YAZARLAR

Haksızlık toplumu: Çocuklara kıymayın efendiler!

Değerler eğitimi verilecekmiş. Tinerci olmayan, kumarbaz olmayan dindar nesil yetiştirilecekmiş. Güzel bir toplum çıksın diye ortaya. Güzel güzel de siyasette, idarede, yargıda adaletsizliği, haksızlığı norm haline getirirseniz, ortaya çıka çıka sadece haksızlık toplumu çıkar. Aksaray’daki okulun önünde “otizmli çocukların sınıfını” protesto eden veliler bu toplumun zaten oluştuğunun alametleri.

Türkiye’de hak sorunu var. Hayır, yargı teşkilatının hali pür melalinden bahsetmiyorum, o büyük hak sorununun sadece bir yüzü. Hayır, muktedirlerin gücü kaybetmemek uğruna adaletsizliği yöntem haline getirmelerinden de söz etmiyorum. Bu hak sorununun önemli bir boyutu ama muktedirler hep o minvaldedirler. Her güç kendi güçsüzlüğünü de büyütür. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner, o güç büyüttüğü güçsüzlüğüne teslim olur.

Bu ikisindeki sorunlar, bu ikisinin beslediği, körüklediği sorunlar daha büyük bir boyuta taşınmış durumda. Normal ile anormal sadece yargıda ve siyasette değil toplumun her kesiminde, her kesitte, kılcal damarlarında yer değiştirmiş durumda. Bozulan, çürüyen bir şeyler var.

Bozulan, çürüyen şey muhakeme yetisinin kendisi. Öyle ki dezavantajlı çocuklar dahil herkes bu akıl, ruh ve ilişki çürümesinden payını alıyor. Hem de ağır pay.

Aksaray’daki otizmli çocuklar sınıfına yönelik tepkiler bu muhakeme bozulmasının, bu akıl ve ruh arızasının ulaştığı boyutları gösteren sayısız olaydan sadece biri.

BİR ÇÖZÜM OLARAK SORUNU GİZLEMEK

Öykü, Müzeyyen Yüce’nin haberinde var. Özeti basit: Bir okul var, devlet okulu. Okulda bir de otizmli çocuklara özgü bir sınıf var. Diğer sınıflardaki çocuklardan bazılarının velileri, o sınıfı istememeye karar vermiş. Yani otistik çocukları istemiyorlar. Çocuklarına zarar gelecek diye düşünüyor. Çocuklarını düşünüyorlar yani. Başka bir şey düşünmüyorlar. Başkasının çocuklarını da düşünmüyorlar. Onların başka bir şey düşünmesini sağlamakla görevli yetkililer de konuyu kimseye anlatabilmiş değil. Anlatmaya niyetli de değil, mesele ortaya ilk çıktığında valiliğin yaptığı açıklamanın özeti: “Otizmli çocukların yuhalanması söz konusu değil.” Sorun yok yani. Veliler kalkmış protesto eylemi yapmış. Otizmli çocukların sınıfını protesto ediyor, kendi çocuklarının okulunda böyle bir sınıf bulunmasını. Valilik gidip o protestocu velilerle konuşmak yerine, uzman yardımıyla meseleyi anlatmak yerine, “kamuoyu”nu bilgilendiriyor: Öyle bir şey söz konusu değil. O da protestodan sonra değil, protesto haber haline geldikten, insanlar öğrendikten sonra. Çünkü kötü şeylerin olması sorun değil, duyulması sorun. Bir idare kuralı haline geldi bu çünkü.

Neyin protestosu bu? Çünkü çocuk kıymetli, çocuk güzel, çocuk düşünülmesi gereken bir şey, çocuk özenilmesi gereken bir şey. Ama sadece kendi çocuğun. Başkasının çocuğu? Onu başkası düşünsün. Sorunu mu var çocuğun, alsın gitsin gözümüzün görmediği yerde çözsün sorununu. Bizim çocuğumuzun yanına yöresine o çocuğu sokmasın. Hakkını yemeyelim, Müzeyyen Yüce’nin konuştuğu bazı veliler, sağ duyunun ve aklın sade ve etkileyici örneğini veriyor: “Nereye gidecek bu çocuklar?” Ama çoğunluk onlar olsa, öyle bir protesto mümkün olmaz. Protestocu veliler öyle açık ve net biçimde “İstemiyoruz” diye konuşmaz. Aklın, vicdanın sesi olan az sayıdaki veli ne derse desin, hangi normal ve makulü dile getirirse getirsin, ortama hakim olan anormal ve gayri makul. Bu nedenle biz otistik ya da başka dezavantajlara sahip çocuklar lehine yürüyüş, gösteri, protesto görmüyoruz, aleyhine görüyoruz.

Aşırılığın normal hale gelmesi bu. Başkasının derdine, acısına hiç değer vermemenin neredeyse yapısal hale gelmesi.

DEĞERLER EĞİTİMİ, DEĞERLER UYGULAMASI

Bir de deniliyor ki, “değerler eğitimi verilecek” okullarda, Diyanet, Milli Eğitim, Emniyet filan hep el ele toplumu “değerlere sahip” ve “değerlere saygılı” toplum haline getirecek. Kumarcı, tinerci değil dindar nesil gelsin diye. Güzel de yargıda adalet yoksa, idarede adalet yoksa, medyada “bizden” olanın hep haklı, “bizden olmayan”ın hep haksız, hain, terörist olduğu propaganda ediliyorsa, kamu kurumlarında sadece “bizden” olanlar varlık şansı buluyorsa, o eğitimlerle kim neyi öğrenecek? Yapılanlardan öğrendiklerini yapacak, çünkü çocuklara söyledikleriniz değil, yaptıklarınızdır “değer” diye kurumsallaşacak olan: Bizden farklının, başkasının sadece “uzaklaştırılarak” yaşama şansı bulabileceği siyasal ve hukuksal temel ilke haline gelmişse, aynı zamanda toplumsal ilke haline de gelmiş demektir. Bundan “dindar nesil” de çıkmaz “değerlere sahip ve saygılı” toplum da. Çıkmış zaten çıkacak olan. Hakkın tek ölçüsünün narsist birey ve grupların çıkar algısı ve algıya eşlik eden güç olduğu toplum. Başkasını görmeyen, düşünmeyen, duygusal, düşünsel bağ kurmayan insanların toplumu. Kendini normal zanneden, dezavantajları anormallik olarak kodlamış ve dışlamak için bildiği her yolu deneyenlerin toplumu. Haksızlık toplumu.

SORUNU ÇÖZÜM ZANNEDEN KAMU SPOTU

Diyanetin aileyi korumaya yönelik reklam videoları da hayal edilenin haksızlık toplumunun kendisi olduğunu açıkça gösteriyor: Bir adam var, telefonuna dalmış, gözü başka bir şey görmüyor. Öyle meşgul. Öyle ciddi. Öyle vakur ki dersin değerler toplumunu yaratmakla meşgul. Bir kadın var, güzel, güleç yüzlü, elinde bir tepsiyle bu müthiş ciddi adamın önüne çay ve kek koyuyor. Adam kadının yüzüne bile bakmıyor. Diyanet, işte bu adama sesleniyor, diyor ki: “Telefonuna bakma, eşinin yüzüne bak.” Adamın o halini mümkün kılan ataerkil akla değil, beyefendinin paşa gönlüne seslenmeyi tercih ediyor. Çünkü kadın hizmet edecek, adam yüzüne bakmasa bile hizmeti güler yüzle yapacak, norm bu. Bunu elde etmiş videoya göre, geriye tek sorun kalmış: Adamın, kadının yüzüne bakması. Çözüm diye sunulan şey, sorunun ta kendisi zaten. Adam çayı hak etmiyor, diyemiyor. Öyle adama güler yüzle hizmet mi olur demiyor. Zaten evlilik kadının adama hizmeti demek de değildir demiyor. Çünkü kadının tabi konumunu arzuluyor, onu garantiye almış, geriye hakim olan adamın sahneyi güzelleştirecek hareketi kalmış, onu öneriyor. Her yerden şırınga edilen haksızlığı bir güler yüzle kime yutturacaksınız peki? O videodaki adam, Aksaray’daki okulun önünde kendi çocuğunun hakkını savunduğunu zannederken başka çocukların hakkını hiçe sayan adam. Onu öyle boş kamu spotlarıyla ikna edemezsiniz. O dindar olsa da olmasa da haksızlığı hak zannetmesiyle baş köşeye kurulmuş zaten. Türkiye’de hak sorunu var siz bu sorunun çözümü değil kaynağısınız.