YAZARLAR

Bir b.k çukuru olarak kapitalizm

Ee gülüm veresiye yaşıyoruz, bir önceki ayın kredi kartını ödedik, bir sonraki ayın avansını çekip- taksit taksit ve sakince yatıyoruz pos makinesinin önüne ve sevinç çığlıkları atıyoruz yükselen limitlerimizle bize bahşettikleri. Bin kere yaşasın bankalar, siz olmasanız kimimiz var?

Sabah kalkıyorum; Rusya ile ABD anlaşmış ve İsrail, tampon bölge kurulmasına karar vermişler ya da emin değiliz, galiba, tahmin işte. Bir kahve koyuyorum. ABD Başkanı Trump, yellere savurmuş saçlarını "İran görecek gününü" diyor, Fransa ile görüşmüş İran Dışişleri Bakanı, -Macron’la yani, Sarı Yelekliler Fransa sokaklarında ona lanet ediyordu-, Putin, Erdoğan ve Rafsancani fotoğrafı önümüze gelene bin tekme yürüyüşü halinde, ittifaklar onlar ama o anda kendileri bile pek bilmiyor nereye kadar gölgeleri, kimin eli kimin cebinde, kahve bittiğinde ‘jeopolitik önem’ konuşmaları politika spikerlerinden, sanki dünyada coğrafi önemi olmayan bir yer kalmış gibi,

"Adam adama oynamalılar" de futbol yorumcusu oluyorsun, "Jeopolitik önem" de analizör-(Şimdi uydurdum politik analiz yapan insan manasına geliyor)

Ve, vesaire vesaire…

Ve biz, dünyanın figüranları, bir derin uyku, üstüne bir kahve hatırı zamanında, ölüyoruz, yoksullaşıyoruz, sürülüyoruz…

Neden peki?

Galiba 15 yıl kadar önceydi Suriye’ye gittiğimizde, kahvelerinde nargileler ellerinde, kadınlı erkekli oturan insanlar, kahveler çaylar içiyor ve akşamları meddahlar geliyor masallar anlatıyordu hâlâ. ABD saldıracaktı onu konuşuyorduk. Irak’a saldırdığında "Eh tabii petrolü kontrol altına almak istiyor." diyorduk ama öyle dişe gelecek pek petrol kuyusu da yoktu Suriye topraklarında. Kiraz ağaçları vardı mesela kilometrelerce yol kıyısında ve sonra kocaman laflarımızın üstüne masalcı, elindeki kılıcı sallıyordu.

Cebimden çıkartıp, masanın üzerine atıyordum sonra bir panel konuşmasında, bir yerde konuşurken, birçok yerde, şöyle biraz havalanıp, masaya iniyordu kredi kartı! Şaşırmayın gerçekten bu. Bu plastik parçası, binlerce insanı öldüren, heykelleri dikilecek kahraman başkanlar ya da butik otelin sebeb-i hikmeti, ödenmiş, ödenmemiş borç kıymeti…

-Viranşehir’de bir deli vardı, yani aklın hegemonyasından kurtulmuş -kısmen- sarı çizmeleriyle dolaşıyordu sürekli. Hani sonra moda olan lağımcı çizmeleriydi bunlar. Lastik lastik kokardı uzaktan çizmeler, havalı şeylerdi ve çamura dayanıklı. Belediyede işçilere maaş dağıtılırken, o da sıraya girip, maaşını istemişti iki yıl önce. Çok haklıydı. Deli olmak kolay mıydı bu akıllısı bol dünyada? Belediye Başkan Yardımcısı da "Cebimden çıkartıp 50 lira da ona verdim. Sonra her ay gelip maaşını benden aldı" diye anlatıyordu. "Neredesin ya?" dedi deliye "Maaşını almaya gelmiyorsun". Bacak bacak üstüne atmış karşımızda oturuyordu, çizmeler parlıyordu sarı sarı, gözlerimizi alıyordu. "Yok istemem" dedi deli. "Bana da onlara verdiğin gibi olandan ver." O ne, dedik. Cebinden çıkartıp bir kart gösterdi. Banka kartı. Şöyle bir çizmeye vurdu. Dedim ya çizmeler havalıydı gerçekten-

Satın aldığımız S-400'ler karşılanıyor törenlerle. Yaşasın daha çok insan öldürebiliriz artık ve ceplerimizden çıkartıp kredi kartlarımızı, Adapazarlı mahalle bakkalının dayısının oğlundan aldığı soğanların parasını öder, -Ee gülüm veresiye yaşıyoruz, bir önceki ayın kredi kartını ödedik, bir sonraki ayın avansını çekip- taksit taksit ve sakince yatıyoruz pos makinesinin önüne ve sevinç çığlıkları atıyoruz yükselen limitlerimizle bize bahşettikleri. Bin kere yaşasın bankalar, siz olmasanız kimimiz var?

-Çok iyi bir banka soyguncusu arkadaşım anlatmıştı. Yunanistan’da dağ köylerinden, eski solcu Yunanlı bir arkadaşına sormuştu: "Sizin buralarda kan davaları vardı. Sürüyor mu?" "Yok kimse kimseyi vurmuyor artık kredi kartı çıktığından beri" demiş arkadaşı "Kredi kartı borçlarını kim ödeyecek?" -

-En çok Yunanlılar benzer dünyada bize ve canım banka soygunculuğu mesleği de ortadan kalktı ne yazık-

66 yaşında bir arkadaşım dün bankaya 100 bin lira kredi almak için başvurdu. Maaşı vardı ve evini ipotek ediyordu. Hayat sigortası da yaptırıyordu tabii ki ama yok dedi banka. 65 yaşının üstündekilere kredi vermiyoruz. -Emeklilik yaşı 65 galiba bu ülkede.- Keşke daha önce alsaydın ve ödemeseydin hiç, dedim. Keşke, dedi. Sonra kredi kartıyla hesabı ödedik çıktık lokantadan, mezeler güzeldi.

"Kız istemeye giderken kardeşimin kredi kartını aldım" diye anlatıyordu berberde biri. "Platinum kart, mahsustan misafir odasında yere düşürdüm." Güldük berberle birlikte. Arkada televizyonda "ama maaşı da iyiymi"ş diyordu sunucu kadın, çok bilmiş ve sahte sarı saçlı…

Kapitalizm iyi bir sistem. Onu çok seviyoruz. Borçlarımızı ödüyoruz ve varlığımız feda olsun kredi kartlarına…

Üç kere hurra hurra hurra…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...