YAZARLAR

Kültegin Ögel: Aile kadın bağımlıya daha olumsuz bakıyor

Prof. Kültegin Ögel bağımlılıkla ilgili sorularımızı yanıtladı. Ögel bağımlılık tedavisiyle ilgili, "Değişmeyi istemek çok önemlidir. Değişmek içinse değişime hazır olmak gerekir. Değişime hazır olmak içinse değişimin bizim için önemli ve başarılabilir olması gerekir. Değişim bizim için ne kadar önemliyse, değişime o kadar hazır oluruz. Değişimi başarabileceğimiz konusunda kendimize güveniyorsak, o zaman değişimi başlatabiliriz" dedi.

Bağımlılık, her çağın baş sorunlarından biri. Kişinin hem kendisini hem de çevresindekileri oldukça zorlayan ve kimi zaman çaresiz hissettiren bir durum. Herkesin bağımlı olma nedeni bireysel öyküsünde gizli. Dolayısıyla çözümü de o öykünün içinden geçerek, o öyküyü anlamakla mümkün. Birine uyan yöntem öbürüne uymuyor, birinin bu durumla baş etme kapasitesi diğerinden farklılık gösterebiliyor.

Her sorunda olduğu gibi bağımlılıkta da o sorunu yaşayan kişileri damgalamadan var olan durumu anlamak, sonrasında kişiye uygun alternatif çözüm yolları bulabilmek oldukça elzem. Bu ay, Prof. Dr. Kültegin Ögel’le bağımlılığa, bağımlılık türlerine dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bağımlılığın psiko-biyolojik temeline baktığımızda kişi niçin bağımlı olur?

Bu sorunun çok fazla yanıtı var. Tek bir etkenden söz etmek mümkün değil. Örneğin ailevi sorunları olan bir kişinin, arkadaşları da uyuşturucu kullanıyorsa ve kişilik olarak da "hayır" demeyi bilmiyorsa o zaman bağımlılık gelişebiliyor. Genetik yükü olan bir kişi, kolaylıkla madde bulabildiği bir ortamda yaşıyor ve dürtülerini kontrol etme özelliğine sahipse o zaman bağımlılık ortaya çıkıyor. O nedenle bir çok etkeni göz önüne almalıyız.

'TİNERCİ'LERİN YERİNİ 'BONZAİCİ'LER ALDI'

Son yıllarda artan bonzai kullanımının nedenlerine ilişkin neler söylersiniz? Sizce bonzai yoğunluğu tiner ve balinin önüne geçti mi?

Tiner ve balinin yerine geçti diyebiliriz. Aynı kesimden doğdu. Düşük sosyo-ekonomik düzeyin uyuşturucusu olarak başladı. "Tinerci"lerin yerine "bonzaici"ler geçti. Aynı sosyokültürel temelden kaynak aldılar. Daha sonra bonzai diğer kesimlere de sıçradı. Ucuz ve etkili bir uyuşturucu olması yaygınlaşmasında önemli bir etkendi.

Bazı çevrelerde esrar daha masum bir uyuşturu olarak nitelendiriliyor. Eğer kimyasala bulaşılmazsa dert yokmuş gibi. Esrarı masumlaştırmaya yönelik çaba sizce hangi motivasyondan kaynaklanıyor?

Öncelikle şunu söyleyelim: esrar bağımlılık yapar. Esrar; dikkat, hafıza ve öğrenmeyi bozar. Demotivasyon yani tembellik sendromuna yol açar. Esrar içenlerde içmeyenlere göre şizofreni riski 7 kat fazladır. Medikal olarak kullanımı savunulsa dahi, ilaç olarak kullanımı gerçekte çok azdır. Sadece MS ve nöropati hastalığında etkili olduğu gösterilmiştir.

