Fenerbahçe aynı: Eski tas, eski hamam
Fenerbahçe'de vaat edilen değişim, zihniyet değişimi 38 yaşındaki Volkan Demirel'le bir yıl sözleşme uzatıp 39 yaşındaki Emre Belözoğlu'nu Başakşehir'den geri transfer etmek midir? İyi o zaman Fenerbahçe yönetimi Emenike'yi de geri getirsin, Moussa Sow'u da, Mamadou Niang'ı, hatta Jay Jay Okocha'yı da transfer etsin...
Eski aşklar rüyalarda yaşar. Bu sadece bir Yeni Türkü bestesi değildir. Gerçek bir tanımlamadır. Hayatta bir de yarım kalan aşklar vardır. İnsan yola devam ederken geriye dönüp baktığında “acaba” diye sorgular yarım kalan yaşanmışlıkları. İnsanlar yeniden denemeye değer olduğunu düşünür. Halbuki o yaşanılanlar geride kalmıştır ve zaman ilerlemiştir. Hiçbir şey de eskisi gibi değildir. Fenerbahçe taraftarının Ersun Yanal'la ilişkisi de böyle. Yarım kalan bir “hayat” vardır ortada ve yeniden bir araya gelmek için sabredilip çabalanmıştır. İşte bu “acaba” sorusu çoktan bitmiş olan şeylerin fark edilmesine mani olur. Fenerbahçe camiasının bunu çabucak fark edip hayatına kaldığı yerden devam etmesi gerekir. Ama geriye doğru değil, ileriye doğru. Şimdi bir de 39 yaşındaki futbolcu Emre Belözoğlu'nun yeniden Fenerbahçe'ye döneceği sesleri yükseliyor. Peki bu hikayenin sonu nereye gidecek? Önce nereden geldik ve neredeyiz oturup bir düşünelim.
Aslında meseleye ta 4-5 sene öncesinden Menajer Terraneo, Teknik Direktör Vitor Pereira ve eski Başkan Aziz Yıldırım'ın bıraktığı ekonomik enkazdan başlamak gerekiyor. Ama o kadar fazla geriye gitmeyip biraz daha yakın tarihten başlayalım bu seferlik. 2013 – 2014 sezonunda Fenerbahçe'yi nisan ayında şampiyon yapan Ersun Yanal'ı 2014-2015 sezonu başlarken “fiilen” kovan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yönetimi, daha sonra yeni bir aşk bulamadı. Hiçbir hoca ile bu iş tutmadı. Hal böyle olunca Ersun Yanal'ın görevine ilk son verildiğinde Aziz Yıldırım'ı haklı gören Fenerbahçe taraftarı, zaman geçtikte Fenerbahçe Kulübü'nün tabiri caizse nasıl kendi ayağına sıktığını fark etti. O yüzden süreç Ersun Yanal'ın lehine işledi. Kaybeden değil, kaybedilen olarak düşünülmeye başlandı. Bu da yarım kalan bir aşk olarak algılandı ki öyledir. Yani “şampiyon” iken gönderilmek hakikaten çok sık rastlanan bir şey değildir.
Bu aslında Mircea Lucescu'nun Galatasaray'dan ayrılışının aynı olmasa da bir başka versiyonudur. 2001-2002 sezonunda Galatasaray'ı şampiyon yapan Lucescu, sıcağı sıcağına takımdan ayrılmak zorunda kaldı. Neden? Dönemin başkanı rahmetli Özhan Canaydın, Galatasaray taraftarına gönüllerin hocasını geri getireceğini vaat etmiştir. Lucescu henüz görevinin başındayken Fatih Terim'le anlaşıp tesisleri gezdirmesi tam bir amatör futbol kulübü ortamıdır. Skandalların skandalıdır da diyebiliriz. Gönlü kırılan Lucescu, eşyalarını toplayıp tesisleri çabucak terk etti. Aynı gün Beşiktaş'ın menajeri Sinan Engin, Lucescu'ya ulaşır ve Beşiktaş'ın başına geçmesi için ikna eder. O sezon da ilginçtir ki Beşiktaş'ın 100'üncü yılıdır. Sonuç olarak Lucescu, Galatasaray'ı şampiyon yaptıktan bir sezon sonra Beşiktaş'ı şampiyon yapmıştır. Galatasaray taraftarı o dönem her ne kadar Fatih Terim'in gelişiyle havaya girmiş olsa da er ya da geç çok büyük hata yapıldığını fark etti. Şampiyon bir hocayı neden gönderirsin değil mi? Ben size anlatayım. Başkan Mehmet Cansun'dan sonra başkan olacak merhum Özhan Canaydın, seçim kampanyasını yürütürken Fatih Terim'i getirme vaadinde bulunmuştu. Lucescu ile şampiyon olunmasaydı bu plan tutmuş da olacaktı esasında. Ama Lucescu'nun Galatasaray'ı şampiyon yapmış olması bütün planı bozdu. Ardından gidip Beşiktaş'ı da şampiyon yapmayı başarması ise bu gerçeği herkesin yüzüne vurdu.
