YAZARLAR

Çin süpergüç olmaya hazır mı?

Çin bir yandan bir süper güç olma sınavıyla başa çıkmaya çalışırken bir yandan da bu hızlı gelişmenin geride bıraktıklarına eğilmek zorunda. En son işsizlik oranları bu kadar yükseldiğinde köylerde ve kentlerde protestolar ayyuka çıkmıştı. Bugün büyük veri analizi sayesinde alınan güvenlik tedbirleri aynısının tekrarlanmasını engelleyemeyebilir.

Çin geçtiğimiz hafta cumhuriyetin yetmişinci kuruluş yıldönümünü son teknoloji askeri silahların ön plana çıktığı bir resmi geçit ve dünyaca ünlü sinema yönetmenlerinin kurguladığı bir koreografiyle kutladı. Ertesi gün Çin’in uluslararası sistemi nasıl gördüğünü açıklayan bir politika belgesi yayınlandı. Bu belgede Çin’in barışçıl ve iktisadi ilişkilere dayanan bir dış politika anlayışını devam ettireceğine, bir önceki yazımda bahsettiğim ‘yüz yıllık aşağılanma’yı unutmadığı için yurtta kalkınmaya öncelik vereceğine ve dünyada süpergüç zorbalığına izin vermeyeceğine, küresel sorunlara karşı yapıcı ve sorumluluk sahibi bir tutum takınacağına dair teminatlar vardı. Her ne kadar bu belgede şimdiye kadar duymadığımız yeni bir vurgu yoksa da, bu tür belgeler gelecek yeni dış politika hamlelerinin habercisi oluyor, o yüzden takipte kalmakta fayda var.

Takipte kalmakta fayda olan bir diğer konu da Çin’in Trump’ın Suriye’den çekilme kararına vereceği tepki. Ben bu yazıyı yazarken henüz Çin devletinden ya da Çin’in resmi sesi yerine geçebilecek gazete başyazarlarından bir yorum gelmemişti. Haber ajansları konuyu kronolojik sırayla vermekle yetiniyorlar ama özellikle Fahrettin Altun’un açıklamalarına verilen referanslardaki artıştan meselenin Kürtler üzerine odaklanacağının sinyallerini görüyor olabiliriz. Bir yandan, bu, devletlerin toprak bütünlüğü konusunda gerek Tibet, Xinjiang, Hong Kong, ve Tayvan meseleleri nedeniyle hassas olan Çin devletinden beklenebilecek bir çerçeveleme. Nitekim, sosyal medyada bu haberlerin altına yapılan yorumlar arasında Tayvan’ın da YPG gibi ABD’yle ittifakının hüsranla sonuçlanacağı görüşü sıklıkla tekrar ediliyor. Buna rağmen, Xinjiang’da son yıllarda dozu gözle görülür oranda artmış İslamcı terörizm karşıtı güvenlikçi uygulamalar nedeniyle İŞİD militanlarının ve ailelerinin akıbetinin bu konuda sıklıkla eleştirdiği Türkiye’nin eline bırakılmış olmasına Çin’in eninde sonunda bir yorum yapması olası. Böyle bir yorumun gelmemesi de kendi başına haber niteliği taşır kanımca, çünkü bu, görüşmelerin kapalı kapılar ardında gerçekleştiği anlamına gelecektir.

*

Çin’in Trump’ın Suriye kararına hızla tepki ver(e)memiş olması küresel siyasette aktif bir süpergüç olmanın getirdiği beklentilere henüz hazır olmadığını gösteriyor. Öte yandan, ABD’nin hem siyasi ve akademik çevrelerinde hem de iş dünyasında, yeni bir soğuk savaş rüzgarı çoktandır esiyor. Çinli bilişim teknolojisi şirketi ZTE Amerikan pazarında telif hakları yasalarına uymamakla eleştirildi, hatta 2018’de üç ay kadar pazardan el çektirildi. Bir başka telekomünikasyon şirketi olan Huawei 2019’da ABD’nin İran ambargosunu delmekle suçlandı. ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde kamu hizmeti sunan kurumlar iletişim ağları için Huawei altyapısını kullanmaktan siber casusluk endişesiyle vazgeçti.

Teknoloji alanında Çinli şirketlere karşı alınan bu tutumun bir nedeni piyasa rekabeti olsa da, bir diğer boyutu da Xi Jinping’in Çin Kurtuluş Ordusu’nu (ÇKO) yeniden yapılandırıyor olması.

ÇKO, Leninist parti-devlet örgütlenmesi içinde bir geleneksel orduydu. Merkez Askeri Komisyon altında askeriyenin sivil kontrolü ÇKP ve hükümet arasında paylaşılıyordu. Bunun sonucunda zaten kara kuvvetleri ağırlıklı profesyonel bir ordu olan ÇKO’nun hantal bir bürokrasisi de vardı. Kapitalistleşme döneminde bu bürokrasi yolsuzluklarla yıpranmıştı. Üstelik ÇKP’nin orduyu 1989’da Tiananmen hareketini bastırmaya çalışmada kullanması gibi örneklerde ordunun aidiyetinin halka mı partiye mi olduğu sorgulanıyordu. Asker-sivil ayrışması ve ordunun mesleki uzmanlaşmaya odaklanması için yıllardır çabalanıyordu. Xi Jinping 2014 yılında “sivil-asker bütünleşmesi” adını verdiği yeni bir politikayı tanıttı. Bu politikanın amacı, Çin’in ordusunu ABD usulü asker-sanayi işbirliği sistemini model alarak yeniden yapılandırmak.

Bu politikaya göre Huawei, ZTE gibi yapay zeka üzerine çalışan teknoloji şirketleri ve sivil havacılık şirketleri, ordu ile işbirliği içinde araştırma-geliştirme stratejilerini belirleyecek. ‘Made in China 2025’ adlı, Çin’in yeşil teknoloji yatırımları ile ilgili yazımda da bahsettiğim, yüksek ve sürdürülebilir teknoloji üreten sanayilerde Çinli üreticileri rekabet edebilir hale getirmeyi amaçlayan politika da bu amaca hizmet edecek.

Özellikle iletişim ve bilişim sanayileri Çin ordusunun yeni hedefi olan yerel odaklı bilgi savaşlarında kullanılacak. 2017 yılında, ÇKO’nun yapısı bu hedeflerle uyumlu olacak şekilde değiştirildi. Artık kara kuvvetleri değil deniz kuvvetleri, yapay zeka ve siber teknolojilerin kullanıldığı hava ve nükleer kuvvetler ağırlıklı hale geldi. Ayrıca, karar alma sürecini yavaşlatan sivil bürokrasi küçültüldü ve ordunun pratikte sadece ÇKP’nin merkez yönetimine hesap verebilir olacağı bir sistem geliştirildi.

2017’deki bu gelişmelerden sonra, ABD’de Çin kökenli bilişim şirketlerine karşı kuşkular arttı ve yukarıda bahsettiğim ZTE ve Huawei meseleleri patlak verdi.

*

Çin gerçekten de yapay zeka teknolojilerine önemli bir yatırım yapıyor ve bu teknolojileri askeri alanda olduğu kadar ülke içinde kamu politikalarında da kullanıyor. Bu kamu yatırımları arasında “akıllı şehir” hizmetleri olduğu gibi yüz tanıma sistemiyle kamu güvenliği sağlama uygulamaları da var. Yapay zeka uygulamaları üretime dayalı ekonomiyi de etkiliyor. Çin kentsel ekonomisinin temelini oluşturan tekstil ve yedek parça gibi hafif sanayi üretiminde çalışan işçi sayısı, yüzde kırklara varan oranda azalmış durumda. Şimdilik sanayi alanlarındaki işlerini kaybeden mavi yakalı işçiler hizmet sektörüne yöneliyor. Bu sektörünse kendi sorunları var.

Hizmet sektörü enformel, güvencesiz ve esnek işgücüne dayanıyor. Bu işgücü sağlık sistemine girmeyi tercih etmediği için sosyal sigortalar sisteminin önümüzdeki on yıl içinde emeklilere hizmet veremeyecek duruma gelmesi bekleniyor. Üstelik, servis sektöründe de robotlaşmaya gidildiği için bugünün güvencesiz işçilerinin yakın gelecekte işsizler ordusuna katılması bekleniyor.

Yapay zekanın üretimin her alanında kullanılması için teşvikler sunan Çin devleti henüz bu istihdam sorununa tam eğilmiş değil. Çin’in en büyük dijital platform şirketi olan Alibaba’nın kurucusu Jack Ma – ki kendi şirketi de sivil-asker bütünleşmesi içine alındı- emekli olduktan sonra kendini kırsal kesimdeki meslek okullarını geliştirmeye adadı. Bu meslek okulları köyden kente göç etmiş vasıfsız işçileri, yapay zekaya dayanan üretimde işletim sistemlerini kurup tamir ederek yeni robot ekonomisinde hayatta kalmalarını sağlayacak tek yol gibi görünüyor.

*

Velhasıl, Çin bir yandan bir süper güç olma sınavıyla başa çıkmaya çalışırken bir yandan da bu hızlı gelişmenin geride bıraktıklarına eğilmek zorunda. En son işsizlik oranları bu kadar yükseldiğinde köylerde ve kentlerde protestolar ayyuka çıkmıştı. Bugün büyük veri analizi sayesinde alınan güvenlik tedbirleri aynısının tekrarlanmasını engelleyemeyebilir.


Ceren Ergenç Kimdir?

ODTÜ kökenlidir. Liverpool Üniversitesi Çin kampüsü’nün Çin Çalışmaları bölümünde doçent. Çalışma alanı Çin ve Doğu Asya odağında karşılaştırmalı siyasetbilimidir. Çin, Hindistan ve ASEAN siyaseti, Türkiye-Çin ilişkileri, ve uluslararası ilişkilere dair yeni kavramsal ve yöntemsel tartışmalar üzerine makale ve kitap derlemeleri var.