YAZARLAR

AYM’nin dokuz sekizlik kararı

Meslektaşlarının tutuklanmasını isteyen, üniversitelere dönmelerine karşı çıkan akademik askerler, Malazgirt’ten yola çıksalar da Anadolu’ya doğru ilerleyemeyip geri geri gidiyorlar. İmzalarına üniversitelerini bile yazmadılar. Belki vakıf üniversiteleri para kaybetmekten korktu, belki imzacılar kimliklerinin açığa çıkmasından.

Anayasa Mahkemesi “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden haklarından hüküm kurulan dokuzunun başvurusu sonucunda nihayet bir karara vardı. Daha önce başvuruyu bölüm görüşmüş, karar başvurunun niteliği gerekçesiyle genel kurula gönderilmişti. Genel kurul toplandı. 16 üyeyle. Anayasamıza göre on beş üye ile kurulan AYM’nin üyelerinde de bir karışıklık vardır. Kapatılan yüksek askeri mahkemelerin üyeliklerinin süreleri dolana kadar devam edeceği geçici hükmünün Anayasa’ya geçici olarak eklenmesi gerekçesiyle süresi dolmayan bir üyenin varlığı sayıyı on altı yapıyor, o üye de on beş kişilik Genel Kurul’un toplantısına katılıyor ve on beş kişilik Genel Kurul on altı kişi ile karar veriyor. Karar 8’e 8 çıkıyor ve yine kanun gereği mahkeme başkanının oyu eşitlik durumunda eşitliği kendi lehine bozuyor. Barış İçin Akademisyenler davasında Başkan Zühtü Arslan’ın oyu 8-8’lik kararı 9-8’lik yapıyor. Sadece mahkemenin genel kurulunun oluşumundaki karışıklık bile Türkiye’de devletin yeniden şekillendirilmesine ilişkin sistemsizliğin, yamacılığın, o günü ve günün çıkarını kurtarmacılığın bir göstergesi olarak okunabilir. Nereden tutarsanız bir yerine geldiğinizde elinizde kalıyor, elinizde kalan yerde biraz derine inerseniz gördüğünüz şey anlık olaylar çerçevesinde gücü elinde bulunduranın çıkarını tahkim etmek için yaptığı düzenlemeleri görüyorsunuz.

Bu işin bir tarafı. AYM’nin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi'ne ilişkin kararının gerekçesi ve kurduğu hüküm ise başka bir tarafı. Gerekçeye karşı yazılan o karşı oya, başka bir gerekçe ile karşı oy yazmayıp imza da atmayan fakat karara da katılmayan dört üye ise bambaşka. Tabii bir karşı oy daha var, meslektaşlarının tutuklanmasını isteyen, üniversitelere dönmelerine karşı çıkan akademik askerler, Malazgirt’ten yola çıksalar da Anadolu’ya doğru ilerleyemeyip geri geri gidiyorlar. İmzalarına üniversitelerini bile yazmadılar. Belki vakıf üniversiteleri para kaybetmekten korktu, belki imzacılar kimliklerinin açığa çıkmasından. Rektörlerden bölüm başkanlarına oradan asistanlara kadar dayatılan bir askeri-akademik pespayelik.

HAK İHLALLERİ

Kararın esasına geçmeden önce işlerin buraya nasıl geldiğini düşünelim. Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’nin yazıldığı dönemde yaşananlar, Ayşe Öğretmen (Çelik) kararına atıfla ve elbette eksikliklerle anlatılıyor. Örneğin BM’nin raporuna konu olan hak ihlalleri bu aktarımda yer almıyor. Ya da örneğin Türk Tabipleri Birliği gibi meslek kuruluşlarının , İnsan Hakları Derneği gibi hak temelli insan hakları örgütlerinin raporları da bu aktarımda yok. Sokağa çıkma yasaklarının süreleri, bu süreler içinde yaşanan ölümler, yatak odalarında özel harekatçılarca aynalara rujlarla yazılanlar, akrebin arkasına bağlanarak sürüklenen bedenler, buzdolabında saklanan, sokaktan alınamayan cenazeler bu aktarımda yok. Barış İçin Akademisyenler’in barış çağrısının gerekçelerini oluşturan ağır insan hakları ihlalleri iddialarına ilişkin bir paragraf bile yer almıyor aktarımda. Fakat yer almasa da mahkeme çok önemli bir ilkeyi vurguluyor, kamu yararı söz konusu olduğunda kamu yararına ilişkin beyanların cezalandırmaya tabi tutulması demokratik bir tartışmayı, çoğulculuğu zedeleyecektir, ayrıca devletlerin her türlü iddiaya karşı çok güçlü bir cevap verme gücü olduğundan eleştirilme marjı çok geniştir. Terör örgütlerinin cebir ve şiddet eylemlerini meşru göstermeyen ifadeler terörle mücadele kapsamında kısıtlanamaz.

KARAR VE SONUÇLARI

Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’nin yayımlanmasının ardından üç yıl geçti. Bu üç yıl iki binden fazla akademisyenin hayatını kökten değiştirdi, işten atılmalar, emekliliğe zorlanmalar, onur kırıcı teklif ve cezalar, mafyanın önüne atmalar, yargılamalar ve özgürlüğünden yoksun bırakmalar ve Mehmet Fatih Traş’ın aramızdan alınması. Kemal Göktaş çok iyi bir özet yaptı iki gün önce. Yıllar sonra AYM dokuz sekizlik kararıyla bildirinin ifade özgürlüğünün koruması kapsamında olduğunu ve getirilen sınırlandırmaların ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini karara bağladı. Fakat bunu Malazgirt’ten başlayıp geriye doğru Anadolu sınırları dışına çıkan akademisyenler ile okuyucusu kalmadığı için propaganda aracı işlevini bile yitirmiş gazeteciler dışında herkes biliyordu zaten. Neden bu kadar çile çektirdiniz diye sormayacağız, çünkü bunu da biliyoruz.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararı sadece kurduğu hüküm bakımından değil, gerekçesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Çünkü AYM’nin kararları gerekçeleri ile bağlayıcıdır, objektif ilkeler koyar. Bundan sonra yargı ve idare makamlarının bu gerekçelere uygun karar vermesi anayasal bir zorunluluktur. Bütün yargılamalar beraat ile sonuçlandırılmalı, kişinin hak ihlalinin öncesindeki duruma döndürülmesi giderim mekanizmaları işletilmeli, pasaport hakkı, çalışma hakkı önündeki engeller derhal kaldırılmalıdır. Mahkeme Ayşe Çelik kararında oluşturduğu içtihada bağlı kalarak TMK 7/2’nin cebir ve şiddet öğelerinin amaçsal yorumunu doğru biçimde oturtmuş, demokratik toplumun gerekleri bakımından şok edici ve toplumun büyük bölümü tarafından yadırganacak ifadelerin korunması gereğine dikkat çekmiştir. Ayrıca önemli bir vurgu Ayşe Çelik kararında olay ve olgular gereği bulunmayan akademik özgürlükler ve ifade özgürlüğü arasında kurulan bağdır. Akademik mesleğin Malazgirt-Dandanakan yolcularının okuması ve tüm Rektör İbiş’lerin ve dahi OHAL komisyonun uyması anayasal zorunluluk olan bir bağ.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.