Poşet krizi
Bir bakanlık poşetten para toplayıp bunu kamuoyundan saklar mı? 8,6 milyon tondan fazla ambalaj malzemesi üretilen ülkede piyasaya 4 milyon 356 bin ton sürülüyor deyip kenara çekilir mi? Aradaki bir o kadar fark ne oluyor, insan hiç mi sorgulamaz?
Geçen günlerde küçük bir krizimiz daha oldu. Ama atlattık, aslında ertelediler.
Poşet ve bir dizi malzemeye katkı payı getiren iktidar seçim arifesinde bunu bir kat daha genişletmeye yeltendi. Geri Kazanım Katılım Payına İlişkin Yönetmelik Taslağı bakanlık tarafından duyuruldu. Böylece kışın geçen mevzuat, yönetmelik ile bir kat daha ileriye götürülecekti. Ancak haber basına yansır yansımaz inanılmaz bir tepki aldı ve birkaç gün sonra yönetmelik taslağı bakanlığın sayfasından kaldırıldı.
Biz yine de bu taslak yönetmeliği bir kamu görevi olarak burada paylaşalım.
POŞET PARASI TATLI MI GELDİ?
Yönetmelik ile 1 Ocak’tan itibaren paralı olacak poşeti torba kanun ile bakanlığa gelir kapısı hâline getiren düzenleme çok tepki çekmişti. Sadece poşet değil, pek çok şeyden devlet para alıyor ama bir kuruşunu bile doğa ve topluma döndürmüyordu. Halka gelince para bulamayan devletin poşetten, araba lastiğinden ve hatta ilaç şişesinden bile para alması herkese ayıp gelirken üstüne bunun doğa ve topluma harcanmaması daha büyük bir ayıp olarak görüldü.
Poşetin paralı olmasından bu yana dört ay geçti. Ortada Şehircilik Bakanlığı'nın ne kadar gelir elde ettiğine dair yayınlanmış bir rapor, yapılmış bir açıklama yok. Ama bu kısa sürede bile 50 milyon TL’den fazla para kazanıldığını, poşet dışındaki kalemlerle bunun katlandığını görebiliyoruz. Fakat gerçek rakamı bilmiyoruz. Bilsek poşet meselesi tam bir kriz olur.
ATIKTA YENİ TAKTİKLER
Kasım ayında bakanlık mevcut yönetmenliğini atlatmak için meclisi kullanmıştı. Nedense şimdi meclisi atlatmak için bakanlığı kullanıyorlar. Anlaşılan geçen seferki tepkilerden ders çıkarmış görünüyorlar.
İktidarın ders çıkardığı bir şey daha vardı. O da ödemeyi halka yaptırmayıp aracılara yaptırmak. Düşünsenize şeker kutusu, ekmeğin kâğıdı, cips ve çerez ambalajları, yoğurt kabı ambalaj sayılacak. Gazlı ve gazsız içecekler, sporcu içecekleri, yapay soda gibi içeceklerin ambalajlarından ücret tahsil edilecek. Hatta hazır ilaçlardan ve veteriner ilaçlarından kazanım payı alınacak. Peki kasiyer sizden ayrıca ambalaj parası istese neler olur? Çok açık ki kimse kasiyere dokunmaz ama herkes iktidara dokunur. Bu yüzden ithalatçıdan katkı payı alacaklar ve böylece bu pay ürüne zam olarak yansıyacak.
ATIK PARALARI KENTSEL DÖNÜŞÜME Mİ HARCANACAK?
Bu paraların ne olacağı büyük bir sorun. Aslında bir cevabı var. O da bu paraların atıkların geri kazanıma veya azaltmaya harcanmayacağı. Bunu eski mevzuattan biliyoruz. Şimdiki taslak yönetmelikte para toplamaya dair maddeler var ama nereye harcanacağına dair hiçbir ifade yok. Siz de taslaktan kontrol edebilirsiniz.
KİŞİ BAŞINA 33 KG. MİKRO-PLASTİK
Bakanlık verilerine göre 2017 yılında Türkiye 3 milyon 150 bin ton plastik ambalaj malzemesi üretti. Yıl içinde sadece 500 bin ton geri dönüştü. Yani 2 milyon 650 bin ton çöpe gitti, toprağa karıştı. Çok yakında hepsi mikro-plastiğe dönüşecek. Hepsi toprağa karışıp parçalandığında Türkiye’de 2017 yılında kişi başına 33 kilogram mikro-plastik düşmüş olacak.
BÜYÜK RESİM
Bütün ambalaj atıklarına gelince karşımıza çok daha kötü bir resim çıkıyor: Türkiye’de 2017 yılında 8,6 milyon ton plastik, metal, kompozit, kâğıt-karton, cam ve ahşap atık malzemesi üretilmiş. Bunun yarısı piyasaya sürülmüş. Diğer yarısı ne olmuş? Bakanlık bilmiyor!
Piyasaya sürülen 4,36 milyon ton ambalaj malzemesinin ise sadece yarısı dönüşmüş. Yani 2,2 milyon ton. Depozitolu ile geri dönen ise 177 bin ton. Yani Türkiye’de üretilen 100 birim ambalaj malzemesinin 50 birimi piyasaya girerken 50 biriminin ne olduğunu bilmiyoruz. Piyasaya sürüldüğünü bildiğimiz 50 birimin içinde sadece 25 birimi geri kazanılırken iki birim depozitolu olarak geri dönüyor.
İTHALAT MESELESİ
Poşet tartışması süredursun, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin plastik ithalatı konu oldu. Haberlere göre Türkiye İngiltere’den para verip ayda 20 bin ton plastik ithal ediyor. Yani hammadde olarak yılda 240 bin ton kadar plastikten bahsediyoruz. Nasıl bir hammadde olduğu bir tartışma. Ama akıbeti belli olmayan ve muhtemelen toprağa gömülen 2 milyon 650 bin ton plastik atık yanında bir kat daha anlaşılır bir durum. Anlaşılmaz olan ise bu resmin plastik ürün üretim ve bertarafında mevzuatın düşük olduğu. Asıl sorun burada. Çünkü ülkenizde standart yoksa, denetleme yoksa, kamu yoksa asıl korkmanız gereken budur. Tabii hâlâ plastiğin 400 yılda dönüştüğü martavalına inanıyorsanız, durum daha anlaşılır oluyor.
ÇEVRE BAKANLIĞI KAPATILSIN
Tam adı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olan kurumun asli olarak iki görevi var: Birincisi ülkeyi koşulsuz ve şartsız inşaata açma. Bunun için eski mahalleleri müteahhitlere açmak için kentsel dönüşüm ile uğraşıyor, her türlü iklim düşmanı kömürlü termik santraline ve doğa düşmanı HES’lere izin veriyor. Listesi aslında çok uzun.
Bakanlığın ikinci görevi ise çevre alanında her şeyi paraya çevirmek. Başka bir alt görevi yok. Bu kadar kesin konuşmamın nedeni bakanlık verileri. Bir bakanlık poşetten para toplayıp bunu kamuoyundan saklar mı? 8,6 milyon tondan fazla ambalaj malzemesi üretilen ülkede piyasaya 4 milyon 356 bin ton sürülüyor deyip kenara çekilir mi? Aradaki bir o kadar fark ne oluyor, insan hiç mi sorgulamaz? Hadi insanları geçelim, bunu yapan bakanlık. Diğer yandan en basitinden plastik ambalajda geri dönüşmeyen 2 milyon 650 bin ton atığın toprağımıza karışması ile bir bakanlık hiç ilgilenmeyip sadece 40-50 bin tonundan para almanın derdine nasıl düşebilir?
Bu basit şeyler bile Çevre Bakanlığı’nın çevre, doğa ve toplum için ne kadar işlevsiz olduğunu, halktan ücret almaktan öte işi olmadığını gösteriyor.
POŞET KRİZİ İSTANBUL İÇİN ERTELENDİ
Yönetmelik taslağı basına düşer düşmez bakanlık geri adım attı. Bunu yaparken Kasım 2018’de itiraz eden partileri güzelce yok saydı. Sonra herkesi şaşkınlık içinde bırakan bir ifadeyi kullandı. Bakanlığa göre bu paralar halktan değil, işletmelerden alınacakmış. Peki, o işletmeler nereden alacak? Bu ifade resmen halkın aklı ile dalga geçmektir. Hele hele bunu üretilen 100 birim ambalaj malzemesinin sadece 50 biriminin piyasaya sürüldüğünü bilen ve geriye kalan 50 birimi bilmeyen bir bakanlığın yapması çok garip. Ambalaj atık miktarını bile bilemeyen bir bakanlık... Sadece 25 birimi geri dönüştürülebilir ki o da daha çok atık kağıt işçileri sayesinde. Depozitolu oranı ise yüzde iki. Çok açık ki bakanlık atık konusunda bir tane düzgün iş yapmamış, para toplamak hariç tabi.
* Teşekkürler atık kağıt işçileri, atık geri dönüşümü konusunda bakanlıktan daha iyi iş çıkarttığınız ortada.
Çok açık ki geçen hafta bu ülkede bir poşet krizi yaşandı. Ülkede ambalaj atıklarını bile takip etmekten yoksun bir bakanlık para alınacak ambalaj kalemlerini arttırma işini İstanbul seçimlerinin sonrasına erteledi. Biz de bunu görüyoruz tabii ki. Bunu görüp sadece bakanlığı eleştirmek yetmez. Depozitolu uygulaması olmayan her türlü ambalaj atığını reddetme, alınması durumunda tekrar kullanarak bakanlığa KES, HES izni verme, kentsel dönüşüm altyapısı hazırlama ve atıkları toprağa gömme için gerekli olan gelir kapısı olmayı reddediyoruz.
Tasarı meclis gündemine geldiğinden bu yana buradan herkesin atık politikasını anlaması için çaba sarf ettik. İyi de oldu, iktidar ocak ayında bu tepkiden çekindi. Ancak şimdi yapılması gereken iktidarın atıklardan gelen para musluğunu kesmek. Bunun için en başta poşet alımlarını sıfırlayabiliriz. Bu süreci takip edenler zaten bunu yapıyor. Demek ki çevremizde de bunu sağlamamız gerekiyor. Demek ki poşet meselesi gibi ambalaj atıkları çok politik mesele.