Halk da ‘kayıt’ tutar şüphesiz!
Bu ülkede aydın ve sanatçılar on yıllardır ‘kayıt’ altına alınıyor. Her demokratik özlemi, her yaratıcı üretimi ‘kayıt’ altına alan birileri hep oldu bu topraklarda. Ama unutulmasın; halk da ‘kayıt’ tutar. Kimin hangi zamanda nasıl davrandığını, nerede cesur davranıp nerede geri adım attığının kaydı toplumsal hafızanın içinde taşınır gelecek kuşaklara.
Ekrem İmamoğlu’nun YSK darbesiyle seçimlerin iptal edildiği akşam yaptığı konuşma toplumun birçok kesimini harekete geçirmiş görünüyor. İmamoğlu’nun o gece sarf ettiği “sanatçı da, iş insanı da konuşacak” ve “her şey çok güzel olacak” sözleri sanatın çeşitli alanlarında faaliyet yürüten onlarca isim tarafından coşkuyla karşılandı. Konuşmanın ardından birçok tanınmış isim – ki aralarında şimdiye kadar politik renk vermemeye özen göstermiş olan önemli şöhretler de var- “Her şey çok güzel olacak” korosuna katılarak sosyal medyada paylaşımlar yaptı.
Bu paylaşımı yapanlar arasında yakın döneme kadar iktidarla arasını iyi tutmuş, birlikte top koşturmuş isimlerin olması dikkat çekiciydi. Sosyal medyada bu isimlere geçmişte yaptıkları da hatırlatıldı hemen. Bu isimlere geçmiş tutumlarının hatırlatılması kaçınılmaz bir durum. Ancak bu noktada asıl olan şu anki yaklaşımlarının devam edip etmeyeceği kuşku yok ki. Bunu zamanla göreceğiz.
Ekonomik kaygılar, kişisel endişeler, hukuksal sorun yaşamama isteği ve kuşkusuz ağır baskı koşullarından dolayı yaşanan çekincelerle topluma mal olmuş isimlerin memleket meselelerine dair görüş beyan etmekten çekinmesi Türkiye’ye özgü bir durum değil kuşkusuz. Ancak değişim özlemiyle ortaya çıkan meşru ve büyük toplumsal hareketlerin bu isimleri de etrafında toplaması da o kadar normal. Gezi Direnişi bunun en iyi örneği olarak hafızalardaki yerini alıyor. Gezi’nin en hareketli günlerinde toplumsal muhalefetin meşru ve güçlü olduğu bir anda sanat dünyasından hiç ummadığımız isimlerin saflarda yerini aldığını gördük. Ancak, Gezi’nin ivmesi düşüp iktidarın sert yüzü yeniden sokaklara ve siyasal alana hakim olmaya başladığında bu isimlerin önemli bir kısmı eski mevzilerine geri döndüler. Hatta bir kısmı iktidar saflarına savruldu.
Şimdi, 31 Mart seçimlerinin yarattığı genel hava ve Ekrem İmamoğlu’nun politik bir figür olarak ortaya çıkardığı umudun doldurduğu geniş siyasal alanda bu isimlerin kendilerini yeniden güvende hissederek fikir beyan ettiklerine, yaşanan gelişmelere karşı tutum takındıklarına şahitlik ediyoruz. Ancak, tıpkı Gezi sonrasında olduğu gibi iktidar gücünün toplumsal etkileri güçlü bu isimler üzerinde baskı kurması da gecikmedi. Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı Muhammet Safi'nin Ekrem İmamoğlu'na destek veren sanatçıların isimlerinin yer aldığı listeyi “Kayıt” notuyla paylaşması açık bir gözdağı kuşkusuz. Bu genel gözdağından sonra tek tek bazı isimlerin de hedefe konulacağını öngörmek kahinlik olmayacaktır. Seçim yaklaştıkça, elindeki her türlü aygıtla toplumsal muhalefetin üzerine yükleneceği öngörülen iktidarın ilk yapacağı işlerden birisinin bu popüler isimleri kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak, onları tehdit etmek olacağını birkaç günde yaşananlardan anlıyoruz.
Ve yine biliyoruz ki içlerinden bazıları geri adım atacak ya da yeniden sessizliğe bürünecek. Geri adım atmamayı tercih edenlerin de ödeyeceği bir bedel olacak. Türkiye demokrasinin en önemli kazanımlarından seçme hakkının gasp edildiği, iktidar şiddetinin giderek artacağı kuşku götürmez böylesi bir dönemde “Her şey çok güzel olacak” diyenlerin ödemek zorunda kalacağı bedeller olacak. Sahneye çıkmaları, konser vermeleri engellenecek belki. Oyunlarına soruşturma açılacak, filmlerini seyirciyle buluşturmakta zorluklar yaşayacaklar kim bilir?
Ama bir şeyi biliyoruz. Nihayetinde en yeteneklisinden en ünlüsüne birkaç gündür kayda değer bir çıkış yapan “sanat camiası”nın hali hazırda üzerlerine gelen saldırı karşısında kaybetmekten çekindikleri ne varsa hepsini borçlu oldukları bir toplum var. Yalnızca maddi olarak değil, sanatsal olarak da ortaya çıkardıkları her şey bu toplumun her anlamda sunduğu olanaklar sayesinde gerçekleşti. Toplumun değişim ve demokrasi taleplerini sahiplenirken kaybetme ihtimalleri olan şeylerin onlara yine toplum tarafından sunulduğunu bir kenara not etmek lazım. Akademisyenler, gazeteciler mesleklerinden uzaklaştırılıp cezaevine konulurken, ülke ekonomisi batıp milyonlarca insan işsizliğe mahkum edilirken ve seçme hakkı toplumun elinden alınmaya çalışılırken hiçbir bedel ödemeden sanatını ve refahını sürdürebileceğini düşünmek saflık olacaktır. Ülkenin daha iyi bir noktaya gelmesi için toplumun geniş kesimleri bilerek ya da zorunlu bedel öderken, bunun “Her şey çok güzel olacak” diye sosyal medyada ses çıkaran “sanat camiası”nı azade bırakması mümkün değil.
Bu ülkede aydın ve sanatçılar on yıllardır ‘kayıt’ altına alınıyor. Her demokratik özlemi, her yaratıcı üretimi ‘kayıt’ altına alan birileri hep oldu bu topraklarda. Ama unutulmasın; halk da ‘kayıt’ tutar. Kimin hangi zamanda nasıl davrandığını, nerede cesur davranıp nerede geri adım attığının kaydı toplumsal hafızanın içinde taşınır gelecek kuşaklara.