Kandaka devriminden milis devletine
Darbeyle gelip seçimle iktidarını perçinleyen Abdülfettah el Sisi şu anda Sudanlı generaller için bir rol model sayılabilir. Hamidti için boşuna “Sudan’ın Sisi’si” benzetmesi yapılmıyor. AB ise ‘Afrika’dan göç dursun da kim gelirse gelsin’ havasında. Suud-Emirlik ikilisinin Sudan’ı kendi eksenlerine çekiyor olması ABD’nin de rıza gösterdiği bir sonuç.
Sudan’da dirilen ‘Kandaka ruhu’ bu ülkeye dair ezberlerin tozunu attı. Sudan Kadın Kültür Derneği 1946’da, Sudanlı Kadınlar Derneği 1952’de kurulmuş. İlk kadının parlamentoya giriş tarihi 1965. İlk kadının kabinede yer aldığı yıl 1970. Afrika için liderlik sayılır. Ne var ki kadınlar son 30-40 yılda şeri düzenlemelerle gerilere itildi. Ömer el Beşir’e isyan eden göstericilerin üçte ikisini kadınların oluşturması Sudan’ı sadece yakın tarihiyle bilenleri şaşırttı. Sistem zebanilerinin ayrıcalıklarını yitirmemek için ‘özgür Nuba kadını’ ile sembolleşen o ruhu karartması gerekiyordu. Onlarca yıldır Darfur, Kordofan ve Beyaz Nil gibi yerlerde ‘tecavüz’ en büyük silahlarıydı. Kandaka duruşu, Beşir’in sonunu getiren isyana kararlılık ve saygınlık kattı. Kadınlar Ramazan boyunca tencerelerini Silahlı Kuvvetler Karargâhı’nın önünde oturma eyleminin sürdürüldüğü meydanda kaynattı. İstedikleri, 11 Nisan’da Beşir’i kenara çekip idareye el koyan Askeri Geçiş Konseyi’nin (AGK) yetkiyi sivillere devretmesiydi. Ellerindeki yegâne kart da oturma eylemiydi. Sonunda bu kartı ellerinden almak için 3 Haziran’da ölümcül güçler devreye sokuldu. Dün itibariyle Nil’den çıkartılan 40 cesetle birlikte kurbanların sayısı 108’i buldu. Ve bu işi Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) yaptırdılar. Halk bunları Darfur’dan tanıyor. HDK insanlığa karşı suçlar işleyen Cancavid milislerinin resmiyet kazanmış hali. Komutanları, Askeri Geciş Konseyi’nin (AGK) başkan yardımcısı Muhammed Hamdan Dagolo. Nam-ı diğer ‘Hamidti’ ya da ‘Hemeti’.
Sicilleri dört kelimeden ibaret: İnfaz, işkence, tecavüz ve yağma.
BBC’nin Afrika editörü Fergal Keane’ye göre başkente dışarıdan geliyorlar, burada aile bağlarına sahip değiller. Yani bu suçu işlerken yüzlerine bakamayacakları insan yok!
***
Sudan’daki süreç giderek Hamidti’nin liderlik hikâyesine dönüşüyor. Çad göçmeni bir Arap olan Hamidti, 1989’da siyasal İslamcılarla ordu arasındaki ittifakla iktidarı ele geçirmiş olan Beşir’in simgesel miraslarından biri. Belki en önemlisi. Anlatılara göre ilkokulu üçüncü sınıfta terk edip Libya-Mısır sınırlarında deve ticaretiyle uğraşan Hamidti, 2003’te Darfur’da başlayan çatışmalar sırasında Arap kabilelerinden oluşturulan milis güçlerine katıldı. Bunların genel adı Cancavid. Saldırıların hedefinde topraklarını Araplara kaptırmış yerli Fur kabilesi vardı. O vakit milislerin genel komutanı Musa Hilal idi. Bir ara Hamidti ‘düzmece’ bir isyanla merkeze kafa tutup dikkatleri üzerine çekti ve uzlaşmayla Beşir’in adamı oluverdi. Hızlıca yükseldi. Hartum’a sorun olmaya başlayan başıbozuk Cancavidleri zapturapt altına almak için 2013’te oluşturulan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) başına getirildi. Bu güç başlangıçta Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Hizmeti’ne bağlıydı. 2010’da yasayla dokunulmazlık aldı. 2015’de ‘düzenli güç’ statüsü kazandı. 2017’de yarı özerk yapı olarak doğrudan devlet başkanına bağlandı. Beşir için ordu ve istihbaratı dengeleyen üçüncü silahlı güçtü. En önemlisi halk isyanlarına karşı başkanın kalkanıydı. 2013’te Hartum’daki gösterileri kanlı bir şekilde bastıran bunlardı. Omurgasını Darfur’lu Araplar oluştursa da başka kabilelerle genişletildi. İçlerinde Çad ve Nijer’de yaygın olan Arapça aksanıyla konuşanlar vardı. Yani ithal milisler de barındıyordu. HDK, Canvavidlerin berbat sicilini Darfur’dan Güney Kordofan ve Mavi Nil eyaletlerine de taşıdı. Cancavidlerin asıl komutanı Musa Hilal, 2014’te danışmanlığını yaptığı Beşir’le ters düşüp Darfur’a dönerek Devrimci Uyanış Konseyi’ni kurdu. Onu yakalayıp hapse tıkma işi uzaktan kuzeni olan Hamidti’ye düşmüştü. Hilal’in ekarte edilmesiyle Cebel Emir’deki altın madenlerinde kontrol de Hamidti’ye geçti. Cancavidler sınır gücü olarak da konuşlandırıldığı için Hamidti aynı zamanda kaçakçılığın patronuydu. Bu onu, devlete minnet duymayacak kadar zengin bir komutan yapıyordu. Kısa sürede sadece Darfur’un değil bütün Sudan’ın Frankeştayn'ı olmuştu.
