Rahmetli Mursi 'Binali kardeşim'e seçim kazandırır mı?
Tabanını İhvan, kendisini Mursi, muhalefeti Sisi ile özdeşleştiren nutuklar, Cumhurbaşkanı'nın İstanbul adayına seçim kazandırır mı bilinmez. “Binali kardeşimin rakibi” tanımlamasıyla adını bile ağzına almak istemediği İmamoğlu için Ordu Valisi kast edilerek “özür dilemeden o makama gelemez” dediğine bakılırsa, Cumhurbaşkanı seçimi, Millet İttifakı'nın kazanacağını kabul etmiş görünüyor.
Yenilenen İstanbul seçimlerine birkaç gün kalmışken Muhammed Mursi’nin vefatı, muhafazakar-dindar iktidarın siyaset yapma biçimine uygun bir fırsattı. Kullanıldı. Politik muhafazakarlığın, dindarlıkla eklemlenmesi, faydacı siyaset üretmek için maddi-manevi her değerin oya tahvilini mubah gören anlayışlar üretti çünkü. Muhammed Mursi’ye ve bütün ölenlere Allah’tan rahmet dilerim, bir inanan olarak manevi borcumu eda etmek için. Bütün inananlara düşen böyle bir duruşun siyaseten suistimaline ise “ben onlardan berîyim” diyerek tavır koymak gerekiyor.
“Hukuki değil siyasi söylemdir ‘çaldılar’ sözü” ifadesini hem Cumhurbaşkanı hem onun İstanbul adayı, kamuoyu önünde rahatlıkla söyleyebildiler malum. Seçmenin, siyaseten, ‘çaldılar’ ithamını mubah, meşru gösterenleri kulaklarıyla duyduğu için bu faydacı yaklaşımı unutmayıp gözleriyle gördüğü, Mursi’ye gıyabi cenaze namazı eyleminin de siyaset icabı gerçekleştiğini idrak etmesi gerekir. Tabanını İhvan ile kendisini Mursi ile ve muhalefeti Sisi ile özdeşleştiren nutuklar, Cumhurbaşkanı'nın İstanbul adayına seçim kazandırır mı bilinmez. “Binali kardeşimin rakibi” tanımlamasıyla adını bile ağzına almak istemediği Ekrem İmamoğlu için Ordu Valisi kast edilerek “özür dilemeden o makama gelemez” dediğine bakılırsa Sayın Cumhurbaşkanı seçimi, Millet İttifakı adayının kazanacağını şimdiden kabul etmiş görünüyor.
Yalnız bu sözler aynı zamanda seçim sonrası “Binali kardeşimin rakibine” başkanlık yaptırmamak üzere bir takım hazırlıklar içinde olunduğu intibası vermekte. Seçildiği takdirde İmamoğlu’na başkanlık yaptırmamak niyeti umarım yoktur, umarım yanılan ben olurum. Seçildiği takdirde Ekrem İmamoğlu'na başkanlık yaptırmamak üzere hamlelere giriştikleri takdirde, kendi söylemlerindeki seçilmiş başkan Mursi ile onu görevden alan Sisi’nin yer değiştirmiş olacağını umarım idrak edebilirler.
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun söylediği gibi bırakalım devleti “aşiret bile böyle yönetilmez” hükmünü vererek yönetenleri, oylarıyla, yanlışından döndürüp doğrultacak tek güç şu an seçmen. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminden böyle bir ihtimal gerçekleşse bile iktidarın, hatalarını sorgulamak yerine parti içinde ve dışında suçlu arayışına gireceğine hiç şüphe yok. Ancak doğru değerlendirmeler yapılmasa bile hükümet etme anlayışında bir takım değişikliklere ister istemez gideceklerini düşünebiliriz. Özellikle kadın kazanımlarına saldırıların bu denli açıktan desteklenmeyeceği tahmin edilebilir. Sanırım çoklarınca bu ifade tahmin değil temenni sayılır. Olsun. Temennim odur diyeyim.
Ancak geride kalan gündemi biraz hatırlamaya çalışırsak diğer yüzde elliyi düşman ilan etme alışkanlığından vazgeçmeye dair bazı adımlar atıldığını görürüz. O, biraz belirsiz bırakılmış “Türkiye ittifakı” söylemi ve şu günlerde Saadet Partisi'ne karşı sert ithamlardan vazgeçilip söylemin yumuşaması, bu bağlamda anlamlı görünüyor. Binali Yıldırım’ın ziyareti ve özrü de dahil her biri faydacı siyasetin çıkar hesabının bir parçası kuşkusuz. Ancak siyasi çıkarın söylemi yumuşatmakla elde edileceğini düşünmeleri bile anlamlı bir değişim. İstanbul’un seçimi bu anlamı kuvvetlendirebilir. O vakit nafaka karşıtlarını böylesine güçlü desteklemekten vazgeçmek zorunda kalabilirler.
Söz nafakaya gelmişten Nafaka Hakkı Kadın Platformu'nun yüz imza ile başlatıp bir günde dört bin imzayı aştığı kampanyanın güçlenerek devam ettiğini belirteyim. Haklarımıza sahip çıktığımızı görünür kılmak için buradan metni okuyarak onayladığınız takdirde imzanızı vermek iyi bir başlangıç olabilir. Zira yıllardır yürütülen karşıt kampanyanın bize öğrettiği gibi bu ülkede nafaka, artık sadece nafakadan ibaret değil. Yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesi talepleri de sadece yoksulluk nafakası ile sınırlı değil. Artı Gerçek yazarlarından Ayşe Yerdeniz ’in bir sosyal medya paylaşımından alıntıladığım şu satırlar sanırım nafakanın, nafakadan başka hangi anlamlara geldiğini anlatmaya yeterli olur:
“Bu nafaka mevzuu, orta sınıf muhafazakar erkeklerin ikinci, üçüncü eş alırken buna itiraz eden önceki eşin bakımını üstlenmeme derdinden kaynaklanıyor. Kendini geçindiremeyen yoksul erkeklerin talebi imiş gibi gösterilen bu düzenleme çağrısı, kadınlara boşanmayı zorlaştırıp erkeklere kolaylaştırırken, nikahı kadına ve çocuklara karşı kullanılacak yıkıcı bir silaha ve evliliği ise kadının rehin alındığı bir cehenneme dönüştürüyor.”
Haklı ve hatalı yanları olan Mursi gibi bir siyasi figürün canlısını da cenazesini de oya tahvil etmekten çekinmeyen politik muhafazakarlığın, yoksulluk nafakasını da kadın karşıtı politikalara araç olarak kullandığını görmek şaşırtıcı olmaz değil mi?