YAZARLAR

‘Ustalar’ süper kahramanlara karşı!

Dünyanın her yerinde olduğu gibi büyük yapımcılar, yüz milyonlarla ifade edilen bütçelere çektikleri filmlerin bir an önce gelir getirmesini istiyorlar. Ancak bu kadar paranın dönmesi, eşyanın tabiatı gereği paranın merkezileşmesinin ve giderek tek elde toplanmasının da yolunu açıyor. Çok değil 10 yıl öncesine kadar görece ‘adil’ bir dağılım gösteren Hollywood ekonomisi giderek tek boyutlu filmler çeken ve aynı filmleri sürekli tekrar eden yapımcıların eline geçmiş gibi görünüyor.

Sinema tarihinin yaşayan en önemli birkaç yönetmeni arasında yer aldığı kuşku götürmez Martin Scorsese, Empire dergisine konuşup başta Marvel filmleri olmak üzere ‘süper kahraman’ temalı yapıtlara verip veriştirince ortalık bir anda karıştı. Scorsese bu filmleri birer sanat eseri olarak görmeye çalıştığını ancak başaramadığını belirterek, "Böyle yapmayı denedim, ancak bunlar sinema değil. Açıkça söylemem gerekirse aklıma gelen ilk şey, filmin şartları içerisinde ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan oyuncular ve bir eğlence parkı. Bu yapımlar insanoğlunun duygusal ve psikolojik tecrübelerini diğer insanlara aktardığı sinema filmleri değil" diyordu.

“Baba” filmlerinin unutulmaz yönetmeni Francis Ford Coppola ise aradan bir süre geçtikten sonra el artırdı. Lyon'da sinemaya katkısından dolayı Prix Lumiere'e layık görüldüğü etkinlikte konuşan Coppola, "Martin Scorsese Marvel filmleri sinema değil derken haklıydı, çünkü sinemadan bir şeyler öğrenmeyi umarız; bilgi, ilham gibi birtakım şeyler edinmeyi bekleriz. Kimsenin aynı filmi tekrar tekrar izlemekten bir şey anladığını zannetmiyorum. Martin, bu filmlere sinema değil derken kibarlık ediyordu. Onların değersiz olduklarını söylemedi ki şu an benim söylediğim tam da bu."

Ardından bir başka usta isim Ken Loach da Skynews’e verdiği demeçte “Marvel filmleri sıkıcı ve sinema sanatına dair hiçbir şey içermiyor. Onlar büyük bir şirket ve filmlerini para kazanmak için çekiyor, William Blake’in dediği gibi paranın olduğu yerde sanattan bahsedemeyiz. Marvel filmleri hamburgerler gibi bir emtia ve içinde hayal gücünü paylaşmakla, iletişimle ilgili bir şey yok” deyiverdi.

Hollywood’un - bu tür çizgi roman uyarlaması filmlerde emeği geçenler dâhil – aklı başında birçok ismi emeklerine, görüşlerine saygı duyduklarını belirttiler ama katılmadıklarının da altını çizdiler. Türkiye’den de hatırı sayılır bir kitlenin bulunduğu bir kalabalık ise sinema tarihinin bu üç önemli ismini ihtiyarlıkla, çağı yakalayamamakla, değişen sinemayı anlamamakla vs. itham etti. Bu ithamların bu üç isme gölge düşüremeyeceği gerçeğini bir yana koyarak “acaba haklı olabilirler mi” ya da “aslında kastettikleri başka bir şey olabilir mi” sorusuna yanıt arayalım.

Bazen, hatta çoğu zaman, insanoğlu rahatsız olduğu bir durumu ifade etmek için tercih ettiği ilk sözcüklerde hata yapar. Muhtemelen kendisi de rahatsızlığının tam olarak ne olduğunu bilince çıkaramamıştır. Aslında neyi kastettiğini, rahatsızlığının kaynağının ve nedeninin ne olduğunu sonraki açıklamalarında, kendisinin de söylediği sözün yarattığı etkinin farkına vardığında görmek mümkün olur. Bu hepimiz için geçerlidir. Başlattığımız bir tartışma kastetmediğimiz ve öngörmediğimiz yerlere gittiğinde “anlatmak istediğim şey…” diye başlayan cümleler kurmak zorunda kalırız. Scorsese olmanız sizi bundan azade kılmaz.

