Savaş kim için bitti?
Yönetim devrilmedi, desteklenen silahlı gruplar İdlib’te kendileri ile ilgili pazarlıkların sonucunu bekliyor, Kürtler belirli bir kazanım elde etmeyi başardı, ABD bölgeye yerleşti, üstelik güvenli bölge konusunda Türkiye’yi istediği noktaya getirmiş görünüyor. Elde var Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında hakim olunan alanlar.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov üçlü zirve öncesi “Suriye’de savaş bitti” dedi. Bir açıdan evet. Diğer yandan son günlerde yapılan açıklamalara bakılacak olursa yeniden başlıyor.
Bu yazı yazıldığı sıralarda Erdoğan-Ruhani-Putin zirvesi ile ilgili açıklama henüz yapılmamıştı. Bu türden zirvelerden sonra yapılan klasik açıklamaların dışında bir açıklama beklemek de gerçekçi değil zaten. Sahadaki fiili durum sözlerden çok daha anlamlı.
Peki savaş bitti mi gerçekten? Suriye, Türkiye, Rusya, İran, ABD ve Kürtler açısından bakıldığında “Savaş bittiyse kim için bitti?” sorusunu sormak lazım.
Süreci Suriye açısından üç başlık altında görebiliriz. Yönetim bugüne kadar onlarca bölgede savaşı kendi lehine bitirmeyi başardı. İrili ufaklı bu bölgelerde yapılan 2 binin üzerinde anlaşma ile yönetime karşı savaşan militanlar ya devlet ile anlaşmayı kabul edip silah bırakarak eski yaşamına geri döndü ya da anlaşmayı kabul etmediği için İdlib’e gönderildi. Bugün İdlib’te bulunan örgütlerin ya da militanların ezici çoğunluğu savaşmayı tercih eden, bir kısmı ülke dışından gelenlerden oluşuyor. İdlib özelinde düşünüldüğünde savaş bitti denilebilir.
İkinci başlık siyasal geçiş konusu ve hayatın normale dönmesi. Yönetim “teröristlerin dışındaki” tüm tarafları kapsayacak bir çözüm için Rusya ile birlikte çalışıyor. Bu çalışmalar henüz somutlaşmış değil. Nasıl olsun ki? Kürt meselesi/bölgesi dururken somut adım atılabilmesi mümkün değil.
Kürt meselesi en can alıcı olan başlığı oluşturuyor. Suriye yönetimi bugüne kadar ilk kez YPG/SDG için “ayrılıkçı terörist” ifadesini kullandı. Bugüne kadar iki taraf (Kürtler-yönetim) arasında sert ifadelerin kullanıldığı açıklamalar olmuştu. Ancak konunun Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşşar Caferi tarafından dile getirilerek resmileştirilmesi dikkat çekici. Bu durumda Türkiye’nin de dahil olacağı bir mutabakat ihtimali göz önüne alınarak yeni ve çetin bir sürecin başlayacağı düşünülebilir.
Bu arada şuna dikkat çekmek lazım: İdlib ve Kürt bölgesinden bağımsız ve bu bölgelerde bundan sonra yaşanacak gelişmeler ne şekilde olursa olsun Suriye’de yönetimin hakim olduğu bölgelerde savaş zaten çoktan bitmişti. Savaşın getirdiği binbir sorun elbette öylece duruyor ancak yaşam bir şekilde normale dönmeye devam ediyor.
Türkiye açısından bakıldığında savaşın kayıpla bitmekte olduğu ortada. Yönetim devrilmedi, desteklenen silahlı gruplar İdlib’te kendileri ile ilgili pazarlıkların sonucunu bekliyor, Kürtler belirli bir kazanım elde etmeyi başardı, ABD bölgeye yerleşti, üstelik güvenli bölge konusunda Türkiye’yi istediği noktaya getirmiş görünüyor. Elde var Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında hakim olunan alanlar. Ancak buralar Suriye toprağı ve eninde sonunda bu bölgelerdeki militanlar ya devlete dönerek ya yok edilerek ya da başka ülkelere gönderilerek elimine edilecekler. Bu aşamadan sonra “insan gücünü” kaybeden Türkiye çekilmek zorunda kalacak.
Rusya, Suriye ve Türkiye’ye göre çok daha rahat bir pozisyonda. Savaşın bittiğini ilan eden Lavrov 2017 aralık ayında “IŞİD’e karşı savaş bitti, sırada El Nusra var” demişti. El Nusra (HTŞ) problemi olduğu gibi duruyor. Demek ki Rusya da Suriye yönetimi gibi artık El Nusra’yı “kolaylıkla halledilebilecek polisiye bir mesele” olarak görme aşamasına geldi.
Ancak Lavrov’un Kürtler ile ilgili bundan sonra ne olacağını düşünmeden “savaş bitti” ifadesini kullanmış olabileceğini düşünemeyiz. Öyle ya ülkenin üçte biri kadar bir coğrafyada ABD ile işbirliği halinde hareket eden bir güçten bahsediyoruz. Beşşar Caferi’nin sözlerini Lavrov’un sözlerinin devamı olarak mı görmek lazım, bunu zaman içinde öğreneceğiz.
İran zaten binbir sorunla uğraşıyor. Ancak Ruhani’nin Suriye’de ABD ve diğer güçlerin (Türkiye?) varlığına karşı yaptığı açıklama ve “Suriye’nin geleceği Suriye halkına bağlıdır ve kararı onlar vermelidir” sözleri Suriye konusunda geri adım atmayacağını ve İran’ın yönetime olan desteğinin devam ettiğini gösteriyor. Ruhani’nin ABD ile ilgili sözleri beklentinin dışında değil, ancak zirve öncesi sarf edilen bu sözler Türkiye açısından bakıldığında hiç de yumuşak değil.
ABD ve Kürtler için ise savaş bitmiş değil. ABD Suriye’de bulunduğu pozisyonu terk etmek istemez. Hele Fars Körfezi’nde gerginliğin nereye varacağı belli değilken. Kürtler ise bu savaş sürecinde birtakım kazanımlar elde etti. Bu kazanımları kaybetmemek için her ihtimale karşı hazırlık yapıyorlar. Beşşar Caferi’nin açıklamalarına SDG’den verilen cevapta bir yandan “diyalog” çağrısı var ama diğer yandan “halkı terörizmden korumakta başarısızsınız, 11 bin kayıp verdik” ifadesi ile “biz de varız” mesajı var.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad genel af ilan etti. Bugüne kadar çok sayıda genel af ilan edilmişti. İdlib’te ve Türkiye’nin hakimiyetindeki diğer bölgelerde bulunan militanların bir kısmı zaten daha önceki genel afları kabul etmeyenlerden oluşuyor. Bu afla birlikte yeni bir elemeye gidilecek. Kabul edenlerin dışında kalanlarla savaşılacak.
Eğer Suriye yönetimi İdlib meselesini afla ya da savaşla çözerse Suriye, Türkiye'nin (Rusya ve İran'ın) önünde sadece Kürt ve ABD’nin Suriye’deki varlığı başlığı kalıyor. Bu nedenle “savaş birçok bölgede bitti” denilebilse de “altın hisse” duruyor. Bakalım zaman ne gösterecek?