YAZARLAR

Direniş ve kahve üzerine

Girişteki masada oturuyordu. Tabii ki kapı kilitli. Biri gelince önce yandaki camdan bakılıyor, eğer tanıdık değilse yavaşça kapının üzerinde cam açılıyordu. Eli belindeki silahtayken yapıyordu bütün bunları. Binada her zaman en az iki kişi kalıyordu ve ikisinde de 14’lü vardı…

Uyandığımda bir tüfek asılıydı tepemde. MP-5’ti silah. Ne garip, neredeyim, diye düşünüyorsun ama markayı bulup çıkartıyor, başının içinde çalışan, koşuşturan şeyler. Aydınlıktı etraf. Kolombiya’dayım diye bulmak biraz zaman aldı. Saatlere göre çok zaman değil bu. Daha çok iç saati insanın, akrepsiz bir saat. Yatağın içinde başka bir şey geldi elime, bir şarjör, şöyle uyku tulumunun ayak kısmına yakın kalmış. Ateşkes var mıydı, diye düşündüm birden, ne fark ederse Kolombiya için. Başım ağrıyordu, rom ağrısı bu, çok rom, demek ki barış vardı, en azından kağıt üzerinde ve dans ediliyordu çok, şimdi değil bir gece önce, barış olduğu kesin. Danstan dolayı değil ama bunu anlamam, çünkü savaş sırasında da dans ediliyordu gerilla kamplarında, rom pek olmazdı o kadar ve bir de kimse şarjör bırakmazdı bir yerlerde…

İki genç kadın sesi geliyordu dışarıdan. Ateş yakıyorlardı. Biri asılı silahın sahibi biliyorum ve muhtemel şarjör de onundur. Boş rom şişelerini kenara atıyor, gülüyorlardı. Rom komünündü, romlar demek daha doğru ve baş ağrısı kesinlikle benim. Kahve yapıyorlardır diye düşündüm. O kadar sevindi ki buna başım, geçer gibi oldu. Yağmur başladı. Hemen dün gece bıraktığı yerden. Sanki üçüncü bir kişiymiş ve geç kalmış gibi aynı hızla yağıyordu. Pek umurumda değildi kahve oluyordu.

Kahve yapanlar dün akşam video göndermişler Bogota’dan. Binlerce insan ‘re-sis-tan-cia’, ‘direniş’ diye bağırıyordu. Her barışın, eksik ve pek işlemez de olsa, böyle bir tarafı var. Yeni bir direniş alanı bırakıyor insana. Savaştan başka konuşacak şeyler ortaya çıkıyor ve ‘insanlar ölürken’, mesela emekli maaşının kesintisini protesto etmek pek lüksten sayılmıyor artık. Devletler koca silahlarıyla daha çirkin ve daha aptal, hantal, zalim, yani çıplak kalakalıyorlar meydanlarda.

-Anne bak kral çıplak-

‘İsyan çok büyüdü’ diye yazdılar sonra. Barışın imzalanmasından sonra ilk defa bu kadar keyifliydi yazdıkları.

Fakat hemen ardından iki bomba patladı Bogota sokaklarında. 24 kişi yaralandı.

Guatemala’da eski gerillalar ile konuşuyordum.

"Peki barıştan 13 yıl sonra ne düşünüyorsun? Sence anlaşmanın imzalanması gerekiyor muydu mutlaka?"

"Kesinlikle. Herkes çok yorgundu. Halk sürekli bir baskı altındaydı, katliamlar ve işkenceler. Hepsinin son bulması için bu anlaşmayı mutlaka yapmalıydık. Aynı zamanda hemen olmadı bu. Uzun bir süreci kapsadı. Her yerde tartıştık bunu. Bir de uluslararası durum da bunu dayatıyordu."

Girişteki masada oturuyordu. Tabii ki kapı kilitli. Biri gelince önce yandaki camdan bakılıyor, eğer tanıdık değilse yavaşça kapının üzerinde cam açılıyordu. Eli belindeki silahtayken yapıyordu bütün bunları. Binada her zaman en az iki kişi kalıyordu ve ikisinde de 14’lü vardı…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...