YAZARLAR

Lübnan: Görünüşte modern, gerçekte feodal

Lübnan’daki siyasi kalıtım (tevarüs), ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1943 yılından bu yana siyasi hayata olumlu katkıda bulunmak bir yana zaten karmaşık olan yapıyı daha da derinleştirmiş, siyaseti patronaj ilişkisine dönüştürmüş bulunuyor. Bunda Lübnan’ın kuruluş aşamasında söz konusu feodal toplumsal ilişkileri ve ailelerin yönetim üzerindeki etkisini tahkim eden ve meşrulaştıran anayasa ve yasaların katkısı büyük.

Lübnan’da yaşanan ve dünya kamuoyu tarafından da ilgiyle izlenen protestolar, ülkede bu yönüyle bir ilki temsil etmiyor. Zira 2015’te de çöp krizi nedeniyle benzer protestolar yaşanmış ve ülkenin gündemine oturan meseleye ilişkin toplumsal hareketlilik günlerce sürmüştü. Ancak bu kez, şeklen değil ama muhteva olarak oldukça farklı bir protesto biçimiyle karşı karşıyayız. Etnik ve mezhebi yapıları aşan, geleneksel toplumsal ilişkileri yatay bir şekilde kesen bu protestolar, bu özelliği bakımından bir ilk.

Tam da bu yüzden son derece etkili ve protestoların beşinci gününde hükümeti, politika yapıcıları hızlı bir şekilde karar almaya zorlamış görünüyor. Lübnan Başbakanı Hariri’nin kabine üyelerine verdiği 72 saat dolmadan yapılan açıklamada hükümet, yeni bütçede ek vergilerin yer almayacağı sözünü verirken bütçe açığının bankaların kârlarına konan yeni vergilerden elde edilecek kesintilerle sağlanacağını açıkladı. Ancak bu satırların yazıldığı esnada Lübnan’da göstericiler, hükümetin reform önerisini reddetti ve hükümetin bütünüyle değişmesi gerektiği yönündeki talebini yineledi.

Protestoların toplumsal liderliğinin (böyle bir liderlik varsa tabii) ne düşündüğünü bilemiyoruz, protestoları yönlendirenlere nüfuz etmek, dolayısıyla onların ne düşündüğünü de bilmek kolay değil. Ancak farklı mezhep ve meşrepten insanları bir araya getiren bu protestoları, salt siyasi düzene değil aslında toplumsal düzene ilişkin de bir itiraz olarak görmek mümkün. Zira Lübnan’da siyasal düzen, birkaç ailenin hüküm sürdüğü toplumsal düzenin bir uzantısından ibaret. Bu yönüyle, bilinen siyasi düzenlerden oldukça farklı ve nevi şahsına münhasır bir yapıya sahip. Siyasi ittifaklar ve karşıtlıklar da yine bu babadan oğula geçen ve nesiller boyu tevarüs eden eski feodal sistemin kalıntısı. Mesele salt bununla da sınırlı değil. Toplumsal iktidarı, olduğu gibi yönetime taşıyan mevcut politik düzen içerisinde yüzyıllardır devam eden bir çıkar sistemi de oluşmuş durumda. Mevcut bankaların, ülkedeki büyük yabancı sermayenin ortağı, devasa şirketlerin sahibi, birçoğunun mülkiyeti ya da kurulan ortaklık hisseleri, varlığını her geçen gün tahkim eden, modern ilişkilerin hakimiyetine son vermekten aciz kaldığı, ülkede on yıllardır saltanat süren birkaç ailenin elinde.

Lübnan’daki siyasi kalıtım (tevarüs), ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1943 yılından bu yana siyasi hayata olumlu katkıda bulunmak bir yana zaten karmaşık olan yapıyı daha da derinleştirmiş, siyaseti patronaj ilişkisine dönüştürmüş bulunuyor. Bunda Lübnan’ın kuruluş aşamasında söz konusu feodal toplumsal ilişkileri ve ailelerin yönetim üzerindeki etkisini tahkim eden ve meşrulaştıran anayasa ve yasaların katkısı büyük. Hatta Lübnan’da iç savaşların, dış askeri müdahalelerin ve yaşanan anayasa krizlerinin arkasında da yine bu toplumsal yapıyı meşrulaştıran hukuki yapıyı görmek mümkün.

Lübnan’daki bütün mezhep, din ve aile yapıları, devlet içerisinde devlet haline gelmiş durumda. Bu ailelerin ya da etnik/mezhebi yapıların kendilerine ait silahlı grupları, paramiliter yapılanmaları bulunmakta. Yönetici aileler, tıpkı bir devlet gibi savunma ve maliye bakanlıkları, kendi ekonomisi ve dost ya da düşman ülkelerle irtibat kurdukları gayri resmi elçiliklere sahipler. Bu durum, Maruni, Sünni, Şii, Dürzi, Alevi ya da diğer dini, mezhebi, etnik yapılar için aynı şekilde geçerli. Söz konusu toplumsal yapı içerisinde bir siyasi liderin oğlu, liderliğe uygun birtakım özelliklerden yoksun da olsa siyasi faaliyetlere girmekten men edilemiyor. Bazı çekingen ve yumuşak eleştirilere rağmen büyük çoğunluk, mevcut toplumsal yapıyı ve siyasi kalıtımı kabul etmekte, bu yapıyı değiştirmeyi düşünmemekte.

İşin garip tarafı, feodal yapı, devrimci ve değişimi merkeze aldığını iddia eden siyasi parti ve grupları da etkisi altına almış durumda. Zannedildiği gibi siyaset içerisindeki feodal yapıların uzantıları sadece birkaç siyasi parti ya da liderle sınırlı değil. Lübnan’daki en büyük feodal liderlikler, Canbolat, İfrenciyye, Cümeyyil, Arslan, Şem’un, Muavvad, Kerrami, Sekkaf gibi aileler. Bunlara modern dönemde Hariri ve Avn aileleri de eklenebilir. Bu aileler, siyasi liderlik ve yapılarını neredeyse hiçbir sıkıntı olmadan sürdürüyor ve liderliği babadan oğula geçirme konusunda hiçbir itiraz ve engelle karşılaşmıyorlar.

Bunun son örneği, Dürzi toplumunun lideri Velid Canbolat’ın, babası Kemal Canbolat’tan aldığı liderliği oğlu Timur’a devretmesi. Düzenlenen törende Velid, oğlu Timur’a devrederken ondan, dedesinin mirasına sahip çıkmasını istedi.

Marada Partisi'nin lideri Süleyman İfranciyye de dedesi eski Cumhurbaşkanı Süleyman İfrenciyye’den devraldığı liderliği oğlu Tony’ye devretmeyi planlıyor. Lübnan’ın Nazi partisi sayılacak ve Hitler’e hayranlık duyacak kadar ırkçı Falanjist Parti’nin lideri Cümeyyil ailesi de yine hareketin ve partinin kurucusu Beyyar el Cümeyyil’den aldığı liderliği oğul ve torunlarına miras bırakmaya hazırlanıyor.

Sad Hariri’nin Müstakbel Partisi liderliğini babası Refik Hariri’den aldığını söylemeye bile gerek yok. Öte yandan şu anki Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın da partisinin liderliğini halihazırda Dışişleri Bakanlığı görevini yürütmekte olan damadı Cibran Basil’e devretmiş durumda.

İşte tam da bu nedenlerden dolayı Lübnan’da çözüm o kadar kolay görünmüyor…


İslam Özkan Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.