Hamidti, 2015’te İran’la bağları koparıp Suudi-Emirlik eksenine kayan Beşir’in onayıyla savaşçılarını Yemen’e gönderdi. Bu sayede Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) dostluğunu kazandı. Yemen savaşıyla daha da zenginleşti. Zaten altın işi onu BAE’ye bağlıyordu. Hamidti, Beşir’in siyasal dilini borçlu olduğu Müslüman Kardeşler’e de mesafeliydi. Darfur günlerinde, iktidarın ilk 10 yılında Beşir’in akıl hocasıyken en büyük hasmına dönüşen Hasan el Turabi’nin Eşitlik ve Adalet Hareketi’ne düşmandı. Suud-Emirlik ekseninde muteber olmak için Müslüman Kardeşler’e uzak olmak yeterli.
***
Hamidti kritik dönemde ‘kaybedecek’ tarafa oynamadı. Göstericilere ateş açılması emrini reddetti. Beşir’i kızağa alan komutanların arkasındaydı. Hatta göstericilerin reddettiği Askeri Geçiş Konseyi’nin ilk başkanı Avad bin Avf’ın 24 saat sonra istifa etmesinde Hamidti etkiliydi. İddia o ki Hamidti kendine yakın gördüğü Abdulfettah Burhan’ın konsey başkanı olmasını sağladı. Burhan daha önce ordu ile Cancavid arasındaki koordinasyonu sağlayan askeri istihbarat subayıydı. Burhan Kara Kuvvetleri Komutanı olarak Yemen savaşına sevkıyattan da sorumluydu. Hamidti, HDK’nın bütçesi ve altından gelen 1 milyar doları ekonomiyi rahatlatmak üzere petrol ve gıda ithalatı için harcadığını ve Merkez Bankası’na 250 milyon dolar aktardığını açıkladı. Bol demeç verdi. ‘Vatansever’ ve ‘halkçı lider’ imajı vermeye çalıştı. Ramazan'da iftar davetiyle Amerikan maslahatgüzarı dahil yabancı diplomatları da ağırladı. Hartum’daki diplomatlar patronun kim olduğunun farkındaydı. Jerome Tubiana’nın 14 Mayıs’ta Foreign Policy’ye yazdığı gibi:
“Beşir’in ardından Batılı diplomatlar kimin dümende olduğu konusunda hata yapmadı. ABD, Britanya ve AB’nin elçileri General Burhan’ın değil genç yardımcısı Dagolo’nun elini sıktı.”
Hamidti, AB’nin çok uzağında değildi. Hatta AB için kıymetliydi. AB, Libya üzerinden Avrupa’ya gelen göçmenlerin önünü kesmek için 2016’da Sudan’la işbirliğine başladığında fonladığı kurum Hızlı Destek Kuvvetleri’ydi. Sınırlardaki kaçakçılığın çarı, AB için ‘göçü önleyen’ ortak oluvermişti. İnsanlığa karşı suç sicili AB’nin umurunda değildi. Nasıl olsa Beşir’i mahkum eden Uluslararası Ceza Mahkemesi, Hamidti’yi es geçmişti.
***
Diplomatik ilişkilerle meşruiyet kazanmaya çalışan askerlerin yetkiyi tamamen sivillere bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Siviller dahil edilse bile belirleyici güç ordu olmalıydı. Üç yıllık geçiş süreci, bir ‘yetkili konsey’, teknokratlar hükümeti ve anayasal meclisin teşkiline dair genel bir mutabakat sağlansa da taraflar konseye kimin liderlik edeceği, asker-sivil dengesinin nasıl kurulacağı ve 2005 anayasası askıya alındığından yetkinin nasıl sınırlandırılacağı mevzusunda uzlaşamıyordu. AGK’nin formülü şuydu: Yetkili konseye bir asker başkanlık etmeli ve 11 üyeden yedisi asker, dördü sivil olmalı. Muhalif grupların çatı örgütü Özgürlük ve Değişim Bildirisi Güçleri (ÖDBG) ise sivil başkan, sekiz sivil üye ve üç asker üyeden bahsediyordu. Tıkanmışlık sürerken Burhan Mısır, BAE ve Etiyopya’yı ziyaret etti. Hamidti ise Suudi Arabistan’a gidip Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la görüştü. 3 Haziran’daki kanlı müdahale bu ziyaretlerin ardından geldi. Muhaliflere göre Burhan ve Hamidti Körfez’deki finansörlerden güvence ve yeşil ışık aldı. BAE ve Suudi Arabistan Beşir devrilir devrilmez Sudan’ı Katar-Türkiye ekseninden uzaklaştırma hesaplarıyla cuntaya 3 milyar dolarlık yardım paketi önermişti.
AGK muhaliflerle anlaşmaları iptal edip 9 ayda seçime gidilmesine karar verdi. Tepkiler üzerine AGK tekrar diyalog çağrısı yaptı. Sivil itaatsizlik çağrısı yapan muhalifler ise şimdilik masaya dönmeye niyetli değil. Muhalifler askerin acele etmesini tek nedene bağlıyor: Dağınık haldeki muhalif güçlerin örgütlenmesine fırsat vermeden rejimin devamlılığını sağlayacak bir geçişin olması. Bu süreçte ya yıldızı parlayan askerler üniformalarını çıkartıp siyasete girecek ya da devrik Ulusal Kongre Partisi yeni yüzlerle dümene dönecek. Böylece imtiyazlar korunmuş olacak.
***
3 Haziran katliamı tepkilere yol açtı ama 11 Nisan’dan bu yana genel olarak askerler üzerinde yeterince dış baskı oluştuğu söylenemez. İlkesel olarak darbe yapan ülkenin üyeliğini askıya alması gereken Afrika Birliği bu kararı ancak dün alabildi. Afrika Birliği’nin dönem başkanlığının Mısır’da olması cuntaya karşı esnekliği beraberinde getirdi. Darbeyle gelip seçimle iktidarını perçinleyen Abdülfettah el Sisi şu anda Sudanlı generaller için bir rol model sayılabilir. Hamidti için boşuna “Sudan’ın Sisi’si” benzetmesi yapılmıyor. AB ise ‘Afrika’dan göç dursun da kim gelirse gelsin’ havasında. Suud-Emirlik ikilisinin Sudan’ı kendi eksenlerine çekiyor olması ABD’nin de rıza gösterdiği bir sonuç.
Ülkenin eksen kavgalarına pazarlık konusu edilmesini reddeden muhalifler ne yapabilir? Darfur’dan bilinen taktikler Hartum’da deneniyor. Buna direnmek zor. Devlet namına terör icra ediliyor ve kimse sorumlu tutulamıyor. Başkenti 9 bin milisle kolaçan eden Hamidti sokakta olup bitenlerle ilgisi yokmuş gibi konuşuyor. ‘Acaba Hamidti ve güçlerine ordudan bir fren gelir mi’ beklentisine yatmış insanlar. Bu iç savaşa açık bir senaryo. Muhalif cephenin kendi içindeki bölünmüşlükler de askerlerin rahat oynamasına yarıyor. Meslek örgütlerinin yanı sıra sol, liberal ve geleneksel İslami partiler ile silahlı grupları buluşturan şey Beşir düşmanlığı idi. Beşir gittikten sonra farklı meşrep ve ideolojilerden gelen muhalif cephelerin kendi özgün gündemleri öne çıktı ve askerlerin süreci manipüle etmesi kolaylaştı. Hele anayasada İslam’ın yerinin ne olacağına sıra geldiğinde kıyamet kopuyor. Hamidti’nin öne çıkması belki muhalefetin yeniden ana soruna odaklanmasına yarayabilir. Eğer askerler bildiklerini okumaya devam ederse hükümetle ateşkes yapmış direniş güçleri yeniden silahlı bir sayfa açabilir. Bu tür tercih üç farklı bölgede silahlı isyan geçmişi olan Sudan’ı yönetilemez bir ülkeye dönüştürebilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Öcalan sahneye neden davet edildi? Ne tür oyunlar dönüyor? 24 Ekim 2024
Kelle koparma ya da ateşkes 21 Ekim 2024
Orta Doğu’da Rusya ile Çin’in hırs ve kapasite uyumsuzluğu 17 Ekim 2024
Erdoğan’ın İsrail korkuluğu ve Suriye’deki karşılığı 14 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI