YAZARLAR

Fotoğraf sanatına ne oldu?

Görülen Şeyler ve Merdiven: Adım Adım sergileri, günümüzde fotoğraf sanatı hakkında düşünmek için çok iyi iki fırsat. Fotoğrafın herkesin cebine girdiği bir zamanda artık sanatçı teknik becerisiyle değil meselesi ve çabasıyla kendini ve işlerini gösteriyor…

Günümüz fotoğrafının önemli isimlerinden biri Murat Germen, Merdiven Art Space’in ikinci yılı için özel bir enstalasyon hazırlamış. ‘Merdiven: Adım Adım’ adlı düzenleme, galerinin küçük mekanını tamamen kaplayan basamaklar ve onların etrafını çevreleyen büyük aynalı yüzeyden oluşuyor. Tavana kadar çıkan geniş basamakların üstünde ve altında farklı siyah beyaz görüntüler var. Bunlar kalabalıkların görüntülendiği fotoğraflardan alınmış detaylar. Bir meydan, bir miting, bir grup kameraman. Basamakların kenarlarında ise ayaklar var, inip inip çıkan kalabalıkların kime ait olduğunu bilmediğimiz ayakları. Küçük bir mimari düzenlemeyle optik farklılıklar yaratıp her basamakta farklı bir görsellik, farklı bir fotoğraf kolajı izlememizi sağlayan etkili bir iş bu. Sanatçı, ha bire inip çıkmaya kapılmış giden insanları ara basamaklarda bir durup düşünmeye, gündelik yaşama alıcı gözle bir bakmaya davet ettiğini söylüyor.

Bir yandan ‘toplumsal duyarlılık’ diyebileceğimiz yanı güçlü, belgeselci fotoğraf serileri üreten diğer yandan da fotoğrafa teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak müdahalelerde bulunarak görselliği güçlü imgeler üreten bir sanatçı Murat Germen. Yani fotoğraf sanatının asırlık geleneğinin iki ana damarını kendi kariyerinde bir arada sürdürüyor gibi. Aslında her tür çalışması, kent ve doğa ortak paydasında buluşuyor. Kentleşmenin ve doğaya verilen zararın görüntüleri farklı işlere dönüşüyor. Fındıklı’daki galeride gördüğümüz ‘Merdiven Adım Adım’ adlı bu enstalasyon da sanatçının son dönemde fotoğraflarına kattığı üçüncü boyut arayışının bir devamı gibi. (Sergi, 14 Aralık’a kadar açık.)

Fındıklı’dan birkaç yüz metre ileride galeri Mixer’de de fotoğrafta farklı arayışların peşine düşmüş bir sergi var. Sadece fotoğrafa odaklanması planlanan LENS sergi serisinin ilki ‘Görülen Şeyler’ adını taşıyor. 22 sanatçıdan çok sayıda fotoğraf var. Sena Çakırkaya’nın hazırladığı serginin en güzel tarafı, işlerin geniş bir zamandan seçilmiş olması. Kerem Ozan Bayraktar’ın, Kara Şahin diye bilinen helikopter enkazını sanal olarak parçalayıp geniş bir boşluğun altına yerleştirdiği tamamen dijital olarak üretilmiş ama eski ustaların resimleri gibi etkili 2019 tarihli fotoğrafı da var bu sergide, Şahin Kaygun’un 1983 tarihli portreleri de… Fotoğrafta arayışın Türkiye’deki öncülerinden sayılan, artık hayatta olmayan Şahin Kaygun’un daha önce İstanbul Modern’de gördüğümüz, polaroid fotoğraflara müdahale ederek elde ettiği kareler, dijital öncesi çağdan günümüze ilham verici birer iş. Ya da günümüz fotoğrafında arayışı hiç bırakmayan, Orhan Cem Çetin’in daha 1993 yılında ürettiği bilgisayarda müdahale edilmiş ilk kuşak diyebileceğimiz fotoğraflar. Renkleri, dokusuyla bugüne ait olmadıklarını hemen anladığınız kareler. Benim için sürpriz ise tanımadığım bir sanatçıyla, Sabit Karamani ile karşılaşmak oldu. Daha 1950’lerde kendi teknik bilgisiyle ürettiği, kendine özgü renkli baskılarla günümüze kalmış bir öncü ruh… (Sergi 30 Kasım’a kadar açık.)

