YAZARLAR

Sakatların, piçlerin ve kırık şeylerin hikayesi: Game of Thrones

Sadece kadınlara dair anlatı açısından değil, GoT bütün sakatların, piçlerin ve kırıkların hikayesini yeni baştan anlattı. Ötekilerin hikayelerinin çok kritik bir noktada yer alabileceğini ve hikayeye yön verebileceklerini gösterdi. Önümüzdeki yıllar boyunca referans verilecek karakterler yarattı.

Yazmaya değer tek şey insan kalbinin kendi içindeki çelişkisidir. William Fulkner

2011 yılında yayınlanmaya başlayan ve bu hafta final bölümü yayınlanan Game of Thrones dizisi birçok açıdan sinema ve dizi sektörünü büyük dönüşümlere uğrattı. Bu sekiz yıla baktığımızda televizyonculuğun önemli bir dönemeçte olduğunu görebiliriz. TV’nin icadından bu yana gelen teknoloji ve alışkanlıklar artık değişiyor. Bu süre zarfında Netflix hızla yükseldi, ABD’de kablolu kanallar dışında online streaming kanalları genişledi ve dizi sektörü alanı kaplamaya başladı. 2011’de ABD’de yayına giren dizi sayısı 266’yken, geçen yıl yüzde 86 artışla 495 dizi yayına girdi mesela.

George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı isimli roman serisinden uyarlanan Game of Thrones dizisiyse bu dönüşümün en büyük ayaklarından birini oluşturdu. Bu sekiz yıl boyunca birçok kaliteli dizi izledik, ancak GoT’un yarattığı dönüşümün bu açıdan ayrı bir yerde olduğunu ortaya koymak gerek. Dizinin kablolu kanaldan yayın yapan HBO’nun en popüler dizisi olduğunu ve dijital izlemelerle birlikte bölüm başına 30 milyon kişinin izlediği resmi olarak kayıtlı. Bunun yanında GoT’un torrent indirilme rekorları kırdığı da birçok kez açıklandı. GoT’un bazı bölümleri için harcanan bütçe küçük bir ülke sinemasını kalkındıracak cinsten. Apple, Amazon, Netflix, Hulu gibi platformlar da benzer bir dizi arayışında, ancak yanına yaklaşan henüz olmadı.

Bunun sebebi de aslında ne harcanan paranın büyüklüğünde ne de izleyiciyi kendine bağlayıp rekorlar kırmasında. GoT’un getirdiği aslında hikaye anlatımına dair dönüşüm ve asıl bunun üzerinde durmak gerek. Diğer platformların GoT’un yerini alması istenen dizilerinin başarısız olmasının sebebi de bu asıl meseleyi kaçırmalarında.

Dizinin baş karakterlerinden Tyrion Lannister son bölümün kritik sahnelerinden birinde, en büyük şey hikayelerdir, dedi. Devamında da şunları söyledi: “Halkı buluşturan nedir? Ordular mı? Altın mı? Bayraklar mı? Hikayelerdir. Dünyada iyi bir hikayeden daha iyi bir şey yoktur. Hiçbir şey onu durduramaz. Hiçbir düşman onu durduramaz.” GoT’un en büyük başarısı da hikaye anlatıcılığına getirdiği yeniliklerdi.

George R. R. Martin yola çıkarken Hollywood’un tipik iyi ile kötünün savaşı anlatısının karşısında durarak başlamıştı. Uzun yıllar sektör içinde çalışmaktan sıkılan Martin’in kendini bu kitap serisine adamasının sebeplerinden biri de klişe anlatıların dışına çıkmasına pek izin verilmemesiydi. Her ne kadar Yüzüklerin Efendisi serisinin ve J. R. R. Tolkien’in hayranı olduğunu belirtse de mutlak iyilerin ve mutlak kötülerin olduğunu düşüncesini kırıp attı Martin. Savaşta kahramanlık gösteren birinin çok kötü biri olabileceğinin veya kötü olarak gösterilen bir karakterin başka alanlarda çok iyi bir insan olabileceğinin altını çizdi.

Martin ayrıca savaşın gerçek yüzünü güçlü bir şekilde ortaya koydu. Hollywood’da dizi senaryosu yazdığı dönemde devamlı aksiyon sahnesi isteyen yapımcıların, aksiyonun gerçek sonuçlarını göstermekten de imtina ettiğini vurguluyor bir röportajında Martin. Bir araba kazası olduğunda çıkan ses korkunçtur, insanlar ölür ama klişe bir anlatıda çarpışan görkemli metaller görürüz. Ya da klişe bir savaş sahnesinde ortada pek fazla parçalanan insan, kan ya da ölürken altına eden insanları görmeyiz. Ancak gerçeklik budur. GoT serisinde ortalıkta kılıç sallayıp kötüleri öldüren şövalyeleri değil savaşın tüm kötü yönlerini görüyoruz. Bunun kökenlerini de Martin’in Vietnam Savaşı sırasında vicdani retçi olmasına ve hayatı boyunca vicdani reddin savunuculuğunu yapmasında bulabiliriz.

Mutlak iyi ve mutlak kötü nasıl yoksa, bir hikayenin nasıl akacağını da bilemeyiz. Martin’in serideki güçlü yönü de hikaye anlatıcılığındaki en büyük geleneği, güveni kırması. İlk sezonun sonunda en sevilen karakterlerden Net Stark’ın öldürülmesiyle her şeyin bambaşka olacağını görmüştük zaten. Sonraki sezonlarda da sevilen karakterlerin kaderinin pek de iyi olmayabileceği düşüncesiyle izledik.

GoT edebiyat ve film tarihinin gördüğü en güçlü, en kompleks kadın karakterleri yarattı. Savaşçı, kraliçe, prenses, hükümdar, suikastçı ya da cadı… GoT feminist bir anlatı mı, tartışılır. Kadın karakterlerine iyi davrandı mı? Kesinlikle değil. Ancak hangi karakterine iyi davrandı ki? Bunların dışında kadınlara dair en güçlü anlatılardan biri. Bunun sırrı da serinin yaratıcısının bir röportajda verdiği cevapta. Kadın karakterleri nasıl bu kadar başarılı yazdığı sorusuna Martin, “Kadınları her zaman insanlar gibi değerlendirdim,” diye cevap veriyor. “Ana mesele empati. Ben olsam nasıl hissederdim, diye sormak. Karakterin temelde bir insan ve insanlığın temel bir yapısı var. Kadın karakter yazabilirsiniz, cüce karakter yazabilirsiniz ya da başka bir şey. Temelden başlamalısınız. Benden farklı cinsel organlara sahipler. Ama aşk ve şeref için savaşmak gibi eski hikayeye sahipler. Hepimiz hayattan benzer şeyleri bekliyoruz. Bu da karakterleri gerçekçi yapıyor.” Bu kadar basit. Bundan sonra karton kadın karakterler yazmak o kadar kolay olmayacak.

Sadece kadınlara dair anlatı açısından değil, GoT bütün sakatların, piçlerin ve kırıkların hikayesini yeni baştan anlattı. Ötekilerin hikayelerinin çok kritik bir noktada yer alabileceğini ve hikayeye yön verebileceklerini gösterdi. Önümüzdeki yıllar boyunca referans verilecek karakterler yarattı.

Zeynep Tüfekçi Scientific American dergisine yazdığı “Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?” başlıklı yazıda serisinin sosyolojik öykü anlatımı tarzına vurgu yaptı. (Son sezonun sosyolojik öykü anlatımından psikolojik öykü anlatımına kaydığını ve bu yüzden hüsran yarattığını vurguladı.) Tüfekçi’nin bu yorumundan hareket edersek GoT’un tarihi film anlatısına da yenilik getirdiğini söyleyebiliriz. Kralların sinek gibi öldürüldüğü bir çağın politik atmosferini başarıyla yansıttı GoT.

GoT’u aynı zamanda TV tarihinin ikinci altın çağının son örneği olarak da görebiliriz. GoT’un yayınlandığı kanal olan HBO yakın zamanda Çernobil dizisine başladı mesela. Heyecan dozu yüksek ve politik atmosferi çok iyi örülmüş bir dizi. Ancak GoT’un yakaladığı başarıya ulaşabilmesi mümkün görünmüyor. Ya da geniş bir açıdan bakarsak, GoT’un yarattığı kırılma aşılabilir mi? Yakın zamanda mümkün görünmüyor.