Huaoranilere büyük bir teşekkür borçluyuz
Küçük bir insan grubu, bu adımla yalnızca kendi yaşam alanlarını değil, dünyanın akciğerlerinin de yağmalanmasına, kâr ve çıkar savaşlarına kurban gitmesine engel oldu. Huaoranilere büyük bir teşekkür borçluyuz.
Claire’in kredi borçlarının ödemesine başlamak için üç yılı var. Ancak anne ve babası, eğer Claire işe giremezse kredi borçları için tek varlıkları olan evlerini satacaklarını söylüyor kızlarına. Zaten keyifsiz olan Claire uyumak için değil, zaman geçsin diye öylece uzanıyor.
Öte yandan ev arkadaşı Jennifer, Claire gibi Wall Street hayalleri kurmuyor. New York’ta eski bir arkadaşının desteğiyle eğlence sektöründe. Barlarda sabaha kadar içmek, Jennifer’ın rutini. Claire'e, arada hayat dersleri de veriyor. Örneğin hangi bara kimler gelir, ne içerler, hangi cemiyete mensuptular, derslerinin bazı başlıkları. Jennifer, Claire’i fazla iyi niyetli ve idealist buluyor. “Senin o girmeye can attığın şirketlerin üst düzey yöneticilerinin eğlence hayatlarını görsen, arkana bakmadan kaçarsın” diyor.
Son iş görüşmesinden de fiyaskoyla dönen Claire, evin içinde oradan oraya savrulurken saatin gece yarısını geçtiğini fark etmiyor. Jennifer geliyor. Eğlenceden dönmüş, “taşra güzeli sana iş buldum” diyor, yatakta uyumaya çalışan Claire’in odasına destursuz dalarak. Claire Teksas’tan New York’a geldiği için Jennifer ona bu ismi takmış.
“Nasıl bir iş” demeye kalmadan, yarın gideceği şirketin adını söylüyor. Claire finans alanında önde gelen üç şirketten birinin koridorlarında yürürken nasıl oldu bu diye düşünmeden edemiyor. Nihayetinde adını verdiğinde onunla insan kaynaklarının değil, bizzat şirket CEO’sunun görüşeceğini öğreniyor. CEO, odasına giren Claire’e şöyle bir bakıp, "Evet özgeçmişin iyi ama Jeni (Jennifer’ı kast ediyor) olmasa seni almazdık. Senin gibi onlarca insan geliyor ve reddediyoruz" demeyi ihmal etmiyor.
CLAIRE: HAYALLERİM, KARAKTERİM VE KREDİ BORCUM
Claire’e çalışacağı masa gösteriliyor. Yan masasında ondan kıdemli başka bir analist var. Günler geçiyor, tutturulması gereken hedefler bitmiyor. İş ortamı ilginç geliyor taşralı kadına. Herkes çok sıcak kanlı ama bir şey eksik... Neydi, neydi? Samimiyet tabii.
Şık kıyafetlerin içinde herkes çok kibar, ancak gözlerde başka bir ateş var. İnsanlar yalnızca şirketlerle rakip değil, kendi içlerinde de yarışa tutuşturuluyor. Takım ruhu dense de birden fazla takım var. Bu takımların üyeleri olan maaşlı çalışanlar, aslında hiçbir sorunları olmadığı iş arkadaşlarıyla kıyasıya mücadeleye girişiyor.
Finans dünyasındaki rekabet diğer sektörlerden biraz daha keskin. Hemen hemen herkesin yan masanda oturan, iyi bir maaş ve ortalama bir hayattan başka hayali olmayan insanlar. Aynı hayale doğru koşarken çalışanlar ana akım iktisadın “kıt kaynaklar sınırsız istekler” tanımını kendilerine uyarlıyor. “Kıt pozisyonlar, fazla işgücü”. Pozisyon için, prim için, yemek çekleri için yarışanlar, birbirini bilgisayarını gözetliyor, oyalansın da işi yetişmesin diye aynı odayı paylaştığı arkadaşının hırsızlık yaptığını söylüyor, sevgilisine bir dost adıyla mesajlar atıp, partnerinin onu aldattığını da… Yeter ki performans istenen düzeye gelmesin. Rakibi aşağıya çekme ana stratejilerden biri. Peki çalışanlar kötü oldukları için mi bu yola giriyor? Doğruya, kendi işine bakıp yüksek performans göstermek varken, insan neden iş arkadaşını kendine rakip görür?
Mitler ve gerçekler bu sorunun yanıtı. "Farklı ol, çalışkan ol, bol yıldız topla, sistem seni kucaklar" diyenler galiba sistemin isteklerinden habersiz. Başka bir ihtimal, sistemin sonsuz taleplerini karşılaması gerekenin bir makine dişlisi değil, insan olduğunu unutuyor ya da bilmeze yatıyorlar.
