Tanrı ne anlama gelir?
Tanrı ister ilk neden, her şeyin yaratıcısı, ister her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, ister her şeyi kuşatan, her şeyin kaderini tayin eden olsun, her durumda mutlak aşkındır. O halde sorulan mutlak aşkının ne anlama geldiğidir.
Böyle bir soru sorulabilir mi yahut tanrının anlamını sormak meşru mudur? Esasen derdimiz yanıtlamak ise sorduğumuz her sorunun meşru olup olmadığını sormak da soru sormaya dâhil olmalıdır. Ne kadar yorucu, bıktırıcı olursa olsun, samimiyetle yanıtını arıyorsak, sorulan sorunun meşru olup olmadığını sorgulamak soruyu öncelemeli. Fakat bunu neredeyse hiç yapmayız. Soru sormanın bu çok temel gerekliliği, soru ancak büyük bir soruna, bir krize yol açacak olduğunda boy gösterir. Tıpkı tanrının anlamına ilişkin sorunun meşru olup olmadığı ön-sorusunun kendini dayatmasında olduğu gibi.
Mesele aslında bir sorunun sorulabilir olması değildir, çünkü dile getirebiliyorsak sorulabilirdir. Örneğin ABD Başkanı Donald Trump’ın uzaylı olup olmadığını sorabiliriz. İlk bakışta bu saçma, anlamsız bir sorudur. Ancak kelimelere hakları teslim edildiğinde sorunun bir yanıtı bile vardır: ABD Başkanı Donald Trump da geriye kalan yedi milyarı aşkın Dünya sakini gibi Dünya’nın içinde olduğu uzayda yaşamaktadır; yani sadece Donald Trump değil hepimiz uzaylıyız. Gerçekte sorulan Trump’ın dünya dışı bir varlık olup olmadığıdır. Sorunun meşruluğuna ilişkin tartışmanın ilk aşamasında gündelik dilin yarattığı muğlâklık giderildikten sonra meşruluğun temelini teşkil edecek amacın sorgulanması aşamasına geçilir: Sorunun ne amaçla sorulduğunun belirlenmesi, meşru olup olmadığının ortaya koyulmasını sağlar. Derdimiz Trump’ın dünya dışı bir varlık olduğunu anlamak ise, soru meşrudur, yanıt Trump’ın bir dizi teste tabi tutulmasıyla aranabilir. Derdimiz, insanlığın kaderi üzerinde belirleyiciliğe sahip bir gücü elinde biriktirmiş ABD ve dünya elitlerinin temsilcileri kıldıkları Trump’ın, medeniyetin dizginlemekle övündüğü içgüdüleri, politik kararlarının kılavuzu kılıp kılmadığı ya da bunu ne ölçüde yaptığını sormaksa, sorunun meşruluğunu sorgulamaya devam etmek zorundayız. Örneğin Trump’ın politik kararlarını içgüdüleri kılavuzluğunda alıp almadığını, medeniyetin, medeni dünyanın birer üyesi olarak, medeni değerlere yaslanarak soruyorsak, sorunun meşruluğu, yaslandığımız tüm değerlerin hesabını verip veremememize bağlı olacaktır. Medeni dünyanın Trump’tan daha masum olduğunu gösteremememiz halinde, Trump’ın uzaylı olup olmadığına ilişkin sorumuz gayrimeşru hale gelir. Bu durumda, sorulabilir olduğunu bildiğimiz tanrının ne anlama geldiği sorusunun hangi şartlar altında meşru olduğunu yanıtlamak zorundayız.
Tanrının anlamına ilişkin sorunun meşruluğu sorgulaması, ne kadar gevşek olursa olsun bir tanrı kavrayışını gerektirir. Yani tanrının ne anlama geldiğini bulmak istiyorsak, başta bu sorunun akla zarar bir soru olup olmadığı olmak üzere bu arayışın her aşamasına temel teşkil edecek değişebilir (zamanla anlamsızlığına ya da haklılığına kanaat getirilecek) bir tanrı kavrayışına sahip olmamız gerekir. Bana göre, bütün tanrı kavramlaştırmalarını kapsayacak belirleme (sıfat) aşkınlıktır. Tanrı ister ilk neden, her şeyin yaratıcısı, ister her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, ister her şeyi kuşatan, her şeyin kaderini tayin eden olsun, her durumda mutlak aşkındır. O halde sorulan mutlak aşkının ne anlama geldiğidir. Yani her şeyi kuşatmak, her şeyi öncelemek ve her şeyden sonra olacak olmak, her şeye gücü yetmek ne anlama gelmektedir? Esas alınan tanrı kavramsallaştırması belirginleştirilerek soru açık hale getirildikten sonra sorunun ne amaçla sorulduğu ortaya koyulursa meşru olup olmadığı açığa çıkarılmış olacak.
Mutlak aşkının ne anlama geldiği sorusu bir inanan ya da inanmayan tarafından inancının ya da inançsızlığının dayanağı kılınmak üzere soruluyorsa, soru gayrimeşrudur, çünkü bu soruya verilecek yanıtla mutlak aşkının ispatı ya da çürütülmesi olanaklı değildir. Mutlak aşkın ister her şeyin yaratıcısı ister hiçbir zaman dışında olamayacağımız dünya olsun, ispat edilebilir değildir, ispat edilebilir olsaydı, mutlak aşkın olamazdı; ispatın mutlak aşkın için olanaklı olmaması, onu kabullere, başka bir deyişle inanca konu kılar. Mutlak aşkının anlamına ilişkin soru ancak onun insan ve dünyası için ne anlama geldiği, insanı ve dünyasını nasıl şekillendirdiği soruluyorsa meşrudur. İnsandan esasen insan ilişkilerini, insanın dünyasından ise gelecek tasavvurunu, yani nasıl bir dünyada yaşanmak istendiğini anlamak gerekir, bu yüzden mutlak aşkının ne anlama geldiği, onun, nasıl bir dünyada yaşanmak istendiği sorusuna verilen yanıtı ve insan ilişkilerini nasıl biçimlendirdiği tespit edilerek açıklığa kavuşturulabilir. Bu bağlamda tanrının anlamına ilişkin soru, tanrı (mutlak aşkın) insan ilişkilerine ve insanın muhayyel dünyasına ne yapar şeklinde sorulduğunda meşru bir soru halini alır.
Tanrı ya da mutlak aşkın kavrayışı, insan ve dünyası üzerinde son derece belirleyicidir. Bir kere bir beden olarak insanın varoluş ufku olan ölümle ilgili her şey mutlak aşkın tarafından düzenleniyor. Resmi şöyle görmek de mümkün: İnsan varlığının kaçınılmaz olan, kaçınılmaz görülen her yanı mutlak aşkınlığa dayanılarak düzenlenmektedir. Daha açık bir ifadeyle varoluşsal önemdeki her şey kendiliğinden mutlak aşkına dayandırılmaktadır. Bu anlamda insan ve dünyası için varoluşsal önemde olan ne varsa mutlak aşkının sınırını tayin eder. İnsan ve dünyası ile kast edilenin, insanlar arası ilişkiler ve insanın gelecekteki dünyası olduğunu kabul edersek, varoluşsal önemdeki her şeyin kamu düzeni denilen olguda toplandığını görürüz. O halde mutlak aşkın ve kamu düzeni birbirlerini karşılıklı olarak belirler. Nereden bakılırsa bakılsın mutlak aşkının tekliğinden şüphe edilmese de mutlak aşkının, tanrının çok sayıda kavramsallaştırmasının olması, söz konusu ilişkide baskın bir biçimde belirleyici olanın kamu düzeni olduğunu gösterir. Yani tanrı, kamu düzeninin gerektirdiği biçimde anlamlandırılıyor. Mutlak aşkının kamu düzeni açısından anlamı ise, mutlak iyiye karşılık geliyor olmasıdır. Kaçınılmaz bir biçimde mutlak iyiye yol açacak tanrı uğruna camilerde, kiliselerde, sinagoglarda bombalar patlatılıyor, din savaşları yapılıyor, şehirler yağmalanıyor, kadınlar, çocuklar esir ediliyor, kitlelerin yoksulluğu pahasına refah içinde ruhban sınıfları yaratılıyor. Sadece ayrı ayrı dinlerin, inanışların tanrı kavramlaştırmaları değil, aynı din içinde farklı yolların, mezheplerin tanrı kavramlaştırmaları da birbirleri aleyhine. Tekliğinden kimsenin şüphe etmediği tanrı nasıl olup da bu denli farklı anlama gelebiliyor, hatta tanrının anlamına ilişkin meşru soru neden sorulamıyor?
Kendi çıkarlarını kamu çıkarları olarak sunabilen muktedirlerin biçimlendirdikleri rakip kamu düzenleri doğru tanrı kavrayışının kendilerininki olduğunu iddia etmek zorunda olduklarından tanrının ne anlama geldiği sorulamıyor. Söz konusu kavrayışlar arasındaki rekabet esasen arzuladıkları kamu düzenlerinin iyilik anlayışları arasında. Herkes için neyin iyi olduğuna karar verecek kadar güçlüyseniz, mutlak iyinin, dolayısıyla muteber kamu düzeninin ne olduğunu da belirlersiniz; mutlak iyinin sınırlarını tayin ettiği mutlak aşkının ne yaptığını, yani işlevlerini, sıfatlarını da belirlemiş olursunuz böylece. Kamu için neyin iyi olduğuna karar verenlerin kamuyu kendine kul etmek isteyenler olduğu vakıa iken, tanrının anlamının bunların çıkarları tarafından belirleneceği ortadadır. Bu nedenle, tüm dinlerin, inanışların tanrı kavramlaştırmaları birbirlerine mutlak bir biçimde üstün olma iddiasındadır. Kendi çıkarlarına olan kamu düzenini mutlak iyi olarak tarif etme gayretleri olmasa, böyle bir üstünlük iddiası söz konusu olur muydu? Başka dinlere, inanışlara gösterilen hoşgörünün, onları galebe çalacak güçten yoksun olmaktan ileri gelmesi, mutlak iyi arzusunun rakip tanrı kavramlaştırmalarını ve takipçilerini ortadan kaldırmayı içermesi, mutlak iyi adına yapılan zulüm ve gaddarlığın meşru görülmesi yine kamu düzenini meşru kılacak tanrının tekliğini iddia etmek üzeredir. Tanrı adına yapıldığında hiçbir kötülüğün hesabı verilmez, hepsine sessiz kalınabilir, mutlak iyilik ve diğerlerine üstünlük iddiaları da sürekli kılınır. Farklı kamu düzenlerinin farklı tanrı ya da aşkınlık kavramlaştırmalarını gerektirdiği kabul edilirse, uğruna bu kadar cana kıyılan tanrının ne anlama geldiği meşru ve maddi bir zeminde yanıtlanabilir.