Susuzluktu dert
Briketten yapıyorduk evi. Ucuzdu. Öyle bir evde uyuyorduk zaten. "Hiç yapmasak da fark etmez" diyordum sabah kalkıp, kilitlenmiş eklemleri açmak için olduğum yerde koşarken
Garip bir şey çölde uyumak. Gece için ıslanıyor gibi oluyordu. Nezarette yerde yatıyorum sanabilirdi nezareti bilenler, eski ama. İşediğin yoğurt kabından sidik sızmış gibi ıslak yer ve aniden titreyerek uyanmak. Halbuki tam tersine dünyanın en kurak yeriydi Atacama Çölü. Sadece beş evlik bir yerdi kaldığımız, çoğu Indian ve birkaç beyaz Şilili. Bir tersine göç öyküsüydü bu. Bir çölden şehirden yani başka çöle. Pek inanmıyordum burada kalabileceklerine. "Su yok" diyordum. "Bizim gecekonduda da akmıyordu zaten" diyorlardı. Gülüyorlardı.
Briketten yapıyorduk evi. Ucuzdu. Öyle bir evde uyuyorduk zaten. "Hiç yapmasak da fark etmez" diyordum sabah kalkıp, kilitlenmiş eklemleri açmak için olduğum yerde koşarken. Bakırın elektriği taşıdığı gibi dışarıyı içeri taşıyordu briket. Soğuksa daha soğuk sıcaksa daha sıcaktı içerisi. Olsun diyorlardı. En azından polis basmaz ikide bir geceleri.
Ben hâlâ orada kalacaklarına inanmıyordum. Dört çeker bir cip duruyordu kapının önünde. Onun verdiği güven vardı bence. Binip içine istersen dönebilirsin güveni. Aramızdaki Mapucheler belki kalır dedim onlara. İnatçıydılar çünkü. Bu kadar yıl hâlâ yaşayabilmelerinin nedeniydi bu, her şeye rağmen. Bayağı bir katliam, sürgün, açlık, dışlanma filan, başka nasıl hayatta kalabilir ki insan? Nasıl anlatsam, Kürtler gibi yani…
Sabah soğukla sıcak arasında hızla duvar örüyorduk. Soğuk ve sıcaktan çok susuzluktu dert. Tankerle getiriyorduk kasabadan, 20 kilometre ötedeydi ve iki barı, iki lokantası vardı, Bolivya sınırına gidenlerin durduğu. İyi tarafı bu yüzden gidiş geliş bedavaya geliyordu. Bir şey sattığımızdan değil, patates kızartması yüzünden. Yanık yağ alıyorduk buralardan. Cip yanık yağ ile çalışıyordu.
Pek masrafsız sayılmazdı aslında. Mutlaka dönüşte bira alınıyordu. Patates kızartması kokusu yüzündendi bu sanırım, bazen de muz. Ekvador’daki kadar olmasa da muz da kızartıyorlardı. Fark etmiyordu araba için. Bizim için de. Muz kızartmasıyla da iyi gidiyordu bira.
Ben başka tarafa giderken, onlar oradaydılar hâlâ. Çatıya kadar gelmiştik son evde. Yıldığımdan değildi. Gitmem gerekiyordu sadece. Onlara da söyledim, Yağmur Ormanları'na gidecek olmam da değildi. Evet evet dediler. Siz de kalamazsınız ama dedim, bunda ciddiydim. Su yoktu.
Sonra taşındı. Yok onlar değil. Çöl, Atacama Çölü. Şili son 50 yılın en büyük kuraklığını yaşıyor şimdi.
Eğer çölde yaşamak zorunda kalırsanız briketten yapmayın evi benden söylemesi…