YAZARLAR

Durun, o kareye ben de gireceğim

Tüm dikkatinizi Burak Yılmaz’a verin. Nasıl da canhıraş şekilde fotoğraf karesine girmeye çalıştığına, bu uğurda tüm mizanseni durdurma çabasına odaklanın. Ya fotoğrafta olamazsam korkusunu göreceksiniz. Ülkenin riyasına en güzel örneği görebiliyorsunuz.

.

Bazen durumun ne olduğunu daha iyi anlamak için önce resmi bilgiyi vermek gerekiyor sanırım. Türkiye Cumhuriyeti’nin dil konusundaki karar verici kurumu olan Türk Dil Kurumu’na göre savaş, “Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk” demek. Bu bilgi aklımızın bir kenarında kalsın.

Sonra gelelim asıl konuya. Malum, Türkiye Suriye topraklarına bir operasyon düzenleme kararı aldı. Politik analizini yapacak değilim. Değerli büyüklerim zaten bunları fazlasıyla yapıyor. Benim derdim şekilcilikle. İçimiz yana yana evet demek zorunda olmanın şekilciliğiyle.

Türkiye Milli Futbol Takımı’nın önceki gün Arnavutluk’la ile oynadığı karşılaşmayı gözünüzün önüne getirin lütfen. Futbolcularımızın pek de istediklerini gerçekleştiremedikleri bir karşılaşma oldu. Ta ki Arnavutluk kalecisi Etrit Berisha, savunmasıyla anlaşamayana kadar. Lütfen saatlerinizi geri sarın. Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılma yolunda çok kritik bir maç. Dakika doksan. Rakip kaleci çok büyük bir hata yapıyor ve Türkiye, Cenk Tosun’un kafa vuruşuyla 90'ıncı dakikada çok kritik bir galibiyet kazanıyor.

ZAMANI GERİ SARALIM

Geri sardığınız saati yavaş yavaş ilerletelim. Tüm oyuncular büyük bir sevinç yaşıyor. Tribünlerle kutlamalar tüm milli takım ekibini kapsıyor adeta. Ve işte o anda olan oluyor. Belli ki maçtan önce kararlaştırılmış bir klişe uygulanmaya konacak. Gol sonrası tüm takım, hiçbirinin niyetini okumaya girişmeden yazayım, asker selamıyla Suriye’de olan askerlere selam çakacak.

Öyle de oluyor. Tüm bu sevinç yumağı sonrasında adrenalin vücudu yavaş yavaş terk ediyor. Kan yavaş yavaş beyne de ulaşmaya başlıyor. Ve Cenk Tosun ile Merih Demiral başta olmak üzere takımın bir kısmı, geleneksel ve sosyal medyaya konu olacak ana fotoğrafı veriyor.

TAŞ DA DEĞER MERMİ DE

Heh, işte tam burada hem saati hem de anı durdurun lütfen. Tüm dikkatinizi Burak Yılmaz’a verin. Nasıl da canhıraş şekilde fotoğraf karesine girmeye çalıştığına, bu uğurda tüm mizanseni durdurma çabasına odaklanın. Ya fotoğrafta olamazsam korkusunu göreceksiniz. Ülkenin riyasına en güzel örneği görebiliyorsunuz. Zorla da olsa kendisine de bir kare buldu aslında Burak. Lakin konu sadece Burak değil. Burak sadece bu toplumun bir ferdi. Toplum genel özelliklerini yansıtıyor olması konuya kendisini örnek yaptı.

Yoksa açın bakın sosyal medyaya. Neredeyse her ünlü (toplumca bilinen demek lazım belki de) aynı şeyi yazıyor. ‘Mehmetçiğimize Allah yardımcı olsun. Ayaklarına taş değmesin’

Değerli hanımlar beyler. Hem de öyle bir değer ki. Çünkü mevzu bahis savaş. Savaşta taş da mermi de füze de değer. Önemli olan böyle bir anda bile asıl bahsetmemiz gereken şeyin insan olduğunu fark etmek. Saf tutmamız gereken yerin de yaşam hakkı olduğunu idrak etmek.

KOLAY OLANI HERKES YAPAR ZOR OLANI YAPIN DA GÖRELİM

Sosyal baskı ve asıl durumun ne olduğunu bilmeden savaş çığırtkanlığı yapmak işin kolay yanı. Yani o fotoğraf karesine girebilmek için çırpınmak, sosyal medyada o paylaşımları yapmak. Çünkü zaten baskının sizden istediği bu. Yapılması doğru değil ama zorunlu olan bu. Zor olan ise her şart altında masum insanların hayatını ve yaşama hakkını savunabilmek.

Yazının hemen başında not ettiğim TDK açıklamasını hatırlıyor musunuz? Savaş, devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele. Eğer bir yerde silah varsa bir insanın ayağına taş da değer, vücuduna mermi de. Çünkü savaş yaşatmaz.

PROBLEMLER SAVAŞLA ÇÖZÜLMEZ

O sebeple tarih boyunca savaş değil barış övülmüştür. Dalai Lama’dan Ernest Hemingway’e Martin Luther King’den Noam Chomski’ye… Hayatının neredeyse tamamını savaş meydanlarında geçirmiş Mustafa Kemal Atatürk boşuna ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ dememiş. Savaş karşıtlığı ile bilinen Yoko Ono’nun çok önemli iki cümlesi var. ‘İnsanlar problemleri şiddet ve savaşla çözebileceğini zannediyor. Ama bu düşünce engellenmeli.’ Ve bundan daha önemlisi de ‘Eğer savaşa girerseniz, iki taraf da kaybeder.”


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’