Nitekim usta yönetmen son filmi “The Irishman”in izleyici ile buluştuğu 63. BFI Londra Film Festivali’nde görüşlerinin arkasında durmakla birlikte asıl meramının ne olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Scorsese asıl rahatsızlığının bu filmlerin sinemaları ele geçirmesinden kaynaklandığını söyledi. Bu konuda sinema salonu işletmecilerine iş düştüğünü belirten usta yönetmen, sinema salonlarının anlatısı olan filmlere yer vermesi gerektiğini vurguladı. Sinemaların son yıllarda tema parklara dönüştüğünü fikrini yineleyen yönetmen, Marvel filmlerinin sinemanın bundan ibaret olduğunu düşünen bir izleyici kitlesi yarattığını ifade ederek aslında rahatsızlığının da kaynağını ortaya koymuş oldu.

Öncelikle sinemanın dönüştüğü, dönüşmekte olduğu şeyi beğenmeyip buna karşı görüş ifade etme hakkı en çok Scorsese, Coppola ve Loach’ındır herhalde. Başka bir dönemin, başka bir kuşağın sinemacıları olmaları (ki Scorsese ve Loach hala film üretiyorlar) bugünün sineması hakkında konuşmalarının önünde niye engel teşkil etsin ki. Üstelik haksız da sayılmazlar. Hollywood’un ciddi bir hikaye krizi içinde olduğunu, çizgi roman uyarlamaları, yeniden çevrimlerle günü kurtarmaya çalıştığı uzun zamandır yazılıp çizilen bir şey. Her yıl birkaç iyi örnek çıksa da Amerikan bağımsız sinemasının da eski görkeminden uzak olduğu bir gerçek.

Ama asıl Scorsese’nin sinema salonlarının bu türden filmlerle dolup taşması, seyircinin de sinema algısının değişmesi üzerine söyledikleri dikkate değer. ABD sinema gişelerinde son yıllardaki veriler haksız olmadığını gösteriyor. Örneğin 2015 yılında en çok izlenen on film arasında tam altı tane devam ya da yeniden çevrim film var. Bir tanesi (Avengers) süper kahraman filmi. 2016 yılında ise tam dört çizgi roman uyarlaması ilk onda yer alıyor. 2017’de dört süper kahraman filmine karşılık, üç tane de yeniden çevrim yapım ilk ondaki yerini almış. 2018’de beş çizgi roman uyarlamasına karşılık, dört devam/ yeniden uyarlama var. İçinde bulunduğumuz yıl itibarıyla ise durum şöyle: Dört çizgi roman, beş yeniden çevrim ya da devam filmi… Üstelik bu filmlerin, sinema salonlarının büyük bir bölümünü kapatması ve seyirciye çok fazla seçenek bırakmaması gibi bir durum söz konusu. Tıpkı yıllardır Türkiye’de olduğu gibi.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi büyük yapımcılar, yüz milyonlarla ifade edilen bütçelere çektikleri filmlerin bir an önce gelir getirmesini istiyorlar. Ancak bu kadar paranın dönmesi, eşyanın tabiatı gereği paranın merkezileşmesinin ve giderek tek elde toplanmasının da yolunu açıyor. Çok değil 10 yıl öncesine kadar görece ‘adil’ bir dağılım gösteren Hollywood ekonomisi giderek tek boyutlu filmler çeken ve aynı filmleri sürekli tekrar eden yapımcıların eline geçmiş gibi görünüyor.

Scorsese’nin ve diğerlerinin bu eğilime dikkat çekmelerinde anlaşılmayacak ne var? Nasıl bakmak istediğinize bağlı. İşin kolayına kaçıp “artık ömrünü tamamlamış, yeni gelişmeleri bir türlü anlamayan, sinemanın gittiği yeri görmeyen bir grup ihtiyar” deyip kestirip atabilirsiniz pekâlâ. Ya da gerçekten mesleklerine, yaptıkları sanata sahip çıkan, sinemanın yüz elli yıla yaklaşan birikiminin tek boyuta indirgemesine, birbirini tekrar eden içeriklere bürünmesine isyan eden ustalar olarak da görebilirsiniz. Hangisini seçeceğiniz biraz da sinemayı nasıl algıladığınızla ilgilidir!