YAZARLAR

Kapla bütün sokaklarımı azulejo!

Portekiz’de azulejolar sadece görsel bir güzellik olarak değil, döşendikleri Akdeniz evlerini serin tutabildikleri için aynı zamanda mimari bir araç olarak kullanılıyorlar. Dolayısıyla Portekiz’de bu çinileri kiliseler, sarayların yanı sıra neredeyse her evin dış duvarlarında, okullarda, istasyonlarda, restoran ve barlarda görebiliyorsunuz.

Bir şehri güzel yapan detayları, yazılı olmasa da hepimiz biliriz. Deniz bunların başında gelir; insanlara bir sahil ve neşeli bir ruh verir. O sahilin kenarında restorantlar, kafelerde muhabbet eden, yürüyen bir kalabalık verir. Denizin yanı sıra, balkonlarda çiçekler, evlerin pastel ya da toprak renkleri, arnavut kaldırımlı dar sokaklar, renkli tenteli geniş balkonlar... Seversiniz böyle detayları olan şehirleri. Sokaklarında daha çok dolaşmak, havasını koklamak, eve dönmeden belki birazcık daha kalmak, ruhunu paylaşmak istersiniz.

Bazı şehirler ise o bilindik detaylar üzerine bir de kendi imzalarını atarlar kendilerine has yeni bir güzellik, özellik ile. Porto’nun evlerini, duvarlarını kaplayan kah mavi-beyaz kah rengarenk çinileri, nam-ı diğer azulejo, işte bu imza detaylardan biri. Çok uzak diyarlardan gelip yüzyıllar geçtikçe şehrin sokaklarına rengarenk yayılarak şehrin bir parçası olan çiniler...

BOŞ DUVAR  KALMASIN

Azulejo Arapça’da az-zallīj, الزليج yani, “parlak/cilalı taş” demekmiş. Söylenen o ki Araplar, Bizans ve Roma’yı taklit ederken kendi “parlak taş” kültürlerini oluşturmak istemişler. Figürlerinde daha yoğun Pers kültürü etkisi olan çiniler, daha sonra Arap yarımadasından Kuzey Afrika’ya kadar yayılıp Mısır ve Kuzey Afrika zallijleri olarak ayrışmışlar. Sonra bu kültür uzun yolcuklarla Portekiz kıyılarına ulaşıp benimsenmiş.

.

Çinilerin Portekiz kültürüne girişi, Arapların Avrupa kıtası maceraları sayesinde olmuş. İspanya’nın Endülüs bölgesine büyük bir kültürel miras getiren Mağriplilerin, bugün en güzel örneklerini Elhamra Sarayı’nda görebileceğiniz çinilerini, Portekiz Kralı I. Manuel ilk kez 1503’te, Sevilya’ya ziyareti sırasında görmüş ve çinileri Portekiz’e getirmeye karar vermiş.

Mozaikleri I. Manuel’i Sevilya etkisiyle ülkesine yaydığı genel olarak kabul görmüş bir bilgi olsa da kimi Portekizliler, çinilerin (özellikle mavi-beyaz çinilerin) bir dönem sömürgeleri olan Çin’in Macau kültürü etkisiyle ilk kez ülkelerine geldiklerini de iddia edibiliyorlar. Ben, bu sözel iddia yerine yazılı kaynaklarda geçtiği gibi bu geleneğin Mağriplilerden geldiği bilgisini daha çok tuttum; çünkü pek hoşuma giden bir bilgi olarak, Portekizlilerin Mağriplilerin geleneği olan horror vacui’ye yani, boş alan korkusuna tutuldukları ve bu sebeple bütün duvarları azulejolar ile kapladıkları söyleniyor. Böylece, her boş duvara ne assam diye düşünen kendimin de doğuştan Mağrip/Portekiz ruhuna sahip olduğunu çiniler sayesinde öğrenmiş oldum!

HEM PRATİK HEM TARİHİ ARAÇLAR

Portekiz’de azulejolar sadece görsel bir güzellik olarak değil, döşendikleri Akdeniz evlerini serin tutabildikleri için aynı zamanda mimari bir araç olarak kullanılıyorlar. Dolayısıyla Portekiz’de bu çinileri kiliseler, sarayların yanı sıra neredeyse her evin dış duvarlarında, okullarda, istasyonlarda, restoran ve barlarda görebiliyorsunuz.

Portekiz çinilerinin kendi stilini oluşturmaya başladığı 13'üncü yüzyılda, aslen esinlenildikleri basit figürlü, dekoratif amaçlı Endülüs çinilerinden daha büyük bir amaca hizmet etmesi amaçlanmış. Bugün de özellikle büyük kamu binalarının, yoğunluklu olarak kiliselerin duvarlarını göz alıcı bir şekilde kaplayan mavi-beyaz çiniler; Portekiz’in tarihinden kareleri (savaşlar, zaferler, diğer ülkeler -özellikle İngilizler- ile dostlukları), büyük bir çoğunluğu Katolik olan halka yönelik olarak İncil’den sahneleri ve tarih boyunca Portekizlilerin günlük yaşam aktivitelerini konu alıyor. Günlük aktivite sahneleri genellikle köy, kasaba gibi yerlerde geleneksel Portekizlileri, Portekiz’in geçim kaynağı olan tarım, şarap yapımı vs. gibi işler üzerinde resmediyor. Yolda yürürken dar bir sokakta birden masmavi bir deniz gibi bu sahnelerin resmedildiği koskocaman bir duvar önünüze çıkıverdiğinde masal dünyasına girmiş gibi oluyorsunuz.

.

13-16'ncı yüzyıllar arası hakim olan mavi-beyaz hikaye anlatımlı motiflerin yanına, 17'nci yüzyılda Hollanda porselenlerinin etkisiyle yine mavi-beyaz kuş, yunus gibi motifleri ve Portekiz’in sömürgelerinden Hindistan’dan gelen rengarenk kumaşların desenlerinin etkisiyle farklı renklerde çiçek, dal ve hayvan motifleri eklenmiş. 18'inci yüzyıla gelindiğinde azulejolar için Ustaların Devri (Ciclo dos Mestres) denilen altın devir yaşanıyor. Portekiz kolonilerinden Brezilya’nın da geleneği benimsemesi ve böylece çinilere artan talebi sayesinde hem tasarımda bir yükseliş sağlanıyor hem de seri üretime geçiliyor. Kiliseler, saraylar gibi özel yerler için tek tek elde yapılıp duvarlara yerleştirilen çinilerin popülerite ile sanatsal önemi artarken, diğer yandan da artık seri üretim ve daha ucuz maliyet sayesinde azulejolar Portekiz’de tüm şehirlerin duvarlarını süslemeye başlıyor. Ustaların Devri’nde António Pereira, Manuel dos Santos, António de Oliveira Bernardesve oğlu Policarpo de Oliveira Bernardes; sadece çinilere attığı baş harfleri ile bilinen usta PMP ve yardımcıları Teotónio dos Santos ve Valentim de Almeida; Bartolomeu Antunes ve öğrencisi Nicolau de Freitas birçok gibi birçok çini sanatçısının adı duyuluyor ve bu sanatçılar kendilerine has teknikleri ile ün salıyor, yeni figürler ve tasarımlar çinileri zenginleştiriyorlar. Genelde barok stilin etkisindeki azulejolar, 18'nci yüzyılın ortalarında Rococo ve 20'nci yüzyılda Art Noveau akımlarının etkisi ile değişerek daha figüratif ve geometrik yeni tarzların da eklenmesiyle sonunda bugünkü stillerine kavuşuyor.

DÖNÜŞÜ MUHTEŞEM OLAN BİR GELENEK

.

Ülkelerin modernizasyonla imtihanı, hep ilgimi çeken konulardan olmuştur; çünkü ergenlerin kimlik bunalımı yaşayıp aslında iyi olan özelliklerinden nefret edivermesi gibi, ülkeler, kültürler de benzer ret süreçleri yaşarlar. Aslında baksan dünyada hepi topu birkaç güçlü ülkenin diğer ülkelere ekonomik ve bu yazının bağlamında daha çok kültürel baskı unsuru olarak getirdiği modernizasyon sancısı, ne menem bir şeyse genelde koca bir ülke, bir ergen gibi ailesinin özelliklerini, mirasını utanç verici bulur ve yaş aldıkça bunun yanlış bir karar olduğunu anlayıp köklerine geri döner. Çinilerin hikayesi sayesinde öğrendim ki, Portekiz de meğer bu ergenlerden biriymiş!

Azulejolar ve azulejolarla kaplı binalar, 20'nci yüzyıl Portekiz elitleri tarafından reddedilmiş ve çiniler, fakir insanların zevki olarak kabul edilmiş. Dolayısıyla çini sanatı, gözden düşmüş bir sanat haline gelmiş. 1950’lerde Lizbon’un ilk metro istasyonu sırasında mimarlar hem az bakım gerektiren hem de insanları dış dünyadan ayırmayacak, soğuk olmayan bir iç tasarım peşine düşünce cevabı azulejolar da bulmuşlar ve böylece yeni tasarım azulejolar Portekizlilerin hayatına tekrar girmiş. Azulejoların muhteşem dönüşü ise 1998 Uluslararası Fuarı’nı (EXPO) Lizbon’un almasıyla gerçekleşmiş ve Portekizliler o şahane mirasları ile barışmaya ve fuar zamanı bu sanatlarını dünyaya tanıtmaya karar vermişler. Usta azulejo sanatçıları o dönem bir araya getirilmiş ve kültürün yeni nesillere aktarılması için çalışmalar başlatılmış.

Lizbon’da bulunan dünyanın en büyük Portekiz çini koleksiyonuna sahip Museu Nacional do Azulejo’nun müdiresenin söylediği gibi, “Dünyada birçok ülke, çinilerin dekoratif olarak kullanıldığı kendine has çini sanatlarına sahip; fakat yalnızca Portekiz’de çiniler artık binaların bir yapı malzemesi gibi vazgeçilmez bir parçası.” O halde çini kültürüne aşina bizlere de çini sanatına yeni bir gözle bakmak ve Portekiz’in güzel sokaklı şehirlerinde ruhu dinlendirmek için bu şahane parçaları bir Akdeniz ziyaretinde görmek düşüyor!


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.