Farklı ol, tutkulu ol: Kabusu tat
Klemp, İtalya’da açılan dava çerçevesinde 20 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Dava Klemp ve bazı gemi kaptanlarının Sicilya’da yasa dışı göçe yardım etme iddiasına dayanıyor. İtalya’da davanın açılması aslında şaşırtıcı değil. İtalya, Libya başta olmak üzere Avrupa’ya göç etmek isteyenlerin geçiş durağı.
Claire güne telaşla uyanıyor. Geceden ütülediği takım elbisesini giyiyor. Hafif bir makyaj ve sadece mülakatlarda giydiği siyah topuklu ayakkabısını çıkarıyor. Henüz ev arkadaşı uyanmamış, sessiz olmaya çalışıyor. Sabah 9’da Wall Street’te mülakatı var. Bir yıldır hayaller şehri New York’ta. Bu süre zarfında 30’dan fazla iş görüşmesine gitse de olmuyor bir türlü. Nihayet görüşme için adresi verilen gökdelenin 21'inci katında. Beklenen görüşme başlıyor. “İş mülakatında başarı”, “kendinizin patronu olun”, “İste ve yap” gibi adları olan tüm kitapları ezberlemiş. “Balon dolu bir odadan balonları patlatmadan nasıl çıkarsın” sorusunu “maaşına zam için kimi öldürürsün” sorusunu da tam puanla yanıtlıyor. Kendinden emin mi, yoksa kitaplarda yazanı mı tatbik ediyor bilmeden çıkıyor odadan. Binanın dışına çıktığı gibi çıkarıyor topuklu ayakkabısını. Bez ayakkabısına en yakın dostunu 20 yıl aradan sonra ilk defa görmüş gibi mutlulukla sarılıyor. Aslında o meşhur kitapları okurken, “kendinize güvenin, topuklu ayakkabı sizi daha cazip ve uzun gösterir” iddiasını okurken “sebep” diye sormuştu ama iş önceliği olduğu, kitabın yazarı da milyon dolarlık biri olduğuna göre yersiz sorulara gerek yok diye düşündü. Bez ayakkabısı ayağında gündüz çalıştığı kahve dükkanında alıyor soluğu. Kahvecinin çalışanları Claire’in iş görüşmelerinde giydiği üniformasını tanıyorlar artık, arkada üstünü değiştireceğine bahse bile girmeye gerek görmüyorlar. Onu dükkânın sahibi ve New York’taki en yakın iki arkadaşından biri Michael meraklı sorularla bekliyor. “Unutma bak işe girersen benim özgeçmişimi de ver, yeter altı yıl oldu buradayım” diyor. Claire kafa sallıyor.
Michael, ABD’deki sayılı okullardan birinden mezun. İşletme okumuş. O da pek çok mezun gibi kitaplara konu olan Wall Street’e kapağı atmak istiyor. Kahveci açma fikriyse anne babasının evlerini satmasıyla gerçek olmuş. Zira Claire için henüz çanların çalmasına üç yıl varsa da Michael’in üniversite kredisinin ödemeleri başlamış. Matematiğinin çok iyi olduğundan dem vuran Michael, günde bin latte satarsa kredisini sorunsuzca ödeyeceğini hesap ediyor, ama kira, personel girdisi olunca latte hesabı matematik ile insan performansı arasında kalıyor… Neyse ABD rüyası bir gün beni de bulacak diye hem kendini hem Claire’i avutuyor.
Claire ve Michael ikilisinin Amerikan rüyasından pay alma, eğitimiyle orantılı bir ücret ve koşullarda çalışma isteği onlara özgü değil. ABD’de her genç bu umutla yola çıkıyor. Tıpkı Claire ve Michael gibi üniversite öğrencilerini bekleyen kâbus da aynı. Ödenmesi gereken kredi borcu.
ABD’de her üç öğrenciden ikisi 60 bin ile 500 bin dolar arasında değişen üniversite kredi borcunu ödemek zorunda. Öğrenci borçları, ABD borçları içerisinde üçüncü sırada yer alıyor. Üstelik üniversiteden mezun olsalar da olmasalar da o borç ödenecek. İşte bu durumda öğrenciler hayallerinin peşinden koşup, efenim robot yapacaklarına(!), tutkuyla farklarını ortaya koyacaklarına (!), nasıl bir tutkuysa hep ayrıcalıklı olanlarda görülüyor, borç ödemek için “ne iş olsa yaparım” noktasına geliyor.
ABD’de ortaya çıkan bu sorun onlara özgü değil, yeni de değil. Yeni olan bunun herhangi bir dizide yan konu olacak şekilde sıradanlaşması ve yaygınlaşması. Buna neden olansa bireysel tembellik, isteksizlik, robot sevmemek değil, her şeyin, eğitimin bir insan hakkı olmaktan çıkıp metalaşması. Özetle sistemin özünün açık olduğu bir durum. Çözümse, eğitim bir insan hakkıdır, alınıp satılamaz diyen gençlerde, buna kafa yoranlarda. Eylülde çocuğunuzu yıllık ücreti 40-120 bin arasında değişen kolejlere yazdırmak zorunda kaldığınızda, o gençlerin “eğitim haktır, satılamaz” derken ne söylemek istediklerini hatırlayacaksınız.
BİRİNİ KURTARIRKEN KİMLİK SORGULAMA DÖNEMİNE HOŞ GELDİNİZ
Pia Klemp, bir gemi kaptanı. Klemp, 100 kişiden yalnızca birinin kadın olduğu bir sektörde başarılı bir kariyere sahip. 35 yaşındaki kaptan Klemp, aynı zamanda bir biyolog. Bu başarılı kaptanı bu yazısının konusu haline getiren konu can sıkıcı.
Klemp ve beraberindeki mürettebat, 2017’de Akdeniz’de seyrederken, boğulmak üzere olan bin kişiden fazla mülteciyi gemisine alıyor. Bunu yapmasının nedeni insani değerlerinin yanında 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi. Sözleşmenin 98'inci maddesi, “denizde boğulma ya da ölüm tehlikesi altında olan bir insanın görüldüğünde ona yardım edilmesi ve kurtarılması gerekir” diyor. Maddenin kendisi insani bir düzenleme. Uluslararası Deniz Hukuku’na uyduğu için Klemp’e madalya verilecek ya da onurlandırılacak sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Klemp, İtalya’da açılan dava çerçevesinde 20 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Dava Klemp ve bazı gemi kaptanlarının Sicilya’da yasa dışı göçe yardım etme iddiasına dayanıyor. İtalya’da davanın açılması aslında şaşırtıcı değil. İtalya, Libya başta olmak üzere Avrupa’ya göç etmek isteyenlerin geçiş durağı. Ancak İtalyan hükümeti kendisinin de payı olduğu Libya’ya müdahale konusunda özeleştiri vereceğine sağa yaslanan popülist politikalarla neden olduğu selin önüne baraj kuruyor.
İtalya AB’nin kurucu çekirdeğinde yer aldı. Bugün de etkili üyelerden biri. İtalya’nın insanlık dışı uygulamalarına karşı bugüne kadar AB’den “sen ne yapıyorsun” eleştirisi gelmedi. Daha kötüsü, Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde, AB’nin ayakta kalması için Roma’nın konumunu önceleyen Brüksel, Frontex’in yetkilerini artıracaklarını söyledi.
Frontex, Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı. AB’nin sınır güvenliğinde ulusal hükümet yetkilileriyle beraber çalışıyor. Frontex’in bugüne kadar olan eylemleri ve politikaları pek çok defa eleştirilere konu oldu. Yaşam tehdidi altında olan mültecilerin hızla ülkelerine iade edilmesi ya da ele geçirilen mülteci botlarından kişilerin rızası olmadan DNA, kan örnekleri ve parmak izlerinin alınması Frontex için sıradan uygulamalar. Ajansın hangi yetkiyle insanların bedenine müdahale ettiği, kaçtıkları cehenneme sorgusuzca nasıl yolladığı AB içinde konuşulmuyor. Oysa Libya’da kurulan köle pazarlarına Frontex’in katkısı büyük.
İtalya söz konusu ajansın yetkilerinin artırılmasını en hararetle savunan ülke. Onu Yunanistan ve Macaristan takip ediyor. Göçmenlere karşı sert uygulamaları olan İtalya’da Matteo Salvini’nin başbakan yardımcı ve içişleri bakanı olmasıyla durum daha vahimleşti.
Bakanlık koltuğuna oturur oturmaz, Salvini, içinin çirkinliğini eylemlerine de yansıttı. 650’ye yakın göçmeni kurtaran bir gemiye İtalya’nın tüm limanlarını 2018’de kapattı. Benzer bir adımı Malta da atınca, kurtarma gemisi Akdeniz’de mahsur kaldı. Salvini şahsında AB ve İtalya, Klemp davasıyla da olur da insanlık görevini yapan, uluslararası hukuku uygulayan bir gemi kaptanı olursa başına gelecekleri göstermek için Klemp davasına dört elle sarılıyor. Klemp, başı dik ve hakkını sonuna kadar arayacağını, her platformda eylemini savunacağını ifade ediyor.
Klemp cesur bir insan olarak anılıyor. Aslına bakılırsa Klemp insan olanın yapacağı bir eylemi gerçekleştirdi. Ancak ulusal çıkarlar, benden olmayandan bana ne, ne olmuş insanları göçmeye iten koşulların mimarıysam anlayışı, bugün kurumsal düzeyde karşılık buluyor. “Coğrafya kaderdir” sözünü biliriz, ancak insanların ve coğrafyanın kaderinin kimlerin ulusal çıkarlarıyla şekillendiği tali konu olarak kalır. Bugün coğrafyasında kaderine müdahale edilen göçmenler, yaşam hakkı için, köle olmamak için canları pahasına bilmedikleri ülkelere doğru zorlu bir yola çıkıyor. Ancak onların insan olduğunu, onların da hakkı olduğunu bilen Klemp gibi pek çok insan ibret olsun diye mahkemelere çıkarılıyor. Böylece kurtarma faaliyeti suç kapsamına alınıyor.
Bu utanç sadece İtalya ve onun gözü dönmüş hükümetine ait değil, bu utanç, sessiz kalanın da boynunun borcudur. Mültecilere, göçmenlere, sığınmacılara dönük politika ve yaklaşımlar dünyadaki iki yüzlüğe, coğrafyanın çizdiği kadere boyun eğdirmenin aynası… Siz aynaya bakınca ne görüyorsunuz?
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024
Etiyopya’nın darboğazına BRICS bir çare olacak mı? 25 Ekim 2024
'Çözüm Süreci'nde muhatap Erdoğan değil Bahçeli gibi görünüyor' 21 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI