YAZARLAR

İki maç ve iki temel zaaf

Trabzonspor yüreğime, gönlüme bir parça su serpti. Anakaragücü’nü dünyanın en rezil futboluyla yenmek bile bana iyi gelir. Bu maçın analizini yapmayacağım, hayır; hissettiğim duygular çok daha değerli ve tatminkar. Elinize sağlık Trabzonspor diyorum. Beşiktaş-Konyaspor maçıysa, Türk futbolunun tipik bütün yetersizlikleriyle dolup taştı.

Önce Ankaragücü-Trabzonspor maçı. Bu maç başlamadan önce, totem yapıp tanrıya yalvardım. Dedim ki; "Ey Tanrım, biliyorsun teknik direktör Ünal Karaman’la bir dizi konuda aynı fikirde değilim, ama ne olursun, şu Trabzonspor, şu Ankaragücü'nü yensin. Ne olursun, bir kez de şu kulunun ricasını kırma."

5. dakikada gelen Sörloth golünü tanrının beni duyduğuna dair bir işaret olarak okudum ama yine temkini elden bırakmadım. Maç 3-0 Trabzonspor’un üstünlüğüyle sonuçlanınca, artık emin oldum, Tanrı sesimi ve yakarışımı duymuştu. Şükürler olsun sana tanrım.

Trabzonspor’un her gölünde, hafızam beni 2016 sezonda Ankara’da yapılan Ankaragücü-Amedspor maçına götürdü. O maçta şeref tribünün de Amedspor’lu yöneticiler, canlı yayında herkesin gözleri önünde linç edilmişti. Özellikle hukukçu yönetici Soran Haldi Mızrak’ın kafa üstü yere çakılma sahnesini unutamıyorum. Hem unutmuyorum hem de unutmayı reddediyorum. Başkan, Nurullah Edemen başta olmak üzere, protokol tribününde yer alan herkes bu linçten nasibini almıştı. Bu vahşetin yenilir yutulur hiçbir mazereti de yoktu. Ve bu rezil zorbalığın hesabını hiç kimse vermedi. Ne özür dilendi ne de hukuk önünde sorumlular hesap verdi. Yara hâlâ açık ve kanamaya devam ediyor.

Trabzonspor yüreğime, gönlüme bir parça su serpti. Ankaragücü’nü dünyanın en rezil futboluyla yenmek bile bana iyi gelir. Bu maçın analizini yapmayacağım, hayır; hissettiğim duygular çok daha değerli ve tatminkar. Elinize sağlık Trabzonspor diyorum.

Beşiktaş-Konyaspor maçıysa, Türk futbolunun tipik bütün yetersizlikleriyle dolup taştı. Sözüm ona pas oyunu oynayan iki takım -pas oyunu her ne demekse- ilkel, komik bir pozisyon oyunu oynamakta o kadar ısrar etti ki, oyun ve maç ağır çekim Yeşilçam filmlerinin kavuşma sahnelerini andırmaya başladı.

Tuhaf bir şey, ne Aykut Kocaman ne de Abdullah Avcı, açılış paslarını organize etmek için gerekli akli yeterliliği, bir uygulama ya da modele ya da plana dönüştürme başarısı gösterebilmiş değil. İki takımın da en büyük sıkıntısı, kaleci ve defans arasındaki açılış paslarının bir planlamayla beslenmemiş olmasıdır. Ayağındaki topu, alan kat ederek, rakip yarı sahasına taşıyamıyorsan, başın fena halde dertte demektir. Açılış paslarının organizasyonunda, iki takım da sanki, orta saha oyuncuları yokmuş gibi bir tutum içinde. Çizgiye atılan toplar, aynı hat üzerinden bir milim bile ilerlemeden dönüp dolaşıyor. Orta saha da bu paslara opsiyon olacak, seçenek olacak, bir çaba ve girişim hiç yok.

Avcı, Elneny’i bu amaçla kullandığını sanıyor ama her seferinde Elneny, Vida ya da Victor Ruiz’in ayağında olan topu almaya geliyor. Bu davranışı anlamlandırmak pek mümkün değil. Vida ya da Ruiz, aynı topu iki metre ileriye atma becerisine sahip değil mi? Aslında bu ve benzer temel sorunlar, Beşiktaş’ın neden UEFA Avrupa Ligi grup elemelerinde sıfır puanlı olduğunu anlatıyor.

Beşiktaş’ta sorun her şeyden önce defansif kurgudaki temel arızalarda gizli. Avcı bu sorunları ne sürede çözerse, Beşiktaş o düzeyde bir ivme kazanır.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.