Öncelikle içinde olduğumuz kapitalist sistem, bireyin biricikliğini vurgulayarak sadece örgütlenme ve dayanışma ağını değil, başkasının sırtına basarak yükselmeyi meşru kılar. Dahası kişi yalnızca iş arkadaşlarıyla değil, kendisiyle de rekabet eder. Bir ay önceki performans çizelgesi bazen insanın azılı düşmanı olur. İnsan olma, hayat beklentileri, sosyal ihtiyaçları yok sayılır, tıpkı otosansür gibi otokontrol devreye girer. Örneğin arkadaşınızla bir hafta sonu yapmayı planladığınız piknikte kişinin kendine rakip kılınmasıyla menüde ne olursa olsun kişi kendini yemeye başlar. Beden piknikte, akıl iştedir. Bu durum kişinin karakterinde gedikler açar. O gedik zamanla öyle büyür ki, kişi asla yapmam dediği kötülükleri başkasına yaparken bulur kendini. Performansın sınırı vardır. Buna ulaşılamadığında bunun insanlık dışı yönü tartışılacağına yan masadakinin buna ulaşması engellenir.
Claire bu sözleri çalakalem mutfak masasında not eder ve istifaya karar verir. Claire bir yandan notlarına bir yandan beş yaşındayken annesi ve babasıyla oturdukları evin bahçesinde çekilen fotoğrafına bakar… "Karakterimden olmak, asla yapmam dediklerimi yapmak; bunun için mi borçlandım, bu muydu idealim?" soruları aklında dolaşır durur, tıpkı milyonlarca kredi borcu altında ezilen öğrenci gibi…
OKSİJENİMİZİ BORÇLU OLDUĞUMUZ HUAORANİLER VE MÜCADELELERİ
Sayıları 4 binden az. Modern yaşamın cam plazalarında yaşayanlar için “ayy çıplak ayakla dolaşıyorlar” deniliyor kendileri için. Yıllar geçtikçe kabilenin üye sayısı azalıyor. Instagramları, Facebookları, internetleri hatta elektrikleri yok. Avlanarak yaşıyorlar. Amazon Ormanları'nın derinliklerinde kültürlerini yaşatmaya çalışıyorlar. Ormanın derinliklerinde kendilerince yaşam süren bu insanların hayatı 2012’den beri Ekvador Hükümeti'nin, Amazon Ormanları'nı sondaj yapmak için büyük petrol şirketlerine açmaya hazırlanmasıyla kabusa döndü.
Ekvador’un yağmur ormanlarında petrol olduğu bilgisi yeni değil. Hatta bazı petrol şirketleri pervasızca ormanlara girip, buraları kirleterek, ağaçları keserek sondaj yapıyor. Hükümet buna yenisini eklemek için uluslararası bir ihaleye girecek ve 5 milyon hektarlık bir alanı daha petrol şirketlerine açmaya çalışacaktı. Ancak Huaoraniler, kültürlerini yaşadıkları, hayat sürdükleri alanı korumak için uzun hukuk mücadelesine başladı.
Uzun yıllara yayılan dava nihayet geçen ay son buldu. Davayı Huaoraniler kazandı. Hükümet dava sonucu uyarınca petrol ihalesini iptal ettiğini duyurdu. Kabilenin davayı kazanmasını sağlayan en önemli unsur, anayasada kabilelerin yaşam alanlarının kültürlerinin korunmasına öncelik veren madde.
Mahkeme sonrasında mutlulukları gözlerinden okunan kabile üyeleri, “Hükümet, iznimiz olmadan yaşadığımız ormanı petrol şirketlerine satmaya çalıştı. Yağmur ormanlarını petrol şirketlerine asla satmayacağız. Hükümetimizin petrole dönük çıkarı, ormanlarımızdan, kültürümüzden ve hayatlarımızdan daha değerli değil.” açıklamasını yaptı. Küçük bir insan grubu, bu adımla yalnızca kendi yaşam alanlarını değil, dünyanın akciğerlerinin de yağmalanmasına, kâr ve çıkar savaşlarına kurban gitmesine engel oldu. Huaoranilere büyük bir teşekkür borçluyuz. Ekvador’da alacağınız oksijen için sekiz yıl mahkeme kapılarında direnen bu kabileye en güzel teşekkür belki de dayanışarak, ranta, talana, betona, kâr hırsından dönen gözlere ses çıkarmaktır.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
'Ortadoğu’da Kürt meselesinin çözümü Türkiye'siz düşünülemez' 13 Kasım 2024
'Erdoğan Kürt Sorununu çözmeye değil stabilize etmeye çalışıyor' 04 Kasım 2024
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI