Kürtlere petrol görevi mi? Ne sefillik!
Pentagon’un üzerinde durduğu ve Trump’ın tav olduğu plan belki Kongre’de çekilme kararına duyulan öfkeyi yatıştırabilir ama bu tür bir adımın önünde bir sürü taş dizili
Suriye’deki Amerikan askeri varlığının tam da çekilme sürecinde petrolle ilişkilendirilmesi suları yeniden bulandırdı. 17 Ekim’de Türkiye ile sağlanan 5 günlük ateşkesin ardından ABD Başkanı Donald Trump, soyadını “Esperanto” olarak yazdığı Savunma Bakanı Mark Esper’in sözlerini Twitter’dan şöyle aktardı:
“Ateşkes çok iyi gidiyor… Kürtler yeni bölgelere yerleştiriliyor. ABD askerleri çatışma bölgelerinde bulunmuyor. Petrolün güvenliğini sağladık."
Ardından 20 Ekim’de, Amerikan güçlerinin çekilmesine şiddetle karşı çıkan Senatör Lindsey Graham, 19 ve 20’nci yüzyılın paylaşım savaşlarından fırlamış gibi petrol sahalarını elde tutmak için ortak teşebbüs kurmaktan söz etti. Trump’ın kendisine, “Benim için en önemli şey petrol sahaları” dediğini aktaran Graham, bölgede bırakılacak az sayıda askerle hem Türkiye hem Kürtlerin güvenliğini sağlayacak hem IŞİD’in yeniden doğmasını önleyecek hem de petrolün düşmanların eline geçmesini engelleyecek tarihi çözümün mümkün olacağını savundu. “Düşman” diye sıraladıklarının başında bu toprakların sahibi Suriye devleti geliyor.
İfadesi aynen şöyle:
“Trump, alışılmış kalıpların dışında düşünüyor. Petrol konusundaki tutumu beni etkiledi. Petrol alanlarının yalnızca İranlılar tarafından ele geçirilmesini engellemekle kalmıyor, petrol sahalarını modernize etmek ve gelirini aldıklarından emin olmak için Suriye Demokratik Güçleri ile ortak bir girişim kurmak üzere olduğumuza inanıyorum. Bu alanların gelirleri İranlılara ve Esad'a gitmeyecek. Bu gelecekte sınırlı katılım maliyetimizin ödenmesine yardımcı olabilir. Ve İsrail'i korumak bir numaralı hedefimiz. Tüm bu hedefleri çok az güçle yapabiliriz."
22 Ekim’de Soçi’de Rusya ile Türkiye arasında Mutabakat Muhtırası sağlandıktan sonra Trump, bu kez, “Petrol bölgelerinde, petrolle ne yapacağımıza karar verene kadar az sayıda Amerikan askeri kalacak” dedi. ABD’nin 150 askeri Ürdün sınırındaki Tanaf’ta. Orada kalmakta ısrar etmelerinin bahanesi İran unsurlarının sınırdan geçişine izin vermemek.
Trump, 23 Ekim’de SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile görüştükten sonra, “General Mazlum’u görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum” diyerek Washington’a davet etti. Dün konuyu tekrar petrole getirerek ve Mazlum Abdi’nin yeni açılan Twitter hesabını da ekleyerek şu mesajı attı:
“General @MazloumAbdi ile konuşmaktan gerçekten de hoşlandım. O yaptıklarımızı takdir etti ve ben de Kürtlerin yaptıklarını takdir ettim. Belki Kürtlerin ‘Petrol Bölgesi’ne doğru ilerlemeye başlama zamanıdır.”
Şapkadan çıkan sihirli formüldeki dört unsur:
- Kürtleri kuzeyden güneye kaydırıp NATO ortağı Türkiye’yi mutlu etmek
- SDG’ye görev emri verir gibi petrol sahalarına çekip Kürtleri memnun etmek
- Suriye yönetimini de petrolden mahrum bırakıp cezalandırmak
- Bütün bunlar için IŞİD’in geri dönüş tehlikesini kullanmak.
11 bin km öteden Suriye haritasına düşülen notlar bunlar.
***
Demek ki Suriye’ye kazık çakma siyasetinin mimarları bu kez de petrol ile Trump’ın dikkatini çekmeyi başardı. Tabii Trump’ın gönlünü şenlendirecek ölçekte bir petrol yok. Zatı şahaneleri 2003’teki işgali eleştirirken Irak petrolünün en az yarısını Amerikalılar almayacaksa neden savaşa girildiğini sorgulamış bir tüccardır! Şimdi harita üzerinde Suriye’nin petrol kuyularını seyre dalarken eminim rezervin miktarını da sormuştur. Pek mütevazı: Toplamı 2.5 milyar varil. Buna karşın bölgede Suudi Arabistan 268 milyar, İran 158 milyar, Irak 144, Kuveyt 104, BAE 98 milyar varil rezervin üzerinde oturuyor. Suriye’ninki bunların yanında stratejik hesaba gelmez.