Şimdi buradan nereye geliyoruz? Fenerbahçe taraftarının eski başkan Aziz Yıldırım'ın gitmesi için iki sezon boyunca yaptıkları protestonun amacı neydi? Neden Aziz Yıldırım'ın artık görevi bırakması beklendi? Hatta Fenerbahçe taraftarı bir kenara, bütün kamuoyu neden Aziz Yıldırım'dan kurtulma telaşındaydı? Talep edilen şey “değişim”di. Bir değişim istiyordu Fenerbahçe taraftarı. Bir zihniyet değişimi. Mevcut depresif halden bir an önce sıyrılıp daha büyük vizyonla ve planla harekete geçmekti bütün istek. Peki Fenerbahçe Başkanı Sayın Ali Koç, Fenerbahçe başkanı seçilmeden evvel ne vaat ediyordu Fenerbahçelilere? Evet, doğru hatırladınız; “Değişim”. Sayın Ali Koç, şampiyonluğun sözünü vermemişti ve ama zihniyetlerin değişeceğinin sözünü vermişti herkese. Sadece Fenerbahçelilerin değil, herkesin büyük bir beklentisi vardı bu konuda. Taraftar Ersun Yanal'ı istediğinde “sizin benim vizyonumdan anladığınız bu mu” diye çıkışmıştı. Düşünüldü ki herhalde Chelsea, Paris Saint German gibi bir şeye dönüştürülecek Fenerbahçe Kulübü.
Buradan Fenerbahçelilere ve bütün futbol kamuoyuna soruyorum. Çünkü bu bütün kulüplerimizde yaşanılan mevcut vakalardan. Fenerbahçe'de vaat edilen değişim, zihniyet değişimi 38 yaşındaki Volkan Demirel'le bir yıl sözleşme uzatıp 39 yaşındaki Emre Belözoğlu'nu Başakşehir'den geri transfer etmek midir? İyi o zaman Fenerbahçe yönetimi Emenike'yi de geri getirsin, Moussa Sow'u da, Mamadou Niang'ı, hatta Jay Jay Okocha'yı da transfer etsin, hatta Beşiktaş'a transfer çalımı atsın ve Amokachi'yi de kadrosuna katsın ve hatta ve hatta eski Galatasaraylı Didier Drogba'yı da transfer etsin. Ya kimse artık sıkılmadı mı bu işlerden? Yeterince ders almadık mı? Bakın bu işler Beşiktaş ve Galatasaray'da da çok sık yaşanır. Gönderilen oyuncu yeniden getirilir, kiralanır. Hakikaten trajikomik.
Bir de şu tip söylemler görüyorum TV'lerde ve gazetelerde. Fenerbahçe'nin Emre'yi abi olarak takıma getirmesi lazım. Yahu ne abisi? Abiliği mi kaldı? 21'inci yüzyıldayız. Soldado, gol kaçırıp morali bozulunca Emre Soldado'ya mı abilik yapacak? Soldado'yu yemeğe falan çıkarıp hafta sonu tatilleri mi yapacaklar? Takımların yarısından fazlasının yabancı oyuncu olduğu ortamda abilik mabilik işleri yemez. Ne anlatabilirsin Roberto Soldado'ya? Ödemeler geciksin, “ne oldu bizim paralar” diye geldiklerinde Emre Belözoğlu ne anlatabilir Soldado'ya, Slimani'ye veya Skrtel'e? Bundan 20-30 sene evvel takımların yüzde 90'ı yerli oyunculardan kurulu olduğu için bu iletişim daha kolay kurulabiliyordu. Takımın abisi veya kaptanı her işle ilgilenebiliyordu. Ödemeler ile ilgili veya başka sorunlar ile ilgili. Ama şimdi yabancı oyuncu muhatap bile almaz. Avukatı ve menajeri zaten 24 saat meselenin içinde. O yüzden bu zihniyetlerimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Takım içinde liderler vardır. Bunu kabul ediyoruz. Hatta saha içinde direktör bir oyuncu da oluyor. Ama bu altı boş eski söylemlerin artık hiçbir rasyonalitesi kalmadı. Abilik gibi kavramların altı boştur, bunu çok açık söylüyorum. Artık var olan mevcut düzende başarı için birkaç ayak vardır. Biri takım mühendisliği. Çok iyi kurgulanmış bir oyun düzenine uygun bir kadro inşa etmek. Bir diğeri ekonomik altyapı. Para varsa huzur vardır derler ya, gerçekten doğru. Para varsa transfer de var, sezon içi istikrar da. Çünkü ödemelerde sıkıntı olduğunda bu, futbolcuların genel performansına da direkt olarak sirayet ediyor. Aklı başında yöneticiler ve ligi bilen, lige hakim bir teknik direktör ile “bam” zaten yarıştasın. Yolda düzen değiştirmezsen, dereyi geçerken atı değiştirmezsen muhtemelen de şampiyon olmayı başaracaksın.
