayacağı açık. Belki kitap gündeminin birkaç on yıl öncesinde olduğu gibi daha çok edebiyat ve edebiyatçılar tarafından belirlendiği bir dönem gelebilir ki bu pek çok iyi yazar için en güzel gelişme olur. Yayıncılık piyasamız ise kitap basmaya, iyi kitap basıp okuruyla ilişkisini güçlü tutmaya kararlı markaların öne çıktığı bir döneme kapısını aralayabilir.