Tanrı'nın huzurunda, 'o an'da gülebilmek
Meksikalı Pablo Vargas Lugo, (Actos de Dios) - (Tanrı'nın İşleri) isimli çalışmasıyla 58'nci Venedik Bienali'nde. İncil'deki mucizeler ve kutsal anlatıları referans alan, Meksika Kültür Bakanlığı destekli acı mizah yüklü eser, tam da Bienal küratörü Ralph Rugoff'un aradığı türden, tabu deviren bir yaklaşım içeriyor. Bir ateist olan Lugo ile, Pier Paolo Pasolini'ye saygı duruşu yaptığı eseri ve çağrışımlarını konuştuk
'May You Live In Interesting Times' / (İlginç Zamanlar Yaşayasın) başlığıyla Londra'daki Hayward Gallery'nin Direktörü Ralph Rugoff tarafından küratörlüğü üstlenilen 58'nci Uluslararası Venedik Bienali'nde beni en çok cezbeden, Türkiye pavyonunun da yer aldığı Arsenale'deki Meksika Pavyonu'nda 'Acts of God' / 'Tanrının İşleri / Eylemleri' başlığıyla izlediğim Pablo Vargas Lugo oldu.
Lugo, 24 Kasım'a dek izlenen bienalde, iki kanallı video enstalasyonu, üç parçalık soyut, yalın heykel çalışması ve renklendirilmiş kumdan ibaret bir başka ayrıksı yapıtıyla karşıma çıktı. Küratörlüğünü Magali Arriola'nın üstlendiği, arşivlik kitabıyla da sevdiğim bu sunum, Arriola'nın tabiriyle 'beklenmeyen ile uhrevî olan arasındaki paralel-evrensel ilişkiyi, acı komedinin de etkisiyle, performans ve kuşkuya yaslamıştı'.
Meksika Kültür Bakanlığı ile Mexico City'deki Ulusal Güzel Sanatlar ve Edebiyat Enstitüsü'nün (INBAL) himayesindeki bu 'alabildiğince laik' proje, Juan Cristobal Cerrillo ve Ramon del Buey'nin müzikleriyle de bambaşka bir boyuta erişmiş görünüyordu. 1968 doğumlu, eserlerinde astronomi, kartografi, arkeoloji ve bilim-kurgu gibi unsurlarla üreten, desen, heykel, yerleştirme ve videolar ortaya koyan sanatçıyla, Venedik'te yaptığımız söyleşiyi huzurlarınıza sunuyorum:
Bu projenin kendisi de, Tanrının bir işi mi yoksa ?
Hayır. Bu proje üzerinde belli bir süredir düşünmekteydim. Meksika Ulusal Pavyonu için bir proje yapmak üzere bana ulaşıldığında, küratörüm ve ülkede son derece tanınan, bilgili bir küratör olan Magali Arriola'ya başvurdum. Birlikte ortak dostlara da sahiptik ve bu projenin gerçekleştirilebilmesi için çalışmaya başladık. Projenin adı kendi içinde anlaşılacağı üzere bir çok anlama sahip; evvelâ gündelik yaşamda 'Tanrı'nın Dünyadaki Tanrısal eylemleri,' tabirine yaslanıyor.
Bu ifade aynı zamanda biz insanların hayatında kontrol edemedikleri, kendileri dışında gelişen olaylar karşısında bunlara verdikleri bir anlam veya deyime de tekabül ediyor, biliyorsunuz. Bu eser bir manâda iki fikir arasında bir analojiye girişiyor; o da gerçekleşen dinsel aktarımlara, kanona, uhrevî kayıtlara yaslı kehanet(ler)e ve sahne sanatlarında 'senaryo'nun gönderme yaptığı, kurguyla dönüşen film düzlemine; yani aleni biçimde 'Tanrı'nın oyunculuğu/üstlendiği roller' de diyebiliriz. Filme kaydettikten sonra, elinizde kurgu için kalan malzemeyle montaj için baş başa kaldığınız an burada belirleyici. Zira bu vakada, materyalimiz tam olarak 'doğru'ya tekabül etmiyor. Biz burada senaryoyu, bildiğiniz gibi 'gerçekte vuku bulmuş' metinler üzerinden tekrar yazıyoruz.
Dolayısıyla sorguladığımız şu: Kehanetleri nasıl karşılıyoruz ? Ve gerçekte vuku bulmuş üzerinden, bütünüyle birbirinden farklı kanon ve hikâyelerden de çıkışla, nasıl olur da birbirinden bunca farklı hikâyeyi anlatabiliriz ?
Çalışmanız ilk bakışta kendi içinde büyük bir yoğunlukla ciddiyet ve mizahı barındırıyor... Sahiden eser karşısında nasıl davranacağımızı şaşırıyor ve arada kalıyoruz...
Evet. Bu benim için oldukça önemli bir şey. Hıristiyanlığın çoklukla insan draması üzerine temellendiğini bilirsiniz. Ölüm, ıstırap, kefaret, annelik güdüsü gibi bir çok duygulanım da içerir. Ama neredeyse kahkahaya hiç yer verilmez. Buradan yapıtı şöyle sunabilirim: Tam olarak parodi değil bu, çünkü burada şeylerin nasıl 'doğru gitmedikleri' yansıtılıyor ve espri anlayışı, iman ve inancın motivasyon kökenleri, bu noktada büyük önem taşıyor.
Kendinizi ciddi bir komik mi, yoksa komik bir ciddi olarak mı tariflerdiniz ?
(Gülüyor.) Bunu bilemiyorum doğrusu. Sanırım daha çok, samimiyetle ilgili bir şey bu. Bazen yapıtı izleyen insanlara baktığımda, sinirden, kendilerini tutamayarak güldüklerine tanıklık ediyorum. Çünkü eserdeki sahnelerde işler, kutsal metinlerde olması gerektiği gibi gelişmeyebiliyor. Ve bence tam da bu, en gülünecek unsur. Bunlar, İncil'de ( Sanatçı Yeni Ahit vurgusu yapıyor) geçen kimi olayların yeniden canlandırılmış yorumları.
Elbette bunları izleyenler için, aralarında konuya hakim olmayanların da bulunması gibi bir risk de bulunmakta. Ama neticede, şu anda geldiğimiz Venedik'te bunu izliyoruz ve olup biten de bu zaten. Yani, insanlar tarihi kiliseleri ziyaret de ediyor ve buralardaki duvarlarda, İncil'den nice sahnenin resimlenen yorumuna, duvar bezemesine bir çok sanatçının yorumu üzerinden tanıklık ediyor. Ayrıca siz de, İncil hakkında bir bilgiye sahip değilseniz, gördükleriniz üzerinden zaten, kendi hikâyenizi kuruyorsunuz. Dolayısıyla bu alışıldık olandan daha fazla başımıza gelen bir durum. Filmde de bundan yeterince nemalanıyoruz.
Bu yapıt Venedik Bienali vesilesiyle ilk kez mi izleniyor ? Bienalin temasıyla son derece yakın ilişkili bence: "İlginç Zamanlar Yaşayasın.."
Evet, bu eseri Venedik Bienali için hazırladık ve ilk kez sergiliyoruz. Evet, yapıtın bienal temasına ne denli yakın olduğunun farkındayım. İncil 'İyi Haberler' de anlamına geliyor ve bienalin mevcut teması olan bu sözün altındaki ' Fake News / Yalan Haber' anlatısına da oldukça uyuyor. Buradan, durumu 'Yalan Haber için İyi Haberler' olarak da yorumlayabiliriz.
Sizin politika ve bilim gibi alanlara dair kuşkuculuk seviyeniz ne peki ?
Politika veya bilim mevzu değil de, aslen bir ateist olduğumu söylemem gerekiyor. Bir Katolik olarak yetiştirildim. Dinin ardındaki tüm motivasyonları anladığım, bildiğim kanısındayım. Ve bu meseleyi oldukça ciddiye alan da biriyim. Öyle ki, bunun içinde tıpkı politikanın gereksindiği gibi, biraz da gülmeceye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Daha gerçekçi bir sunum yapabilmek için, espri duygusuna ihtiyacımız bulunuyor.
Ayrıca yapıtınızda, ilginç sinemasal iltifatlar da var sanki, Buster Keaton, Woody Allen, Charlie Chaplin ve Mel Brooks gibi, ne dersiniz ?
Evet. Bu meyanda en önemli referansımın (Pier Paolo) Pasolini olduğunu söyleyeyim. Keza Monty Python ve elbette beni memnun edecek biçimde sizin de andığınız gibi, Buster Keaton'ın 'gag' anlayışı, hareketli görüntü üzerine bambaşka bir hikâyenin nakşedilmesi... Bildiğiniz gibi, video sanatı kendi içinde inanılmaz bir evrim yaşadı. Hem de çok kısa sürede.
İkili video yerleştirmenizin insanı maruz bırakan öyle bir yanı var ki, neredeyse gönüllü , mazoşist bir işkence haliyle aynı anda bu filmlere dalıyoruz ve sürekli,'Bakalım daha neler göreceğiz,' durumunda kalıyoruz... Yani bu filmi tek ekran - anlatıda tutsanız, bu da mümkün olmayacak...
Öyle. Bu anlamda yapıtın bir diğer önemli referansı ise, gerçeküstücü filmci Luis Bunuel. İki filmden birinin kurgusu bana ait, öteki film ise diğer kurgucuların elinden çıkma; ama, nihayetinde elimizde çekilen aynı görüntülerden yola çıktık. Her birinin farklı süreleri bulunuyor ve izlediğiniz esnada, hiç bir biçimde aynı ilişkiyi bir gün, hatta bir hafta veya 10 gün zarfında tekrar tecrübe edemiyorsunuz. Filmin özgün müziğinin dahi kendi bağımsız akış-döngüsü (loop) bulunuyor. Dolayısıyla yapıt kendi içerisinde bu farklı drama, bezeme veya gönderme ile ironik anları, birbiriyle çakışan tesadüfî imgeleri barındırıyor.
Bu meyanda güncel sanatın bizatihi kendisi sizin için 'kutsal' ?
Kesinlikle değil. Benim için sanatta tabu, ya da erişilmez bir şey bulunmuyor. Sorgulayabilmeli, kendi içinde oyun duygusu olabilmeli. Evet bir ciddiyeti var ama, sanatın kendi içinde bir mizah duygusu da olabilmeli kanımca. Bu tamamen onunla kurduğunuz diyaloğa dayanıyor.
Sanıyorum bu projede sizi bir ateist olarak cezbeden, pratikte yansıttığınız 'mucize' anları, ne dersiniz ?
Evet. Çünkü onlar birer delil. Ben bunu yansıtarak, kutsallıkları, ilahî ve biricik hallerini ortaya koymaya girişiyorum. İncil'de mucizeler o denli fazla değiller, ancak burada ayrıca fiziksel kaybın ilahî karakterlerdeki yansımaları üzerine de eğiliyorum.
Günümüz dünyasında, dinin dışında başka tabulara da sahip miyiz ?
Ekonomiyi bir tabu olarak sayabiliriz örneğin. Bana kalırsa eğer din mefhumunu rafa kaldıracak olursanız, elinizde halen tutunmak durumu ve niyetinde olduğunuz bir çok değer ve biçim kalabilir. Ben de bunu vurgulamak istedim.
Eseriniz bana ayrıca, Beckett ve Brecht gibi ustalar üzerinden yoğun bir yabancılaşma efekti de yansıttı...
Evet, bu benim tam olarak kastettiğim bir şey değildi, tiyatro ile o denli ilgili değilim ama, ilişkilendirebilirsiniz tabii.
Size göre günümüz dünyasında din mefhumu ile ilgili en ciddi ve en gülünesi detay(lar) hangisi ?
İyi bir soru. En ciddi detay, (dinin) politik kudreti tabii. En gülünç yanı ise, bu unsurun nasıl olup da günümüz dünyasında halen nasıl kendini var etmek üzere yer tutmaya çalışıyor olduğu. Bu artık başlı başına kendi içinde bir araştırma konusu. Bu eski fikirler, yapıları yeni bir çerçeveye oturtmaya çalışmak. Yani artık bazı şeyler de yerine oturmuyor ki. Ama yine de, gördüğünüz gibi, halen mevcutlar!
'Mucize'nin bir başka biçimini de, serginizdeki 'minimalist' denebilecek heykel - yerleştirmelerle deneyimletiyorsunuz. Katılıkları, toz halleri, üzerlerine saklanmış ve elle yazılmış bilimsel formülleriyle...
Evet kesinlikle, onlarda da kimi 'mucize'ler saklı. Ve evet, birer mucizeyi bulmaya benziyor bu durum... Oysa kutsal zannettiğiniz o mesajlar birer bilmece ve içlerinde yine espri duygusu taşımaktalar. Tıpkı tam da bu durumdan, belli doktrinlere sâdık, kesin, bilimsel bir netice çıkarmaya çalışmak gibi.
Sanat tarihinde izlediğiniz belli sanatçılar oldu mu ?
İtalyan sanatçı Gino de Dominicis'i anabilirim. Belki Paul Klee, onu da önemli ve ilginç buluyorum. Yani, farklı çıkış noktaları, referanslar bulmayı seviyorum.
Hiç, Vatikan'ın bu yapıtı koleksiyonuna alacağı aklınıza geldi mi ?
Umarım bu gerçekleşmez. (Gülüyor.)
Kendinizi muhafazakâr hissettiğiniz durumlar olur mu ?
Muhafazakâr hissetmek ? Belki, giyim tarzımla bu oluyordur. (Gülüyor.) Ama biliyorsunuz, neticede bu göreceli bir durum. Kimine muhafazakâr görünen, bir diğeri için daha özgürlükçü de olabiliyor...
Ne içindeymişiz, serginin… 09 Ekim 2022
Yüzünde yüzyılı taşıyan ressam: Lucian Freud 02 Ekim 2022
Komet’i kuyruğundan tutabilmenin cüreti 24 Eylül 2022
Varlık ve hiçlik arasından, Godard’a projeksiyon vakti 18 Eylül 2022 YAZARIN TÜM YAZILARI