YAZARLAR

Bağımsız yargının reisi gereğini yapar: Sıkıntı yok!

Bu reis, bu hükümet, yargı bağımsız değil diyenlere daha ne yapsın? Bak, hem yargılamayı hızlandıracak düzenlemeler de varmış. Böylece davalar daha çabuk sonuçlanacak, cezalar daha çabuk kesinleşecekmiş. Öyle yıllarca mahkeme kapılarında sürünmek yok yani.

Bağımsız yargının başı öyle buyurdu. Dedi ki “Onları öyle bırakamayız." Tahliyesinin beklendiği gün aynı suçtan ikinci bir dava açılan ve hâkimin yüzüne karşı okuyamadığı bir kararla hemencecik tutuklanan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ için.

Daha önce de demişti: 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi sırasında “Mesele Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?” tweetini atan Mehmet Ali Alibora için “Hesabını soracağız!" Üzerinden beş yıl geçtikten sonra Osman Kavala ile ilgili yürütülen soruşturmaya ismi eklendi ve yakalama kararı çıkartıldı. Kavala için de “Türkiye’nin Sorosu” sözlerini sarf etmiş, Osman Kavala bu sözlerin hemen ardından tutuklanmıştı. Tutuklamaya tepki gösterenler için de söyleyecek sözü vardı: “Siz bunları bizim külahımıza anlatın."

MİT tırları haberini yapan Can Dündar için “Öyle bırakmam onu” diyen de bağımsız yargının reisinden başkası değildi. Bu sözlerin ardından Can Dündar uzun bir tutukluluk yaşamış, yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı.

Barış için Akademisyenler bildirisini imzalayan 1128 akademisyen hakkında “Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız” diye haykırmıştı. Bu sözde aydınların bazılarının maaşlarını devletten aldıklarının altını çizmişti. Bu sözlerin hemen ardından üniversiteler ve savcılar imzacı akademisyenler hakkında soruşturmalar başlatmış, dört akademisyen tutuklanmış, bir süre sonra da yüzlercesi maaşlarını devletten değil, hiçbir yerden alamayacak şekilde işlerinden edilmişlerdi.

Büyükada’da gözaltına alınan ve yine haksız yere uzun bir tutukluluk yaşayan insan hakları savunucuları için de benzer sözler sarf etmişti: “Ajanlarınız burada otellerde cirit atacak. Artık öyle bir Türkiye yok.” “Bunlar sanatçı görünümü altındaki müsveddeler, şimdi git bunun bedelini yargıda öde” dediği Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında, aynı gün soruşturma açılmış, mahkeme alelacele haklarında yurt dışına çıkış yasağı getirmişti.

Afrin harekâtına karşı “barış çağrısı” yapan Türk Tabipler Birliği (TTB) yöneticilerini “terör seviciler” olmakla suçlamış, hemen ardından TTB merkezine baskın düzenlenmiş, TTB Başkanı Raşit Tükel de dahil olmak üzere 11 kişi İçişleri Bakanlığı’nın şikayetiyle gözaltına alınmıştı.

Daha geçenlerde, İstanbul’da 31 Mart seçimleri YSK tarafından iptal edilmeden birkaç gün önce “Bu İstanbul benim içime sinmedi, şaibe kesin, peşini bırakmayız” demişti.

İşte şimdilerde bir yargı reformu paketiyle adaletin aksayan yanlarının düzeltileceğinden söz ediliyor ya… Düzeltilir elbette. Kozmetiğe karşı değilim. Hatta içimi şenlendirir. Hele de renkli tonlarda olursa… Uçuş uçuş pembeler, çağla yeşilleri, derin deniz mavileri… Doğal bir ruj, tercihen şeftali rengi hafif bir allık. Biraz makyaj herkese iyi gelir. Güzel olur. İnce bir fondöten, parlamayı önlemek için biraz pudra… Avukatlara yeşil pasaport verilecekmiş. Çağla yeşili olsa? Mesleğe giriş sınavı, mülakatlar filan… Hem diyorlar ki, bizim pasaportlar da serbest kalacakmış. Müjdesi de geldi: Yeşilmiş! Bir de artık haber ve eleştiri ceza almayacakmış; yalnız haber mi eleştiri mi yine mahkemeler karar verecekmiş. Yani bağımsız yargının reisinin defaatle buyurduğu gibi “onlar gazeteci değil” de terörist ve hırsız ise, o zaman yazdıkları “şey” de “haber değil” demektir; mahkememiz ne yapsın. Bu reis, bu hükümet, yargı bağımsız değil diyenlere daha ne yapsın? Bak, hem yargılamayı hızlandıracak düzenlemeler de varmış. Böylece davalar daha çabuk sonuçlanacak, cezalar daha çabuk kesinleşecekmiş. Öyle yıllarca mahkeme kapılarında sürünmek yok yani. Ani tesir, kat’i netice; yatcan kalkcan bi bakmışsın hooop içerdesin. Ne güzel. Kazara birileri cezasını çekip tahliye edilecek olursa, aynı suçlamayla yeni bir dava… Beş yıl, on yıl sonra fark etmez. Birileri “Onları öyle bırakmayız” dediyse, gereği daha çabuk yerine getirilmiş olacak. Neticelerini daha şimdiden gösterdi. Bundan ala reform mu olur.

Şimdi bu paket önce MHP’nin, sonra da CHP ve İP’nin önüne gelecekmiş. HDP’ye sorulmayacakmış. Sonuçta bağımsız yargının reisi daha dün ilan etti: “Katiller belli, parlamentoya sızmışlar." Katillere de kozmetik yardımı yapılacak değil ya! Hem pahalı. Kriz var. Anca CHP ve İP’ye kadar yeter. Şimdi CHP’li, İP’li milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Şener önlerine gelen 38 maddelik yargı paketini güzelce tartışmaya açarlar. Elbette onların da kendilerine göre önerileri olur. Paketin sorunları çözmeye yetmeyeceğini, bağımsız yargının bağımsız olmadığını filan söylerler. Muhalefet olmak bunu gerektirir sonuçta. Yalnız söylememiş olmayayım da büyüklerimiz ucuza kaçmasın, itibardan tasarruf olmaz dedikleri gibi kozmetikten de tasarruf olmaz. Tecrübeyle sabittir: Ucuz kozmetik çabuk akar… Tere, suya dayanmaz. Sivilce yapar. Cildi bozar.

Ah bu arada birileri “Bu hukuksuzluk herkesi vurur” mu dedi? “Yargı yok, adalet yok, kanun yok, hâkim yok. Sadece bize değil, hiçbirinize yok.” İleri demokrasilerde olur öyle şeyler. Sıkıntı yok.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.