Sanat eleştirisinde neredeyiz? Platform ihtiyacının gerekliliği...
Sermayeden, kurumlardan ve aktörlerden bağımsız bir sanat yayını nasıl kurulabilir? Online yayıncılık gelişirken sanat yazarlarının ne gibi bir görevi var?
Türkiye’de güncel sanat konuşulmaya başlandığında en başa konulan meselelerden biri de sanat eleştirisinin eksikliği. Eleştiriden kasıt da tabii ki günceli yakalayan, yeni tartışma olanakları yaratan ve bağımsız bir alan açan eleştirinin eksikliği. Tamamen yok diyemeyiz elbette, ancak sanat ortamında ihtiyaç duyulduğu kadar yok ki bu tartışmalar düzenli olarak açılıyor. Bu yazıda da meselenin pek ilgilenilmeyen bir yönüne değinmek istiyorum, platform eksikliğine.
Art Unlimited dergisinin online versiyonunda bir söyleşi dizisi devam ediyor bir süredir. Eleştirmen Murat Alat’ın hazırladığı dizide şu ana kadar Burcu Pelvanoğlu, İlker Cihan Biner, Selman Akıl, Ahmet Ergenç ve Barış Acar söz aldı. Yakın zamanda Ulya Soley’in ve Duygu Demir’in söyleşileriyle de dizi sona erecek. Dizinin güncel olarak üreten yazarlara alan açarak önemli bir görev edindiğini söyleyebiliriz. Umarım başka alanlarda da devam eder bu tartışma. Ancak dizide gördüğüm önemli bir sorun de platform eksikliğinin pek vurgulanmaması.
Yayınlara yönelik eleştirilerde çoğunlukla telif meseleleri gündeme geliyor haklı olarak. Yayınlar devamlılıklarını sağlayacak maddi olanaklardan yoksunlar, çoğunlukla prestij amaçlı olarak çıktıkları için devamlı “içerideler.” Yazar telifleri de bu noktada geri planda bırakılan ilk bütçe kalemi oluyor. Matbaacıya, kağıtçıya diş geçiremeyeceklerine göre fatura çoğunlukla yazarlara kesiliyor. Ancak bu durumda yazarların yapması gereken şey şikayetlenmek yerine yazarların, yazının tarafında olan bir yayının nasıl kurulabileceği olmalı.
Güncel sanat yazını çoğunlukla kurumlar tarafından oluşturulan metinlerle ilerledi. art-ist güncel sanat dergisi gibi birkaç örnek dışında üretimler müze sergisi katalogları, sergi metinlerinde yoğunlaştı. Maddi güce, dolayısıyla prestije, dolayısıyla da alanı yönetme becerisine sahip kurumlar güncel sanat tarihine notlarını düştü. Alanı dışarıdan gözlemleyen, yorumlayan, analiz eden metinlerse yeterince kendine yer bulamadı. Bu noktada platform eksikliği konusuna dönelim.
Şu an Türkiye’de sanat eleştirisine alan açacak bağımsız mecralar var mı? Yok diyemeyiz, ancak yetersiz olduğu da muhakkak. Bilenler vardır, Güncel Sanat Bülteni isimli haftalık bir e-bülten yürütüyorum. Dünyadaki ve Türkiye’deki sanat gündemini özetlemeye çalışıyorum. Bazı haftalarda birçok sergi açık olmasına rağmen Türkiye’den bir sergi hakkında paylaşacak yazı bulamıyorum. Baktığımızda yılda 300’ün üzerinde sergi açılıyor Türkiye’de. Hepsi hakkında eleştiri yazısı üretilemez tabii ki. Ancak üzerine yazılan sergilerin oranına baktığımızda sanat üretimiyle eleştiri arasında büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz.
Sanat yayınları açılıp kapanıyor. Sorunlu yanları olmasına rağmen büyük bir boşluğu dolduran İstanbul Art News mesela mart ayında sessiz sedasız kapandı. Kalan birkaç yayın da telif sorunlarıyla boğuşuyor. Gazete Duvar gibi sanat yazarlarına alan açan yayınların sayısıysa yok denecek kadar az.
Sanat eleştirisine dair sorunları şu sıralar online yayınların birçoğunun yaşadığı sorunlardan ayrı tutamayız. Hızlı akan siyasi gündeme yetişme çabasını, kolay kolay çözülemeyecek maddi sorunları (telif meseleleri) ve okuyucuları/sanat izleyicilerini çekecek bir altyapının eksikliğini hemen sıralayabileceğimiz sorunlar arasına koyabiliriz. Ancak bütün bu sorunlara rağmen sinema, edebiyat gibi alanlarda eleştirel metinler üretilebiliyor. Bu alanlardaki üretimler kültür dünyası içinde kendine yer buluyor ve tartışma açabiliyor. Güncel sanat alanıysa bu tartışmaların dışında kalıyor.
Metin üretimi Türkiye’deki kültürel hayat açısından halen önemini koruyor. Bir film hakkında, bir edebiyat ürünü hakkında yapılan tartışmalar ilgi çekiyor. Güncel sanat alanıysa kültür dünyası içindeki yerini oturtamadı. Güncel sanat üzerinden dönen tartışmalar halen çoğunlukla küçük bir kitle içinde yankılanıp sönümleniyor. Bu noktada eleştiriyi kendi kabuğundan çıkaracak, başka bilgi biçimleriyle ilişkisini kuracak ve ülkenin kültür gündeminin içinde yer edinecek bir yazın pratiğine ihtiyacımız var. Ve tabi buna alan açacak bağımsız bir platforma da.
Peki, bağımsızlık nedir? Bağımsız eleştiri dendiğinde “sermayeden, sanat kurumlarından ve sanat aktörlerinden bağımsız” olmak vurgulanıyor. Belli açılardan doğru, ancak bunun altının nasıl doldurulacağı havada bırakılıyor. Bağımsızlık dediğimizde evrensel gazetecilik standartlarını önümüze koymamız gerekiyor. Bu da çok açık ki yazarların ve editörlerin editöryal bağımsızlığını koruyacak maddi ve ilişkisel altyapıya sahip olmak demektir. O halde şunu sormak gerekir: Bunu kim kuracak?
Türkiye’de sanat eleştirisi dendiğinde halen bir kurtarıcı bekleniyor. Bir galericinin, bir kurumun, bir koleksiyonerin ortaya para koyup yayın kurması ve yazarlarına hakkaniyetli bir şekilde teliflerini dağıtması bekleniyor. İlginç bir şekilde “sermayeden, sanat kurumlarından ve sanat aktörlerinden bağımsız” temennisiyle çelişen bir durum. Sanırım bu bağımsız sanat eleştirisinin önündeki en tehlikeli mesele. Herkes Aydın Doğan gibi bir sermayedarın, Murat Pilevneli gibi bir galericinin ortaya çıkıp yayın kurmasını bekliyor. Artık ne böyle bir dünya var, ne de böyle bir ülke. Zaten sorunlu olan bir sistem yıkıldı. Ancak halen eski yöntemlerle kurtarıcı aranıyor.
Peki, tekrar soralım: Yeni sistemi kim kuracak? Çok açık ki yazarların kendisi kuracak. Nasıl diğer alanlarda genç gazeteciler kendi platformlarını kurup kendi paralarını kazanabiliyorlarsa sanat alanında da benzer bir doğrultudan ilerlemeliyiz. Son dönemde 140Journos, teyit.org, Doğruluk Payı, K24, Filmloversss, Medyascope gibi platformlar yeni nesil yayıncılığın mümkün olduğunu gösterdiler. Güncel sanat alanında da artık birilerinin elini taşın altına koymasının zamanı geldi.
Güncel Sanat Bültenini takip etmek ve abone olmak için: https://www.getrevue.co/profile/kultiginakbulut