Mıknatıs, spor, nefret, Lloris
İzlemeye bile dayanamayacağımız bir sakatlık yaşadı Fransız kaleci Lloris. Kolu kırıldı acılar içinde sahadan ayrıldı. Ama bizim için önemli olan 14 Ekim’di. Yani Türkiye A Futbol Milli Takımı’nın Fransa ile oynayacağı, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası Avrupa Elemesi Grup maçı.
İnsan kendisine güvenmediği konuda başkasını suçlar, başkasının açığına sevinir. Bu topraklar maalesef ki evrimini bu yöne doğru çevirdi. Yani bir liyakat sahibi olmak yerine bizden daha iyi ya da bizimle aynı seviyede olan kişinin geri çekilmesiyle ilgilenmeye başladık. Başarımızın asıl mimarı başkalarının başarısızlığı oldu. En azından öyle olduğuna inanmaya başladık artık. Bu sebeple de adımlarımızı bu yönde atıyoruz.
Biz bir yemeği bölüşmek yerine diğeri yemediği için sevinmeye başladık. Biz nefreti katık edip gerisini teferruata terk ettik. Dolayısıyla bu ülkede seven değil de en çok kim nefret ederse o ünlü oldu. Kendi cenahında o kişiler sevildi. Sevildi dediğime bakmayın nefretin getirdiği yan yana durma hali bu. Mıknatıs değil hayat sonuçta. Aynı kutuplar birbirini itmiyor bu topraklarda. Aksine tümüyle birbirine kenetleniyor.
Nereden çıktı demeyin bu didaktik giriş. Hugo Lloris’in sakatlığı yine turnusol kağıdını sürüverince önümüze şart oldu iki kelam etmek. Yanlış anlaşılma olmasın. Niyetim futbol yazmak falan değil. Futbolu bilenleri yazar. Ben işin kültür tarafındayım. Malum artık safları netleyen şey karşılıklı sevgisizlik. Taraftarların takım sevgisi ile rakip takım nefreti arasındaki denge her gün nefret lehine gelişiyor. Tarih sayfaları sevgileri değil sevgisizliği yazacak yakın zamanda. En çok biz nefret ettik en büyük sidik yarışı olacak. Hatta oldu bile de hâlâ biz romantikler ikna değiliz bu duruma.
Lloris’te de bu oldu işte. İzlemeye bile dayanamayacağımız bir sakatlık yaşadı Fransız kaleci. Kolu kırıldı acılar içinde sahadan ayrıldı. Ama bizim için önemli olan 14 Ekim’di. Yani Türkiye A Futbol Milli Takımı’nın Fransa ile oynayacağı, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası Avrupa Elemesi Grup maçı.
Bayraklar hemen asıldı. Fransa Milli Takımı’nın 1 numarası bizim maçta oynamayacaktı. Aynı zamanda Tottenham’ım kalecisi olan tecrübeli oyuncunun uzun süre sahalardan uzak kalacak olması, bir kaleci olarak kolundan yaşadığı sakatlığın ciddiyeti gibi konuların hiçbir emniyeti yok. Önemli olan bizim maçta oynamaması. Daha da önemlisi spor basınımız dahil ülke spor takipçilerinin büyük bir yüzdesinin buna sevinmesi. İşte bizim spor kültürümüz bu. Durumumuz bu.
Peki kabullenmeli miyiz? İşte soru bu. Cevap için ise yeni kitabı ‘Her Şey Geçer’i çıkartan Elif Türkölmez’e bağlanalım “Mücadele, hak savunuculuğu, zalime rahat uyku yok şiarıyla yaşamak ve evet, bu yolla dünyayı kurtarmaya gönüllü olmak varken şikâyet vakit kaybı..” Yani kabullenmek yok. Mücadele edip eskiye dönmek zorundayız. Bu ülke, tarihinden bu yana böyle yaşamıyordu. Bu ülkenin spor kültürü de vardı liyakati de sevgisi de. Biz bunu kaybettik. Belki de kaybettirildik. O zaman hatırlamak için ne yapmak lazım. İnançla, ısrarla ve tutkuyla doğruyu savunmak durumundayız. Yazmak, konuşmak, güzeli göstermek durumundayız.
Keşke buna en tepeden başlayabilsek. Şenol Güneş, öğretmenliğini koysa ortaya. Pazartesi günü yapacağı basın toplantısının başında hatırı sayılır bir süreyi Lloris’in sakatlığına, önemli olanın sporcu sağlığı olduğuna ayırsa, eski bir kaleci olarak Lloris’in durumunu çok iyi anladığından bahsetse. Sonra maça başlayacak kalecimiz her kim olacaksa Fransa yedek kulübesine gitse ve Lloris için iyi dileklerini iletse. Bütün bunlar olduğunda büyük bir kesimin tepkisi olabilir. Lakin umut tepkilerden doğacak.
Bu tepkiler, normalleşmeye ne kadar aç olduğumuzu da gösterecek. Gerçeğin, olması gerekenin ne olduğunu yeniden fark edeceğiz. Zira unutmamak lazım ki spor spordur. Ölüm kalım meselesi değil. Ve dünyada spor dahil hiçbir şey bir insanın sağlığından daha önemli değil.