Bahçeli yine sahne alıyor
Türkiye siyasetinde epey uzun bir süredir Bahçeli - Erdoğan görüşmeleri ve bazen medya üzerinden yürüyen mesajlaşmaları önemli hamleleri veya ciddi manevraları tetikliyor. Bu görüşme ve bazen de kontrollü atışmalarda kimin söylediğinin daha etkili olduğu tartışmalı olsa da, genel siyaseti etkilediğine kuşku yok.
“3-4 Ağustos 2019 tarihinde İYİ Parti’nin 4. Olağanüstü Kurultayı yapılacaktır. Çağrım şudur: Fiziken orada, fikren aramızda bulunan dava arkadaşlarımın müştereken karar alıp Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüşün tarihi sorumluluğunu yerine getirmeleri halisane ve samimi beklentimdir. Buluşma yerimiz zillet değil millettir. Kucaklaşma zamanı gelmiştir. İYİ Parti’nin Olağanüstü Kurultay’ında MHP’yle bütünleşme ve birleşme hamlesi Türkiye’nin gücüne güç katacak, yarım asırlık davamızı birlik ve dirlik içinde geleceğe taşıyacaktır. Çağrım birliğe, beraberliğe, barışmaya ve heyecanla tokalaşmayadır. (…) Zaman olmuş kırgınlıklar, kızgınlıklar ve küslükler vasat bulmuştur. Zaman olmuş kopuşlar, kırılışlar ve kayışlar yaşanmıştır. Ana gövde sağlam olduğundan, fazilet ve fikriyat derinlere tutunduğundan dönem dönem şiddeti artan fırtınalar hamdolsun tesirsiz kalmıştır. Elbette dalından kopan yaprağın akıbetini her zaman rüzgar tayin etmiştir. Bu durum şaşmaz bir hayat ve siyaset gerçeğidir.” Söz konusu Bahçeli ise, bu satırların ne dediği kadar ne zaman ve ne için dendiği önemlidir.
Devlet Bahçeli son yıllarda dışarıdan izleyenleri şaşırtan çıkışlarından birini yine sosyal medya üzerinden yaptı. Bu ilginç Twitter çağrısının İyi Parti kongresi öncesine rastlaması -bu rastlantının altının da özellikle çizilmesi- bir sürü spekülasyona yol açacak ve örneği bu ülkede bile pek görülmemiş nitelikte. Çıkışın zamanlamasını ilginç hale getiren bir başka noktayı da, Bahçeli’nin mesajını kahkahalarla karşılayan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener işaret etti. Bahçeli’nin Erdoğan ile uzun bir görüşmenin ardından bu mesajı yayınlamasına dikkat çeken Akşener, Erdoğan’a “Yine ne dedin bu arkadaşa?” diye sordu. Malum Türkiye siyasetinde epey uzun bir süredir Bahçeli - Erdoğan görüşmeleri ve bazen medya üzerinden yürüyen mesajlaşmaları önemli hamleleri veya ciddi manevraları tetikliyor. Bu görüşme ve bazen de kontrollü atışmalarda kimin söylediğinin daha etkili olduğu tartışmalı olsa da, genel siyaseti etkilediğine kuşku yok. Son günlerde siyaset kulislerini belirleyen yeni parti girişimleri, iktidarın siyasi krize çözüm arayışları düşünüldüğünde her temas ve sonrasındaki her söz daha bir önem kazanıyor.
Yerel seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan yeni tablo ve artık saklanamaz biçimde açığa çıkan siyasi kriz, açık siyasi alanda korunmaya çalışılan sakinliğin aksine, perde arkasında yoğun bir hareketlilik yaratmış görünüyor. Özellikle iktidar cephesi ama aslında bütün siyasi aktörler, yeni zemin için en elverişli, en korunaklı pozisyonu almak için erken hamle yapmak, sahaya çıkmak yerine, hazırlık ve biraz da yığınak yapmayı tercih ediyor. Siyasi gündemin en hareketli tarafı olan AKP’nin içinden çıkacak yeni parti girişimlerinin, nasıl sonuç yaratacağı üzerine yoğun spekülasyonlar mevcut. En çok konuşulan senaryolar mecliste oluşabilecek yeni aritmetiğe ilişkin. AKP içinden bir grup milletvekilinin kopması durumunda, başta ekonomik kriz olmak üzere bazı kritik başlıklarda, hem siyasi desteğe hem de yasal düzenlemelere ihtiyacı büyüyecek olan iktidarın, zorlanabileceği dile getirilmeye başlandı. Hatta bu duruma önlem olarak bir erken seçim olasılığı söylentileri de arttı. Nitekim, İyi Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Bahçeli’nin çıkışı dolayısıyla gündeme gelen “neler oluyor? sorusunun cevabı için, “Kasım ayında erken seçime hazır olun” dedi.
Erdoğan’ın bir süredir Cumhur İttifakı’nın aritmetik ve siyasi desteğinden vazgeçmeden -veya kaçamadan- elini rahatlatacak arayışların peşinde olduğu biliniyor. Seçim sonrasında ortaya atılan Türkiye İttifakı, uzatılmış İstanbul seçimi sürecindeki Öcalan mektubu hamlesi en bilinenleri. “Türkiye İttifakı” lafına sert karşılık veren Bahçeli, Öcalan mektubunda şaşırtıcı ama pek de işe yaramayan -bazı yorumlara göre zaten öyle olması istendiği için- bir destek sağlamıştı. Bu iki farklı yaklaşım, daha masum “bağımsız” arayışların yerine bağlantıyı kaybetmeden riskli hamlelerin tercih edileceğini gösteriyor. Mealen şöyle özetlenebilecek bir okuma mümkün: “Başka ortaklıklar aranmayıp, ittifaka sadık kalındığı takdirde sağlanacak esneklik sanılandan fazla olabilir. Ancak Erdoğan, iktidarın krizinin hangi pozisyona yaslanıldığında daha kolay aşılacağıyla ilgili nihai kararını verebilmiş değil. Yeni rejimin revizyonu da, güçlendirilmesi de hâlâ masada. ABD ile S-400 krizinde sağlanabilen nispi denge veya kazanılan zamanla, Suriye’de ve belki Kıbrıs’ta yapabilecek yeni hamleler eşliğinde, Türkiye İttifakı’nı milliyetçi muhtevayla yenilemek/genişletmek güçlü seçeneklerden biri.
Son seçimde yeterince işe yaramayan bu seçenek için milliyetçi reflekslerin taşıyıcılığı ve muhtemel yayılma alanı konusunda daha fazla veriye ihtiyaç var. Bu açıdan Bahçeli’nin çıkışını, siyasi aritmetik için kendi safını tahkim yanında yeni siyasi denge için sondaj çalışması olarak görmek de mümkün. Kurulur kurulmaz iki seçim sınavı atlatan ve iki sınavdan siyasi etkisini kanıtlamış ama geleceğine dair daha az sonuç üretebilmiş İyi Parti, çok elverişli bir yoklama sahası. Bu yoklamanın İyi Parti’de nasıl etkiler yaratabileceği -ayrı bir yazının konusu olabilecek- başka parametrelerle biçimlenecek bir konu. Ancak iktidarın milliyetçi hezeyanlardan ve denetimden sorumlu ortağı Bahçeli’nin, yoklama eşliğinde bir zemin genişletme hazırlığı için de hareket ettiği ortada. Ortakların ortak çare arayışı için, bu çok şaşırtıcı değil. Diğer taraftan, olasılığı biraz azalmış olsa da Erdoğan’ın alternatif arayışlarına karşı da iyi bir savunma diye düşünülebilir. İktidarın çok ustalıklı biçimde geriye çekilerek yol verdiği Suriyeliler tartışmasının ivme kazanması, Irak ve Suriye’de hazırlanılan -estirilen- yeni hamle beklentileri birlikte düşünüldüğünde, yakın bir vadede CHP tabanın bir kısmının da bu yoklamalara dahil edilmesi sürpriz olmaz.
İktidarın ama daha çok da Erdoğan’ın önündeki seçenekler, kutuplaştırmanın artık güvenilmez olan gücünü yeni argümanlarla tazelemek, yapısal sorunlara yeni dönemsel kaçışlar bulmak, sistemin yarattığı kapanı biraz gevşetmek veya maceralı hamlelerle şaşkınlıktan avantaj yaratmak olabilir. Ancak bu kalabalık görünen seçenek listesi, aslında bir zenginlik ya da rahatlık içermiyor. Bildik yöntemlerin artık bildik sonuçlar vermemesi, hamle çeşitliliğinin uygun ittifak seçenekleri yaratamaması, siyasi krizin kendi dışındaki bir mesele olarak sunulamaması hareket alanını çok daraltıyor. Telafi ve garanti imkanlarının azaldığı bu tabloda, atılacak adımlar, tercih edilecek seçenekler için ön yoklamalar daha hayati hale geliyor. Diğer yandan bütün oyuncular çok sağlam gibi duran dengenin zayıflığını gördükçe, geçici ittifak ve denge durumu dışındaki gerçek güçlerini, sağlayabilecekleri genişlemeyi, savunabilecekleri alanı kestirmeye çalışıyor. Hangi gerekçeyle olursa olsun, zemin ve imkan yoklaması faaliyetleri bu kadar alenileşmişse, uzunca bir durgunluk dönemi yaşanması ihtimalinin giderek uzaklaştığı düşünülebilir. Yaklaşanın ne olduğunu görmek için ise biraz erken. Bahçeli bile bilmiyor olabilir.