İnsanlar yasakları normalleştirmeye çalışırlar. Bu çok doğal bir durum ama gerçek değil. Eroinin hammaddesi afyon da doğaldır ama şiddetli bağımlılık yapar. Maalesef çok yanlış bilgi ortalıkta dolaşıyor. Esrarı destekleyenlerin de doğru dürüst bilgisi yok, esrara karşı olanların da… Herkes tek taraflı bakıyor. Biraz okumak, biraz bilgilenmek lazım. Ama bilimsel kaynaklardan. Unutmayalım, internet bilimsel değildir. Bir de tabii ki tek bir yayına inanmayın. Birçok yayını okumak lazım.

Sanıyorum her çağ kendine özgü bağımlılık türleri de yaratıyor. Bu çağınki sosyal medya bağımlılığı olabilir. Geçenlerde sosyal medya bağımlılığının kişilerde depresyon riskini artırdığına dair bir araştırma okumuştum. Siz bu konuda ne düşünürsünüz?

Sosyal medya bağımlılığı diğer tüm bağımlılıklar gibi sonunda izolasyonu getiriyor. Sanal anlamda kişi çok sosyal olsa bile gerçeklikte sosyalleşme azalıyor. Gerçeklik ve sanal dengesinin bozulduğu noktada ruhsal sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor. Bu izolasyonun yanında monoton bir uyarı altında olduğumuzu da söylemek gerekir. Her ikisi de depresyonun önemli nedenlerinden birisi. Ancak her sosyal medyayla çok uğraşan kişinin depresyona girdiğini de söyleyemeyiz.

Gelişen teknolojini bir sonucu olarak akıllı telefon kullanımı da yoğun bir bağımlık örneği. Akıllı telefonlarla hangi ruhsal ya da fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyoruz ki sabah uyanır uyanmaz ilk iş telefonlarımıza sarılıyoruz?

Çocukluk çağında insanların bir geçiş nesnesi olur. Örneğin peluş ayısı, kalemi, oyuncağı vb. Bu nesneler çocuğa güven, mutluluk, huzur verir. Yetişkin çağımızın nesnesi olarak görüyorum ben telefonları. Bir kere onunla yalnızlığımız azalıyor. Boş zamanlarımız değerlendiriliyor. Düşünmemizi ve oradan gelebilecek acıları azaltıyor. Haz almamızı sağlıyor. En güzeli de kontrolün elimizde olması. Yani tamamen bizim sözümüzü dinliyor. Daha ne olsun…

Teknolojinin kendisi bir canavara dönüşmedi belki ama insanoğlu onu canavara dönüştürdü. Kendi içindeki canavarı, ona yansıttı. Tüm dürtülerini teknolojiye teslim etti. Teknolojide aldı onu götürdü. Daha doğrusu insanlar teknolojinin kendilerini götürmesini istediler. Ama tabii ki kendi istedikleri yöne değil, teknolojinin istediği yöne doğru.

Teknoloji bir enjektördür. Enjektörün içinde nasıl bir ilaç vereceğiniz size kalmıştır. O enjektörden ilaç da verebilirsiniz, zehir de! Sorun teknoloji değildir. Kaçılması gereken teknoloji değildir. İnsanın bizatihi kendisidir. İnsan kendini tanıdıkça, iplerini koy vermez, iplerini başkasına terk etmez. Ama tabii ki isterse!

Kültegin Ögel

Herhangi bir bağımlılık türünün tedavisinde ilk adım nedir?

Değişmeyi istemek çok önemlidir. Değişmek içinse değişime hazır olmak gerekir. Değişime hazır olmak içinse değişimin bizim için önemli ve başarılabilir olması gerekir. Değişim bizim için ne kadar önemliyse, değişime o kadar hazır oluruz. Değişimi başarabileceğimiz konusunda kendimize güveniyorsak, o zaman değişimi başlatabiliriz.

'BAĞIMLILIKTA DANIŞMANIN HİÇBİR ZARARI YOKTUR'

Örneğin alkol bağımlısı olan bir kişiyi tedavisine nasıl yönlendiririz?

Bağımlılar genelde bağımlı olduklarının farkında değildir ya da bağımlı olmadıklarına inanırlar. Aileler birlikte yaşadıkları bağımlıyı tedaviye yönlendirme konusunda bilgi edinmelidir. Aile üyeleri alkolik bir kişinin tedavi olma isteğini artırabilir. Bunu kimi zaman bazı ödüller ile kimi zaman ise baskı ile sağlayabilir. Alkol bağımlıları tedaviye gelmek istemeyebilir. Alkolizmde kişinin kendi durumunu inkar etmesi sık karşılaşılan bir unsurdur. Ancak onların tedaviye başvurmasını sağlamak için birçok yöntem vardır.

Onu tedavi için cesaretlendirin. Eğer bir tedavi kurumuna gitmek istemiyorsa, en azından danışmanlık için başvurmasına yardımcı olabilirsiniz. Bu durumu ona “bir gidip öğrenelim. Ne yapmak gerekiyor. Ona göre karar verelim. Danışmanın hiçbir zararı yoktur” biçiminde açıklayabilirsiniz. O gelmek istemese bile o kişinin yakınının bir danışmanlık hizmeti alması önemlidir. Böylece onun tedaviye başvurmasını sağlanabilir. Bağımlının aile üyelerinin veya yakınlarının bilgilenmesi ve tutumunda değişiklik yapması bazen tek başına etkili olabilmektedir.

Onunla ayıkken konuşun. Asla alkol etkisi altındayken konuşmayın. Alkolizm tedavisi zorla olmaz. Kişi kendisi istemedikçe ona zorla kullandığı alkolü bıraktırma şansı yoktur. Bu nedenle kişinin alkolü bırakma yönünde motive olması gerekir. Sık sık mesajlarınızı yineleyin. Onun tarafından söylenen olumlu düşünceleri onun ardından siz de onun sözleri ile yineleyin. Böylece onun olumlu tarafları pekiştirilebilir.

Bağımlılık türlerinde kadınlar ve erkekler arasında ne gibi farklılıklara rastlıyorsunuz? Ve bu farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temelde ve çözümde büyük farklılıklar yok. Ancak kadınların metabolizması, onların daha kolay bağımlı olmasına neden oluyor. İnternet bağımlılığında erkeklerde oyun bağımlılığını, kadınlarda ise daha çok telefon ve sosyal medyayı görüyoruz. Ancak kadın bağımlı olmak daha zor. Toplum stigmatize ediyor. Aile, kadın bağımlıya daha olumsuz bakıyor. Bu sebeple kadınlar tedaviye başvurma konusunda daha çekingen kalabiliyor. Aileleri kadınlardan daha çok utanıyor. Onlar da kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Eşlerin tahammülü çok az oluyor. Çocuk nedeniyle de başka birçok zorluk yaşayabiliyorlar.

Prof. Dr. Kültegin Ögel kimdir?

Prof. Dr. Kültegin Ögel, 1964 Ankara doğumlu. İlk ve orta öğretimini TED Ankara Kolejinde, üniversite eğitimini ise Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptı. 1992 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde psikiyatri uzmanı oldu. İki yıl Sağmalcılar cezaevinde psikiyatrist olarak çalıştıktan sonra, 1995 yılından itibaren Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi AMATEM Kliniğinde çalışmaya başladı. 2000 yılında ise ergen madde bağımlılarının tedavi edildiği ÇEMATEM Kliniğinin sorumluluğuna atandı. Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği’nin kurucusudur. Bugüne kadar yaptığı çalışmalar nedeniyle 6 ödül kazanmıştır. Bir çocuk babası olan Ögel’in yurt içi ve dışı birçok makalesi yanında madde kullanımı ve bağımlılıkla ilgili yazdığı 8, depresyonla ilgili 2 adet yayımlanmış kitabı vardır. Boğaziçi Üniversitesi, Okan Üniversitesi ve Acıbadem Üniversitesinde ders vermiş, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanlığını yürütmüştür. Avrupa Birliği, WHO ve UNICEF'in yürüttüğü birçok projede ekip liderliği yapmıştır. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olup, Moodist Hastanesi Bağımlılık Tedavi Merkezi Direktörüdür.


Tuğçe Isıyel Kimdir?

Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarıdır. Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamıştır.