Tansiyon yüksek yanıyoruz!
İdlib’e yönelik operasyonlar devam ediyor. Bu durum ateşkes anlaşmasının tamamen çöktüğü ya da Türkiye ile Rusya arasında Tel Rifat’a karşılık İdlib anlaşmasının yapıldığı anlamına mı geliyor? İhtimal. Ama bugünlerdeki operasyon sadece Rusya’nın kendi adına yaptığı operasyonlar gibi duruyor.
Ortadoğu’da zaten her zaman yüksek olan tansiyon daha da yükseliyor. Ne var bunda, her zaman öyle değil miydi zaten? Evet her zaman öyleydi ama sanki hava bu kez daha korkutucu senaryoların düşünülmesi için uygun. Daha önce de Arap Baharı adı verilen süreçte savaşın devletlerin de katılabileceği şekilde yaygınlaşması senaryoları çok dillendirildi, ama bunların birçoğunun merkezinde İran doğrudan yer almıyordu.
Genel hatlarıyla bölgedeki duruma bakmaya bu coğrafyadaki gelişmeleri etkileyebilecek/gelişmelerden etkilenebilecek Türkiye’den başlayalım. Sonuçta AKP politikaları nedeniyle artık tamamen bir Ortadoğu ülkesi değil miyiz?
Sadece oyların sayımı anlamında değil, seçimin siyasi sonucu ne olacak? Erdoğan kendi aleyhine çıkacak bir sonucu demokratik olgunluğa uygun şekilde karşılayabilecek mi? Bu seçimler Erdoğan’ın siyasi geleceği açısından ne kadar belirleyici olacak? Zaten var olan ama şu ana kadar büyük çabalarla gizlenebilen istikrarsızlık, çıkacak sonuca göre pratiğe dökülecek mi?
Erdoğan’ın gücünü kaybetmesi Türkiye’nin bölge politikalarını nasıl etkileyecek? İstanbul seçimleri elbette tek belirleyici değil ancak seçimlerin sonucu zaten güç kaybetmekte olan ve kendi partisi/tabanında da tartışmaların ve yeni arayışların önüne geçemeyen Erdoğan’a çok zor günler yaşatacak bir süreci hızlandıracak katalizör olabilir. Bu durumda bugüne kadar “arkamda birlik halinde 82 milyon var” ve “çok güçlüyüm” söylemlerini rahatlıkla kullanabilen Erdoğan sadece içeride değil dışarıda da “tekrar düşünmek” zorunda hissedebilir.
İçeride büyük sorunlar bekliyor Erdoğan’ı. Daha önceden var olmadığı/yeni ortaya çıkacağı için değil. Erdoğan bugüne kadar çeşitli söylemler ile bastırabildiği ve kamuoyunun bir kısmı “görmediği”nden toplumdan gizlenebildiği için. Bu sorunların bugüne kadar yapılanın aksine bağlamından koparılmadan konuşulmaya başlanması durgun suyu hareketlendirecektir. Bu sorunların dillendirilmesi iç politika yazanlara düşer, biz dışarıya bakalım:
Türkiye’nin Suriye ve Suriye Kürtleri politikası nereye gidecek? Suriye ve yönetimine, Kürtlere yaklaşım değişecek mi?
İran’a karşı hamle savaş pratiğine doğru evrilirse Türkiye nasıl bir tavır sergileyecek?
S-400’ler konusunda hangi gelişmeler yaşanacak? Bu ve diğer konular ABD ile ilişkilerde yeni süreçleri başlatacak mı?
Erdoğan’a karşı savaşta bayraktarlığı üstlenmiş olan BAE - (Kralın frenlemesi sonucu daha ölçülü davranıyormuş gibi görünen) Prens Selman ortaklığı ile ilişkiler nasıl olacak? Türkiye nedense kamuoyunun çok da görmediği/görmek istemediği bir el bombasını barındırıyor kucağında. İktidar Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın baş düşmanı Müslüman Kardeşler Örgütü yönetici ve üyelerine güvenli barınma sağlamaya devam edecek mi?
ABD ve AB Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı sert açıklamalar yaptı. AB’nin açıklaması bir yandan “üye ülke Kıbrıs’ın” zorlaması ile olmuş olabilir ancak her iki tarafın açıklaması sertti ve Türkiye’nin karşı açıklaması da geri adım atmayacağı anlamına geliyor. Bu durumda yeni bir 1974 krizine doğru mu yol alıyoruz?
Suriye’ye geçelim: İdlib’e yönelik operasyonlar devam ediyor. Bu durum ateşkes anlaşmasının tamamen çöktüğü ya da Türkiye ile Rusya arasında Tel Rifat’a karşılık İdlib anlaşmasının yapıldığı anlamına mı geliyor? İhtimal. Ama bugünlerdeki operasyon sadece Rusya’nın kendi adına yaptığı operasyonlar gibi duruyor. Zira saldırı yapılan alanlar Rusya’nın Hmeymim askeri üssüne atış yapılabilen menzilde bulunuyor. Rusya da “ateşkes anlaşmasının daha sağlıklı yürümesi için bu bölgelerin temizlenmesi gerektiği konusunda” Türkiye’yi ikna etmiş olabilir. Eğer operasyon Rusya-Türkiye tampon bölge hattının çok içlerini de hedef alırsa o zaman daha farklı senaryolar düşünmeye başlarız, ama şimdilik Rusya daha çok Türkiye ile ateşkes anlaşmasını muhafaza etmeye çalışıyor gibi duruyor. İdlib’e topyekun bir saldırı ise Batı’nın Suriye yönetimine karşı eski tavrına dönmeye çalışması sonucunu doğurabilir. Daha şimdiden “Esad’ın işkence hapishaneleri” başlıklarına başladılar bile. İdlib, Kürt bölgesi ve siyasi sürecin ise ne olacağı hâlâ belli değil. Bu bir yandan da Rusya ve İran-Suriye’nin aynı hassasiyetleri ve öncelikleri paylaşmamasından kaynaklanıyor.
Trump’ın “yüzyılın anlaşmasının” ayrıntıları yayınlandı. “Anlaşma” Filistinler için mücadelenin tamamen ve geri dönülmez biçimde kaybedilmesi anlamına geliyor. Bu anlaşma diğer yandan Filistinlilerin olası son şansını da yok edecek. Şimdi soru şu: Filistinliler bu anlaşmaya karşı ne yapacak ya da ne yapabilecek? Yapılabilecek olanın sınırı Filistinlilerin geleceğinin yanı sıra bir yandan Filistinlilere destek olan diğer yandan bu durumu politik enstrüman olarak kullanan Suriye, İran ve Hizbullah’ı da yakından ilgilendiriyor.
Ve asıl sıcak bir yaz geçireceğimizi düşündürten İran-ABD gerilimi:
İran uzun yıllardır ve özellikle Arap Baharı adı verilen süreçte taraf ülke olarak bölgedeki bazı ülkeler ve Batı blokuyla amansız bir mücadele yaşıyordu elbette. Ancak Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmekle yetinmeyip, gemilerini, füze bataryalarını göndermesi ürkütücü senaryoları da gündeme getirdi. İran ile ABD arasında tansiyon her zaman yüksekti ve her ABD başkanı için İran çiğnenebilecek çok işlevli bir malzeme oldu. Ama bu kez durum farklı olabilir mi? Yazılanlara, yorumlara bakılırsa gözardı edilemez. İranlıların da savaş ihtimalini ciddiye aldıkları görülüyor. Mesele birinin tetiği çekmesine bakar ve Trump germeye devam ettiği teli kopartmaya kararlı görünüyor. Trump’ın her şeyi göze alabileceğini gördük. Olmaz, olamaz denilen kararları almakta tereddüt etmedi ve “ABD’nin yüksek menfaatlerinin İran ile savaşmakta olduğunu” düşünüyor olabilir.
İran Suudi Arabistan’ın saldırdığı bir Yemen, NATO’nun saldırdığı bir Libya, İsrail’in saldırdığı bir Suriye değil. İran’a saldırı Suriye’yi, Lübnan’da (İsrail’e karşı) Hizbullah’ı harekete geçirerek farklı bir savaşa sürükleyebilir. Bu da iki ülke arasında kalan değil “çok boyutlu bir savaşın” başlaması demek. Yani ilk yumruktan sonra salon karışabilir!
Hani her yaz başı klişe tekrarlanır ya “bu yaz çok sıcak geçecek” diye, biz de modaya uyalım: Bakalım yıllardır artmaya devam eden ve kimilerince artık doyum noktasına geldiği düşünülen gerilim bu yaz boşalacak mı?