Allah kadını dövün demiyor
Allah, Kur’an’da gerçekten dövün diyor olsa peygamberimiz hadislerinde dövmeyi mekruh sayabilir mi? Hz. Muhammed Kur’an buyrukları hilafına konuşmayacağına, hüküm getirmeyeceğine göre soru şu: Diyanet, Allah’a mı iftira ediyor yoksa Peygambere mi?
Dini metinlerdeki, maksadı aşan ve bu aşımı hep kadın aleyhine, erkek lehine gerçekleştiren yorumlar, toplumlarda eril hegemonyanın sürdürülebilmesine dini araç kılınmışlar. Bütün dinlerde olduğu gibi İslam’da da dindarların algısına böyle böyle yerleşmiş, kadını ikincilleştiren inançlar. Bu nedenle önemli dini metinlerin kadın aklının süzgecinden geçirilmesi ve meallerle yetinmek yerine tefsirlere yönelik karşılaştırmalı incelemeler yapılması gerekiyor.
7 Mayıs tarihli yazımda kavvam kavramını incelemeye çalıştığım Nisa suresi 34’üncü ayetinde, çok tartışmalı başka bir fiil daha yer alır. Kur’an’ın “kocaya karısını dövme” emri verdiği de iddia edilir, Nisa 34 ile. Öyle ki koskoca, anlı şanlı ilahiyat profesörlerinden ayet hükmüne uyarak(!), “Allah’ın emrine karşı gelmiş olmamak için ben de karımı dövdüm” sözlerinin duyulduğu bilinir. Kadınları ikincilleştiren patriyarkanın, erkekleri de maymuna çevirdiği, anlı şanlı profesör bile olsa, kendisinden önceki yorumları taklitten kurtulamayacak şekilde o kurgulanmış “erkeklik rolüne” hapsettiği görülür. Birçok tefsiri karşılaştırmayıp sadece Diyanet tefsiri ile meali arasındaki farklılıkları incelemeye giriştiğim bu ikinci yazıda da önce şunu belirteyim ki Diyanetin mealinde de “vedribuhum” fiili “dövün” şeklinde yazılmıştır.
Ancak önceki yazımda da belirttiğim gibi Diyanet, tefsirinde, görünüşte hakkaniyete uyar. Bilimsel yaklaşıma sahipmiş izlenimi vermek için olsa gerek tefsirinde fiilin, farklı yorumlarına de yer verir. Vahye muhatap ilk neslin ve yaşadıkları toplumun o çağdaki örf ve adetleriyle ilişkisini kurar. Ve daha önemlisi ayet tefsirinin sonunda ise ulu’l-emre itaati yani günümüz örfü olan yasalara uyma gereğini işaret eder. Mealde “dövün” tefsirde “yasalar uyun” şeklinde açıklama kurnazlığı, Diyanetin, hem nalına hem mıhına usulüyle uygulanan en belirgin politikalarından birisi.
Dövmek fiilinin emredilişini(?), tarihselci yorumlarla, o çağın şartları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen ilahiyatçılar olduğu da bilinir. Çok boyutlu ve derinlikli tarihselci düşünce akımını, “o zaman öyleydi, şimdi böyle” kolaycılığına indirgemek yerine geçmişte yapılan yorumlardaki “aşırılıkları” daha önemlisi “yanlışlıkları” tespite yönelmek zahmetli ve yüksek risk almayı gerektiriyor elbet. Hele günümüzde, akademik özgürlüğün yok edildiğini düşünür; ilahiyat camiası üzerindeki “selefin” yorumuna İlahi hüküm kutsiyeti kazandıranların baskısını ilave edersek, durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Tekfirciler her daim hazır bekliyor. Sadece sözle tehdit değil fiili saldırılarla da büyük tehlike arz ediyor, tekfircilik alışkanlığı. Dünya genelinde Salman Ruşdi’yi ülkemizde Konca Kuriş’i hatırlamak yeterli rizikonun büyüklüğünü görmeye. Dini metinlerden patriarkal yorumları eleme niyetinin görülmeyişinde, günümüz ilahiyatçıları arasındaki eril zihniyet yaygınlığı da etkili kuşkusuz. Dolayısıyla ilahiyatçı olsun olmasın dindar feministlerin bu işe kafa yorması kaçınılmaz.
Ayetin son kısmı, özellikle evlilikte geçimsizliğe (nüşûz) karşı çözüm yollarını amirdir. Evet ayetin bu kısmında durum tespitinden çıkılmış emir hükmü getirilmiştir. Başka ayetlerde erkeğin nüşûzundan yani geçimsizliğinden söz edilmişse de bu ayet, kadının geçimsizliği ve sonuçlarıyla ilişkili hüküm getirmiştir. Bugün en sık kullanılan boşanma nedeni olan şiddetli geçimsizliği ifade ediyor nüşûz, kelimesi. Kadının nüşûzu yani evlilik hukukunu sürdürmek istemeyişi olarak anlaşılması gerekiyor. Kadının ayrılmak istemesi durumudur yani ayetin konusu. Erkek, kadının nafakasını karşılıyor fakat kadın evliliği sürdürmek istemiyor, durum bu kadar basit ve anlaşılabilir. Ancak kadına ayrılma talebi, hakkı tanımak istemeyen erkek aklı namusa, ihanete varıncaya kadar kelimenin içermediği pek çok anlamı yüklemiş, ayete. Diyanet ise kendince bu eski yorumları hafifletip “evlilik hukukuna başkaldırmasından korkulan kadınlar” şeklinde çevirmiş geçimsizlik kelimesini. Devamında ise öğüt vermek ve yataklarında yalnız bırakmak, emredildiği belirtiliyor mealde.
Bu haliyle günümüz evlilik danışmanlarının da önerdiği şekil çıkar karşımıza. Önce iletişim, konuşma yoluyla sorunu çözmeye çalışmak ve bu yol akim kaldığı takdirde de geçici ayrılık teklif eder aile danışmanları da. Sorun hâlâ çözülmediğinde ise bizim ünlü vedribuhum fiili geliyor ayette. Diyanetin ve pek çok mealin dövün şeklinde çevirdiği fiil. Ancak bakıyoruz farklı mealler de var. Mesela Abdülaziz Bayındır mealinde fiil, kendilerini rahat bırakın şeklinde çevrilmiştir, dövün değil rahat bırakın. Sonia Cihangir de Sonsuz Rahmet isimli meal çalışmasında darabe fiilinin ayak izi, yürüyüp gitmek anlamlarına da geldiğine dikkat çeker, vadribuhum fiilinin dövmeyi değil ayrılmayı ifade ettiğini söyler. Diyanetin tefsirini incelediğimizde ise bu ayrılmayı, boşanmayı ifade eden çevirilerin ilk örnekler olmadığını görürüz. İkinci nesil İslam alimlerinden yani tabiînden de aynı fiili serbest bırakın şeklinde açıklayanlar olduğunu görürüz.
“Atâ (ikinci nesil alimlerden), hukuku çiğneyen kadınlara uygulanacak müeyyide ile genel olarak kadını dövme konusundaki hadisleri birlikte değerlendirmiş ve şu sonuca varmıştır: Erkek, yalnızca naşize olan karısını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir.” Diyanet tefsiri Atâ’nın yorumunu açıklayan sonraki müfessirlerden Ebu Bekir İbnül Arabi’nin görüşüne de yer verir: “Ebu Bekir İbnü’l- Arabî’ye göre Atâ, ayette geçen dövmenin ibâha (serbest bırakma) ifade ettiğini, genel olarak erkeğin karısını dövmesini yasaklayan hadislerin ise kerâhet (mekruh ve çirkin görme) hükmü getirdiğini tespit etmiş ve sonuç olarak “koca, karısını dövemez” demiştir.”
Diyanet tefsiri İslam alimlerinin bu görüşlerine yer verdiği halde mealinde açıkça dövün kelimesini kullanıyor. Üstelik uzun tefsirinde hadislerden, hatta Hz. Ömer’in sözlerinden de örneklerle kadın dövmenin “Mekkeli müşriklerin adeti” olduğunu açıkça belirtiyor. Allah, Kur’an’da gerçekten dövün diyor olsa peygamberimiz hadislerinde dövmeyi mekruh sayabilir mi? Hz. Muhammed Kur’an buyrukları hilafına konuşmayacağına, hüküm getirmeyeceğine göre soru şu: Diyanet, Allah’a mı iftira ediyor yoksa Peygambere mi? Bu sorunun cevabını almamış olmak mümkün değil. Ancak Nisa suresi 34’üncü ayetle kadınlara kolaylık getirildiğini artık biliyoruz. Ayetin erkek şiddetini emretmediğini biliyoruz böylece. Ayete göre şunu rahatlıkla anlayabiliriz: Erkek, karısının nafakasını karşılıyor olsa bile onun sahibi değil ve kadın boşanmak istediğinde erkek bunu kabul etmeli.