Bir temsil: Yaralarım Aşktandır
Ferruhzad’ın hayatını, şiirleriyle beraber ele alan bir oyun oynanıyor bir süredir. Metin Şebnem İşigüzel’e ait; yönetmenliğini Berfin Zenderlioğlu yapıyor ve Nazan Kesal tek kişilik bir performansla izleyiciyle buluşuyor. Yaralarım Aşktandır için söyleyebileceğim ilk cümle, Nazan Kesal’ın sahnede devleştiğidir. Bu “sahnede devleşti” klişesinin gerçekten hayatiyet bulduğu, ete kemiğe büründüğünü görmek bir defa büyük saadet.
Furuğ (yahut Füruğ) Ferruhzad, Türkçede oldukça yankı bulmuş, ne mutlu ki iyi tercümanlarla muhatap olmuş bir şair. 1900’ler İran şiirinin mühim temsilcilerinden biri. Şairliğinin yanı sıra aktrisliği, yönetmenliği, editörlüğü mevcut. 1934’te Tahran’da doğup 1967’de biraz şaibeli bir trafik kazasıyla bu dünyadan göç etmiş. 33 yıllık (“kısacık” denebilecek) hayatına kitaplar, belgeseller ve direnişler sığdırmış. Son kitabı Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım tamamlanamadan o meşum kazayı yapmış.
İran’ın şiirle ilişkisi çok canlı: Halen “Hâfız falı” bakarak/tutarak gündelik hayatlarına yön veriyorlar. Klasik şiirleri 17. yüzyıla dek, “İranî saha” tabir edilen ve için Osmanlı coğrafyasını da alan bir coğrafyayı aşırı etkilemiş bir şiirdir. Namlı şarkiyatçılardan E.J. Wilkinson Gibb’in iki cilt (otantiğinde altı cilt) olarak basılan Osmanlı Şiir Tarihi’nde iddia ettiği aşırı Fars etkisi, çok uzun süre bu metnin Türkçeye tercüme edilmemesiyle karşılanmıştı. Rivayet odur ki, Köprülü’nün Türk Edebiyatı Tarihi biraz da Gibb’in metnine “Öyle değil, böyle” demek için kaleme alınmıştır.
Ferruhzad’ın hayatını, şiirleriyle beraber ele alan bir oyun oynanıyor bir süredir. Metin Şebnem İşigüzel’e ait; yönetmenliğini Berfin Zenderlioğlu yapıyor ve Nazan Kesal tek kişilik bir performansla izleyiciyle buluşuyor. Yaralarım Aşktandır için söyleyebileceğim ilk cümle, Nazan Kesal’ın sahnede devleştiğidir. Bu “sahnede devleşti” klişesinin gerçekten hayatiyet bulduğu, ete kemiğe büründüğünü görmek bir defa büyük saadet.
Nazan Kesal, oyunculuk bölümünden mezun olduğu günlerden bu yana tiyatro, sinema ve televizyon dünyasında epey mühim işlere imza atmış bir aktris. Devlet tiyatroları (uzun Diyarbakır mesaisi ve ardından Bursa), özel tiyatrolar, Gölge Oyunu gibi bir filmle sinemaya atılan ilk adım, Krek gibi dönemin çok parlak özel tiyatrolarından birinde oynamak, Kayıp Şehir gibi bir dizi… Epeyce de ödül. Kesal, Furuğ Ferruhzad’la ilişkisinin 25 yıl önceye dayandığını söylüyor. Onat Kutlar ve Celal Hüsrevşahi tarafından tercüme edilen Sonsuz Günbatımı isimli Ferruhzad kitabının Ercan Kesal tarafından ona hediye edildiği tarihten bu yana. Sanıyorum 1989 Ada Yayınları baskısından söz ediyor Nazan Kesal. Şimdilerde müfret kopyasının sahaflarda bulunabildiği bir kitaptır bahsi geçen kitap.
Ferruhzad, yaşadığı dönemde sansürlenmiş, göçe mecbur bırakılmış, eşinden ayrılınca çocuğunu görmeme gibi büyük bir zulümle karşılaşmış, İran’a dair gördüğü bütün sorunları dillendirmeye gayret etmiş bir şair. Can Yayınları tarafından derlenip yayımlanan Yeryüzü Ayetleri okunduğunda, yaşadığı dönem neden cüzamlı muamelesi gördüğü ve bunca zulme maruz kaldığı aşağı yukarı anlaşılıyor. Nâzım Hikmet’in “Putları Kırıyoruz”da kavramsallaştırdığı ve “eski olanı alt etmeye” yönelik hareketine benzetebiliriz belki Ferruhzad’ın yaptığını. Aşmaya çalıştığı şey, bu meyanda Nâzım Hikmet’in yaptığından daha ötededir: Hem toplumsal cinsiyet kodlarına savaş açmıştır, hem de içinde bulunduğu toplumun münevveri olan etrafında gördüğü haksızlıklara ses çıkarmaktadır.
Nazan Kesal’ın ilk “tek kişilik” performansı değil bu. 23 yaşında 12 Eylül ile alakalı tek kişilik bir oyun oynamış, röportajlarından birinden öğrendiğim kadarıyla. O bunu “cahil cesareti” diye nitelendiriyor ama Yaralarım Aşktandır’da sahnede gördüğümüz Kesal, o oyunu da merak ettiriyor. Sahnede tabut mu yahut musalla taşı mı olduğunu tam anlamadığımız (ve bu anlamama halinden de bir şeyler çıkarabildiğimiz) hareketli bir masa, tepedeki ışıkların değişimiyle ruh hallerini/geçişleri çok güzel kotarmış bir yönetmenlik ve dahası, ufacık bir su kovasıyla takdis/arınma/lanetlenme/yıkanma ritüellerini görebildiğimiz bir oyun bu. İşigüzel-Zenderlioğlu-Kesal enerjisinin çok güzel bir sonucu. Tek perde, 75 dakika bir özdeşleşme seansı.
Ferruhzad’ın yaşadıkları an ve gün itibariyle birçok ülkede ne yazık ki oldukça güncel. Bu güncellik (hafif tabirle) can yakıyor. Oyunda kanımca oldukça zekice yazılmış bir kısmı alıntılayarak bitireyim:
“Ayrıca bilemem… belki Şah’ın belki mollaların azrailiydi beni ölüme davet eden.
Gelip gidiyor şimdi. Aklım değil canım… Azrail!
Akrostişli şiir yazmış bana:
‘Aldım canını.
Zalim mollalar teslim etmiyor naaşını.
Rezil oldum valla.
Ayıp oldu yaradana.
İlla girmelisin toprağa.
Latife etmiyorum inan bana!’
Şair oldu benim Azrail bakar mısınız ?
Canımı aldığı yetmezmiş gibi bana akrostişli şiir yazdı.
Benimkinin şairliği bu kadar işte.”
Oyun, yeni sezonda Moda Sahnesi’nde oynamaya devam edecek.
Künye:
Oynayan: Nazan Kesal
Yazan: Şebnem İşigüzel
Yöneten: Berfin Zenderlioğlu
Işık ve Dekor Tasarım: Cem Yılmazer
Müzik: Burçak Çöllü
Yönetmen Yard.: Deniz Biber
Kostüm Tasarım: Natali Yeres
Hareket Düzeni: Dicle Doğan
Afiş Tasarım: Kirkor Sahakoğlu
Afiş Foto: Manuel Çıtak
Oyun Fotoğrafları: Dilan Bozyel
Reji Asistanı: Mert Duysak
Tek Perde 75'