Trump’ın yeni kararının kullanım süresi ne olur bilinmez ama Amerikalıların işi sarmalayacakları mantık muhtemelen şudur:
- Elbette petrolün rezervi ABD için büyük bir miktar değil ama Suriye devleti için hayati önemde. Suriye’nin belini kırmaya devam etmek için bu kaynakların elde tutulması elzemdir.
- Yerel güçleri Amerikan yedeğinde tutmak için de petrol işlevsel bir karttır.
- İran’ın kollarını kesme siyasetimiz sürerken buralardan çekilmek mantıklı değildir. (Özel temsilci James Jeffrey bu mantıkla kendini yedi bitirdi.)
- Petrolden gelecek pay Amerikan askerlerinin masrafını da karşılayabilir.
Tabii stratejiyi satmak için IŞİD’in yanı sıra İran ve Rusya’nın petrole ulaşmasını önleyeceklerini de söyleyeceklerdir. Amerikan siyasetinde bu safsatanın alıcısı çoktur.
Bakan Esper’e göre ABD, bin kadar askeri Irak’a çektikten sonra 200 askerle Suriye’nin petrol sahalarını kontrol edecek, Suriye başta olmak üzere rakip ve hasım güçlerin bölgeyi ele geçirme hamlelerine de Irak’tan müdahale edecek.
***
Amerikalıların Suriye’deki varlığıyla petrol arasındaki bağı ilk kuran eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dı.
13 Şubat 2018’de Kuveyt ziyareti sırasında, “ABD ve IŞİD’i yenmek üzere bizimle çalışan koalisyon güçleri bugün Suriye topraklarının yüzde 30’unu ve petrol sahalarının büyük kısmını kontrol ediyor. ABD’nin oynayacağı koz ya da rolün küçük olduğu iddiaları düpedüz düzmecedir” demişti.
Bu laf, Deyr el Zor vilayetine bağlı Tabiye’deki Conoco doğalgaz sahası (Tabiye) ile El Ömer petrol yataklarını ele geçirmek için yaşanan kıran kırana yarışın Suriye ve müttefiklerinin aleyhinde sonuçlanmasının ardından gelmişti.
ABD’nin desteğinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 23 Eylül 2017’de Conoco tesislerini, 22 Ekim 2017’de de El Ömer petrol sahasını IŞİD’den almıştı. Bu harekât sırasında ‘uluslararası koalisyon’, Suriye ordusu ve yedeğindeki milis güçlerinin sahalara intikalini önlemişti. Hatta 7 Şubat 2018’de Conoco’ya doğru harekete geçen Suriye askeri birlikleri, milisler ve Rus paralı askerleri Amerikan uçakları tarafından 3 saat boyunca bombalanmıştı. Teyitsiz iddialara bakılırsa 300 Rus paralı askerinin yanı sıra yüzlerce Suriye askeri ölmüştü. Güya operasyondan sorumlu Amerikalı Tuğgeneral Jonathan Braga, iki güç arasındaki askeri koordinasyonu sağlayan Rus komutanı arayıp yaklaşan birliklerin kime ait olduğunu sormuş, “Biz değiliz” yanıtı üzerine bombardımana başlamıştı. Bölgede birkaç kez Amerikalılarla Rusları karşı karşıya getiren gerilim birkaç ay sürse de Moskova kayıplar konusunda sessiz kaldı.
Enerji sahalarının bu şekilde el değiştirmesi Şam ve Moskova nezdinde Kürtlere bakışı daha da değiştirdi. Öncesinde Ruslar, Kürtlere “Rakka ve Deyr el Zor’a Amerikalılarla birlikte gitmeyin” diyordu. Ankara da Washington’ı, “YPG ile değil bizimle gidin” diye sıkıştırıyordu.
Suriye’nin en büyük doğalgaz sahası Conoco’da savaş öncesi günlük 13 milyon metreküp üretim yapılıyordu. 2.5 milyar varil petrol rezervinin de üçte ikisi Deyr el Zor’da. Sahaların en büyüğü de El Ömer. Hasake’deki rezervlerle birlikte SDG’nin kontrolündeki petrolün oranı ise yüzde 90’ı buluyor.
2011’e kadar Suriye’nin ham petrol üretimi günlük 385 bin varildi. Bugün hükümetin kontrolündeki bölgelerde üretim 24 bin varili geçmiyor. Savaştan önce petrol ve doğalgazdan gelen para Suriye bütçesinin yüzde 24’ünü oluşturuyordu.
***
Pentagon’un üzerinde durduğu ve Trump’ın tav olduğu plan belki Kongre’de çekilme kararına duyulan öfkeyi yatıştırabilir ama bu tür bir adımın önünde bir sürü taş dizili:
- Her şeyden önce kendi toprakları üzerindeki hakimiyetini geri dönülmez şekilde yeniden sağlama yolunda ilerleyen Suriye devleti ulusal servetin bu şekilde gasp edilmesini sineye çekmeyecektir. Rusya’nın arabuluculuğunda SDG ile sağlanan uzlaşmadan sonra Suriye ordusunun bölgeye intikali sürüyor. Henüz petrol bölgelerinde değiller ama konuşlanma, Amerikalıların hareket alanını daraltacak şekilde gelişiyor.
- Amerikan güçlerine ikmal hattı olarak çalışan Semelka (Fiş Habur) sınırının Suriye ordusunun kontrolüne geçmesi halinde petrol sahasındaki askerlerin lojistik sorunu da başlayacaktır. Uzun süre hava ikmaline bel bağlayarak orada kalamazlar. Türkiye de epey zamandır Güney Kürdistan-Rojava arasındaki geçişleri kapatacak bir koridor peşinde.
- Türkiye petrolün SDG’yle paylaşılmasını “terörün finansmanı” olarak görüp engellemek için elinden geleni yapacaktır.
- Bölgedeki Arap aşiretleri SDG’nin ana paydaş olduğu bir düzenden memnun kalmayacaktır. Bu yaklaşım bölgede Kürtleri Araplarla karşı karşıya getirebilir. Araplar arasındaki huzursuzluğu Suriye yönetimi kolayca lehine çevirebilir.
- Az bir sayıda askerle bu çarkın garanti edilmesi de mümkün değil. Irak’tan yapılacak ‘cezalandırıcı’ hamleler Bağdat’ı da karıştırabilir. İran’la müttefik güçler artık ABD’nin Irak’ta da kalmaması gerektiğini gündemleştiriyor. ABD’nin Irak’tan Suriye’yi vurması ortalığı karıştırabilir.
- İran, Suriye güçleriyle birlikte epey zamandır Deyr el Zor’un güney yakasında ve sınırdaki Elbu Kemal hattında ‘operasyonel pozisyon’ alıyor. Hazırlıklar, ABD’den boşalacak boşluğu hızla doldurmaya göre yapılıyor. O taraflardan ne geleceğini artık kimse bilemez.
- ABD’nin içinde olduğu bir paylaşım mekanizması IŞİD gibi örgütler için ‘işgalciye karşı direniş’ gerekçesi olacaktır. Bölgede IŞİD’in hâlâ toplumsal desteği olduğu unutulmamalı.
Velhasıl petrol hesabının tutması zor. Bu plan başlamadan da ömrünü tamamlayabilir. Bilmiyoruz. Artık ortakları Trump’ın sözüne güvenerek strateji inşa edemiyor.
Haliyle Kürtler, Trump’ın lastik gibi gerilip toparlanan çekilme taktiklerine bakıp da bu planda rol oynar mı? Ya da işgalci bir gücün petrolü çalmasına aracılık ederek Şam biletini ve Araplarla dostluğunu yakar mı? Şu anda zaten kontrol SDG’de denilebilir. Ama ABD’nin varlık gerekçesini petrolü indirip Kürtleri de buna ortak etmesi durumu değiştiriyor. ABD, Kürtlerden ümidi kesip İran’a karşı da savaştırmak üzere SDG’deki Arap unsurlarla yoluna devam etmek ister mi? Bunun için bastıranlar var çünkü.
Suriyelilerin hafızasında petrol bağlantılı hesaplarla CIA’in tezgâhladığı bir darbe, bir darbe girişimi, suikastlar ve silahlandırılan Müslüman Kardeşler eliyle istikrarsızlık yaratma hamlelerinin bıraktığı feci izler mevcut. ABD’nin 8 yıllık Suriye siyasetinin finalini petrol kuyularında yapması bir Amerikan trajedisi olarak da kendine dönebilir.
(Kalemin ayarı yine kaçtı, buna sonraki yazıda devam edelim…)
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI