YAZARLAR

Kayyım politikası pilot bölge uygulaması gibi

Görünüşte kutuplaşmış siyaset, Kürt karşıtlığında ortaklaşabildiği için terör bahanesiyle hak gasbı kolayca gerçekleştiriliyor. Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesini terör suçlamasıyla gerçekleştiren iktidar yarın örneğin İç Anadolu Bölgesi için başka bahane üretebilir.

Başlarken öncelikle Yıldız Kenter’i rahmetle anmak isterim. “Tiyatro insanları birbirine yaklaştırır.” Çerçeveletip duvara asılası bu özlü sözün sahibi Yıldız Kenter’e ne çok şey borçlanmıştık, o yaşarken. Şimdi ölümüyle bile yeniden borçlanmaya devam ediyoruz. Usta sanatçıya son vedayla yakınlaştı adeta tüm kesimler. Dünyadan göçüp giderken tiyatro sanatının ülkemizde tecessüm etmiş hali sayılan sanatçılardan birisi, Yıldız Kenter’e vedada yakınlaştık birbirimize. Borçlanmaların en güzeli, uzun soluklusu, sonsuz olanı hatta sanatın ölümsüzlüğü gibi sonsuzca borçlanmaya devam edeceğiz. Tüm sanatçılarla birlikte Yıldız Kenter’e de rahmet ve minnetle sureta veda edelim. Çünkü sanatıyla aramızda kalacak şahsiyetlerden o.

Kıymetli şahsiyetlerin ölümü etrafında yaşanan birliktelik demokrasinin güçlenmesine hizmet edebilir, normal şartlarda. Ancak artık normalimiz sayılacak denli siyasal düzleme yerleşen kutuplaşma nedeniyle kalıcı olmuyor maalesef yakınlaşmalarımız. Demokrasi zafiyetimizden yazarken elim titriyor, dilim kolay varmıyor ama artık zafiyet kelimesi demokrasinin içine düştüğü hali anlatmakta yetersiz kalan cılız sıfatlardan birisi oldu. Bu satırları okuyanlar arasında “Demokrasi mi kaldı ki?” soru-yargısıyla karşılık verecek olanlar çoktur sanırım. Bilmiyorum. Bildiğimi sandığım tek şey başımıza gelen ve gelecek her durumun bizim çabamızla ilintili olduğu. Örneğin HDP’li belediyelere vali ve kaymakamların kayyım olarak atanmasına onay veya itiraz yönündeki tavrımızla öyle yakından ilişkili ki demokrasinin geleceği. Ve Saruhan Oluç Meclis Televizyonu'nda yayınlanan basın toplantısındaki sözleriyle öyle haklı ki: Ya atanmışlar rejiminden yana olacaksınız ya Kürt halkının seçme seçilme hakkını savunacaksınız.

Hak ihlalleri zulüm ve zulmün karşısındaki tavır ya-ya da karşıtlığına kilitli. Bir ara formül, bir üçüncü yol yok. Hak ihlalinin, zulmün yanında veya karşısında olunur. Demokrasimizin geleceği de bu yöndeki çabamıza bağlı.

24 kayyım, 36 gözaltı, 14 tutuklama, 16 Kasım itibariyle HDP’li seçilmişlerin hak gasbı bilançosu. Seçmenin iradesine ipotek koymanın yanı sıra yerel yönetimlerde çok düşük olan kadın temsiliyetinin de darbe alışı. Zira HDP’li yerel yönetici, seçilmiş kadınlar, yerel siyasette kadın varlığını yükselten kişilerdi de aynı zamanda. Seçilmişlerin hakkı gasp edilerek atanmışların güçlendirilmesine ilişkin “Mardin modeli” ifadesinin yer aldığı İçişleri Bakanlığı teftiş raporu, kayyım politikasının Kürt meselesi olmadığını göstermeye yeter. Belediye meclislerinin seçimle teşkil edilmesi ancak merkezden atanan bürokratların, vali ve kaymakamların aynı zamanda yerel yönetimlerin başı olmasına dayalı bir model Kürt meselesi değil, demokratik sorun. Pek de katılmadığım bir görüş varsa o da “düşman hukuku” uygulandığı yönündeki sözler. Bana kalırsa bu yaşananlar Kürtlere yönelik bir düşman hukuku olmanın ötesinde yeni bir yerel yönetim şemasının pilot bölge uygulaması. Dikkat edilirse bugünkü sistemde atanmışlardan oluşan hükümet yapısıyla çok örtüşen bir yönetim planından söz edildiği anlaşılır. Pek sevilen coğrafi isimlerle söylersek Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde gerçekleştirilen kayyım atama yönteminin bir pilot bölge uygulaması mahiyetinde, test niteliğinde gerçekleştirildiğini düşünüyorum.

Sadece Kürt halkına yapıldığı için itiraz etme gerekliliği açık kuşkusuz. Aynı zamanda Kürtlerle sınırlı kalmayacak bir pilot uygulama olduğunu anlamak için, yeni hükümet sistemiyle örtüştüğünü görmek yeter. İlaveten son yerel seçimlerde iktidarın yaşadığı hayal kırıklığını hatırlayalım. Benzer bir hayal kırıklığını tekrar yaşamamak için iktidar, yerel yönetici seçim usulüne son vermek isterse buna hayret edecek kimse çıkmaz sanırım. Artık hemen hemen hiçbir şeye şaşıramaz hale geldiğimiz için reflekslerimiz köreliyor. Görünüşte kutuplaşmış siyaset, Kürt karşıtlığında ortaklaşabildiği için terör bahanesiyle hak gasbı kolayca gerçekleştiriliyor. Kürtlerin seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesini terör suçlamasıyla gerçekleştiren iktidar yarın örneğin İç Anadolu Bölgesi için başka bahane üretebilir. Kamu güvenliği öncelikli yönetim anlayışının, hak ihlallerini meşru gören hukuk yoksunu toplum idrakini kolayca ikna edecek bahaneler üretme ihtimali çok yüksek.

Yerel yöneticilerin merkezi hükümetin memuru olduğu, merkezi hükümetin muhalefeti, medyayı, anayasal kurumları, iş dünyasını, sivil yapıları kontrol altında tuttuğu bir ortama verilecek tek isim parti devleti olur. Erdoğan her seçim dönemi eleştiri şeklinde olsa bile o kadar sık telaffuz ediyor ki 1930 ve 40’ları, bir nevi öykünme, imrenme, heves etme olduğunu düşünebiliriz. Tek adam rejiminin ülkedeki tek seçilmiş yöneticiyle ürkütücü uyumu, gözden kaçacak gibi değil. Cumhuriyetin yüzüncü yılını yeniden bir parti devleti, yeniden Baas modeliyle idrak etme ihtimali, bugünden birkaç yıl sonrasına bakıldığında pek uzak görünmüyor maalesef. Bugün Kürtlerin seçme seçilme haklarına sahip çıkmazsak yarın hiçbirimiz seçme seçilme hakkımızı koruma fırsatı bulamayız.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.