Geçen yaz bütün tribünler “Ersun Yanal” diye bağırıyordu Fenerbahçe camiasında. Sayın Ali Koç ne yaptı? “Siz benim vizyonumu anlayamamışsınız” dedi ve Sportif Direktör Damian Comolli ve Teknik Direktör Phillip Cocu'yu göreve getirdi. Cocu sezona kötü başladı ve tribünler “Ersun Yanal” diye bağırmaya devam etti. Sayın Ali Koç, sözünün arkasında durdu ve Cocu'yla devam etti yola. Tribünler “Ersun Yanal” diye bağıra dururken Fenerbahçe, Cocu ile ligin dibine adeta demir attı. Küme düşebileceği bile tartışılıyordu. 10'uncu haftanın sonunda Ankaragücü yenilgisinin ardından Cocu görevden alındı ve hatta basın toplantısına bile çıkmasına izin verilmedi. Bu konu da ayrıca hâlâ belirsizdir. Çok flu bir konudur ve Cocu ile o geceki gerçekler muhakkak bir gün ortaya çıkacaktır. Yardımcı antrenör Koeman ile devam etmeye karar verdi. Bu meyanda tribünler “Ersun Yanal” diye bağırmaya devam ediyordu ve Sayın Ali Koç “Ersun Yanal planlarımızın arasında yok” gibi bir demeç verdi. 14'üncü haftanın sonunda Koeman'ın da görevine son verildi ve Ersun Yanal takımın başına getirildi. Gerçekten şaka gibi.
Ersun Yanal başarılı mıdır? Puantaj anlamında başarılı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta takımı teslim aldığında Fenerbahçe 14 puanla 17'nci sıradaydı. 32 puan topladı ve Fenerbahçe'yi 46 puanla altıncı sırada tamamlattı. Bence başarısız demek haksızlık olur, en azından puantaj anlamında. Ama genel resimde Ersun Yanal'ın başarısız olduğunu düşünüyorum. Neden? Devre arasında yaptırdığı transferleri bir düşünelim. Moses, olmadı ama Chelsea'den geldiği için onu bir kenara ayırıyorum. Tolgay Arslan, patladı. Dört sezon boyunca kendi takımında ilk 11 oyuncusu olmayı başaramamış bir oyuncuyu kurtarıcı gibi transfer etmek nasıl bir akıl kârıdır onu ayrıca tartışmak gerekir. Serdar Aziz, zaten olmayacağı belliydi. Galatasaray'dan gönderilen Aziz'in, Fenerbahçe kariyeri de uzun sürmeyebilir. Sadık Çiftpınar, kesinlikle Fenerbahçe'nin oyuncusu değil. Bu artık çok net. Zajc transferi şimdilik patladı görünüyor ama ilerleyen günlerde başka türlü görünebilir.
Arkadaşlar geçtiğimiz sezon 72 puanla ligi ikinci bitiren, şampiyonluğu kaçıran Aykut Kocaman'ı başarısız olarak değerlendirdi Fenerbahçe ve genel spor kamuoyu. Aykut Kocaman'dan kurtulmak istendi ama bunu isteyenler Ersun Yanal'ı başarılı buluyor. Ersun Yanal ile Fenerbahçe taraftarı arasındaki yarım kalan aşk da çoktan bitmiştir. Öyle ki bugüne kadar Beşiktaş ile anlaşmış olarak görülen Abdullah Avcı'nın bile ismi Fenerbahçe'yle anılıyordu. Fenerbahçe, 2019-2020 sezonuna kötü bir başlangıç yaparsa muhtemelen Ersun Yanal sezonu tamamlayamayacak. Şu ana kadar Fenerbahçe'de pek bir şey değiştiğinin veya değişebileceğinin sinyalini de alamadık. Bu transfer dönemi sadece Fenerbahçe'nin önümüzdeki sezonki kaderini değil aynı zamanda Ersun Yanal'ın Fenerbahçe kaderini ve Ali Koç'un başkanlık sürecini etkileyebilir.