Fotoğraf ile olan ilişkimiz zaman içinde çok değişti. Tabii ki bizim ‘sanat’ olarak gördüğümüz fotoğraflar, fotoğrafın sosyal ve kültürel yanından, bununla gelişen teknik ve teknolojilerden çok etkilendiler. Fotoğraf filminin makaraya sarılıp küçük makinalara girmesi, bugün hala bir zirve olarak kabul ettiğimiz ‘foto jurnalist’ kuşağın, Magnumcuların anı kameraya hapsettikleri o müthiş siyah beyaz karelerin ortaya çıkmasını sağladı. Bu kuşağın bizdeki temsilcisi Ara Güler kendine hiçbir zaman sanatçı demedi, muhabir olarak anılmayı tercih etti. Muhabir olarak çektiği fotoğraflar ise Türkiye’nin görsel belleğini oluşturdu, fotoğrafa ve hatta maziye, 50’lere bakışımızı, gözümüzün zaviyesini belirledi. Fotoğraf malzemesinin daha da yaygınlaştığı, renkli fotoğrafın herkes için mümkün olduğu, bireysel hayatların öne çıktığı zamanlarda 70’lerde, 90’larda kişisel hayatlarını, kendilerini, arkadaşlarını, gündelik detayları fotoğraflayıp uluslararası ün kazanan isimlerle tanıştık. Artık galeriler ve müzelerin fotoğrafa kapısını açtığı, fotoğrafın çağdaş sanatın sınırları içine girdiği bu tarzdan Sophie Calle’i ya da Wolfgang Tilmans’ı bambaşka iki sanatçı olarak hatırlayalım… Dijital teknoloji geliştikçe, fotoğraf makinelerinin piksel sayısı artık söz konusu edilmeyecek kadar arttıkça, dijital baskı teknikleri geliştikçe başka bir kapı aralandı. Çağdaş sanatın tümü gibi galeriler, müzeler, müzayedeler üçgeninde yer alan fotoğraf anlayışını da milyonlarca dolara alıcı bulabilen Andreas Gursky temsil etti.

Çağdaş sanatın, güncelleşip Türkiye’de çok etkili olduğu 2000’lerde Pamuk Bank Fotoğraf Galerisi ya da Elipsis gibi fotoğraf galerilerimiz bile olmuştu. Ama ekonomik dalgalanmalardan, önce fotoğraf galerileri etkilendi. Bugün hiçbiri yok. Fotoğrafa da yer veren galeriler var ama… Çünkü Türkiye’de bugün de aktif, farklı kuşaklardan, etkili çok sayıda fotoğraf sanatçısı var. Bir dönem olduğu gibi tek bir tarzın popülerliğinden de söz edemeyiz, ne foto jurnalizm ne de güncel arayışlar hakimiyet kuruyor. ‘Büyük basılınca sanat olur’ geyikleri de unutuldu, ‘fotoğrafa müdahale edilmeli mi edilmemeli mi’ gibi tartışmalar da... Fotoğraf ile çalışan sanatçılar hemen her türde üretiyor. Fotoğraf bazen bir toplumsal aktivist gibi çalışan sanatçının aracı oluyor, gazetecinin yerini alan sanatçının gördüklerini belgelemesine, sözlerini aktarmasına aracılık ediyor. Bazen de tüm teknik imkanlar arasında gezinerek yaşadığımız hayata dair etkileyici imgeler hatta bazen güçlü soyut bir görsellik üretmesini sağlıyor. Bu geldiğimiz yerde de fotoğrafın herkesin cebine girmesi, her gün her an her yerde milyonlarca fotoğraf üretilip paylaşılmasının etkisi oldu muhakkak ki. Fotoğraf da yazı gibi sanki demokratikleşti. İstisnasız herkesin üretebileceği bir şey oldu. Bu noktada ustalığından çok, meselesi ve anlatacak bir hikayesi olmasıyla sanatçı ayrışmaya başladı. Teknik, artık tamamen sanatçının enstrümanlarından birine dönüştü.

İşte bu nedenlerle fotoğrafta deneyselliğin geçmişini ve bugününü araştıran işlerin tam zamanı. Fotoğrafta düşünceyi ön plana çıkartan Mixer’deki ‘Görülen Şeyler’ ile fotoğrafta boyutları ve sınırları aşıp flaşı sanatçıya çakan ‘Merdiven: Adım Adım’ gibi sergiler bu sebeplerle özellikle görülmeye ve üstünde düşünüp böyle yazılar yazmaya değer…